30 Temmuz 2012 Pazartesi

ABD ve Almanya'dan Draghi'ye umut

ABD ve Almanya Maliye Bakanları'nın buluşmasından Draghi'ye destek yankılandı
ABD Hazine Bakanı Timothy F. Geithner ve Alman Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble, Avrupalı liderlerin, Euro Bölgesi'ni savunmak için ellerinden gelen her şeyi yapma kararına destek çıkarken en zayıf halka olan Yunanistan hakkında yorum yapmaktan kaçındılar.

İki bakanın bugunki görüşmesinden sonra yapılan açıklamada, bakanlar dikkatleri geçtiğimiz hafta Avrupalı yetkililer tarafından Euro Bölgesi'nin korunmasına yönelik yapılan açıklamalara çektiler.

Yine iki bakan İrlanda'nın tahvil satışlarını ve Portekiz'in programa yönelik mutabakatındaki kararlılığı överken, İspanya ve İtalya tarafından geniş mali ve yapısal reformlara yönelik "gözle görülür" çabayı tartıştı.

İkili, gösterdiği ilerleme kreditörler tarafından gözden geçirilen Yunanistan hakkında ise bir şey söylemedi. Görüşmeler, ABD'nin Avrupa Merkez Bankası Mario Draghi'nin ülke borçlarıyla mücadele konusunda gösterdiği eforu onayladığı ve kabul ettiği şeklinde yorumlandı.

Geithner günü birlik Almanya gezisini günün ilerleyen saatlerinde Mario Draghi ile buluştuktan sonra tamamlayacak.

İzmir modanın başkenti olmak için harekete geçti

İZMİR - Ege Bölgesi'nde modaya yön veren kurumlar, İzmir'in markalaşmasına ve ticaretine katkı sağlamak amacıyla, "İzmir Fashion Time" adıyla organizasyon düzenleyecek. Ege İhracatçı Birlikleri'nde düzenlenen toplantıda organizasyon hakkında bilgi veren Ege Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Emre Kızılgüneşler, İzmir'in üst düzey organizasyonlar yapmasına rağmen, ulusal ve uluslararası platformda çok yer almadığını belirtti. Kızılgüneşler, İzmir'i moda ve yaşam içeriğinde gündeme getirmek için şehirde hazır giyim ve moda sektörü öncelikli olarak yapılan etkinlikleri ortak zaman diliminde ve tek ana konsept içinde birleştirmeyi kararlaştırdıklarını söyledi.

"İzmir Fashion Time" adıyla yapılacak organizasyonda, moda tasarım yarışması, gelinlik, damatlık ve abiye giyim fuarı, gelinlik tasarım yarışması, alışveriş festivali, moda günleri, moda sergisi, konferans ve paneller, sokak modası fotoğraf sergisi ve defilelerin yer alacağını kaydeden Kızılgüneşler, "Bu organizasyon İzmir'in ulusal ve uluslararası bilinirliğini artırarak, markalaşma sürecine katkı sağlayacak" dedi.
Organizasyona moda tasarımcısı Elie Saab ve model Adriana Lima gibi ünlü isimlerin katılmasını planladıklarını ifade eden Kızılgüneşler, İzmir Fashion Time'ın EXPO 2020 adaylık sürecine de olumlu yansıyacağını ifade etti. Kızılgüneşler, organizasyonu geleneksel hale getirerek, her yıl düzenleyeceklerini sözlerine ekledi.

Ege Giyim Sanayicileri Derneği Başkanı Özcan Torun da, İzmir'in hak ettiği kadar tanınmadığını, organizasyonun önemli bir tanıtım olacağını söyledi.
İZFAŞ Genel Müdür Vekili Mehmet Şakir Örs de, kentin gelinlik fuarında büyük bir başarı yakaladığını, İzmir Fashion Time ile çıtayı yükselterek modanın ve tasarımın başkenti olmak için harekete geçtiklerini kaydetti.

13 Şubat 2013'te başlayacak ve 10 gün sürecek organizasyon Ege Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği, İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası, Ege Giyim Sanayicileri Derneği, İZFAŞ, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi, sektörel ilgili kişiler ve organizasyon şirketleri, yerel yönetimler ve İzmir Kalkınma Ajansı işbirliğinde yapılacak
http://www.dunya.com/ sitesinden 30.07.2012 tarihinde yazdırılmıştır.

Bankacılık sektörü kredi hacmi 742 milyar liraya düştü

ANKARA - Bankacılık sektörünün toplam kredi hacmi bir haftada 3 milyar 41 milyon lira gerileyerek 20 Temmuz 2012 tarihi itibariyle 742 milyar 95 milyon lira oldu. Kredi hacmi 13 Temmuz'da 745 milyar 136 milyon lira düzeyindeydi.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) haftalık bültenine göre, mali kesim hariç kredilerin toplamı 3 milyar 274 milyon lira azalarak 680 milyar 214 milyon liradan 676 milyar 940 milyon liraya düştü. Bankacılık sektörünün toplam kredi hacmi de 742 milyar 95 milyon lira olarak belirlendi.

Mali kesim hariç sektörün spot kredi toplamı ise bir haftada 970 milyon lira düşerek 84 milyar 291 milyon liradan 83 milyar 321 milyon liraya geriledi.

Tüketici kredileri

Katılım bankaları dahil, mali kesim hariç tüketici kredileri ise bir haftada yüzde 0,20 azalış gösterdi. Tüketici kredileri 180 milyar 33 milyon liradan 179 milyar 666 milyon liraya düştü.
Tüketici kredilerinin 78 milyar 846 milyon lirası konut, 7 milyar 554 milyon lirası taşıt, 64 milyar 487 milyon lirası ihtiyaç ve 28 milyar 778 milyon lirası diğer kredilerden oluştu.

Bir haftalık süreçte mali kesim hariç, katılım bankaları dahil bireysel kredi kartları tutarı toplamı 62 milyar 724 milyon lira olarak belirlenirken, söz konusu tutarın 31 milyar 706 milyon lirası taksitli, 31 milyar 18 milyon lirası da taksitsiz kredi kartlarının tutarlarından oluştu.
http://www.dunya.com/ sitesinden 30.07.2012 tarihinde yazdırılmıştır.

Evden çalışana müjdeli haber

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, evden çalışmalar için taslak hazırladı.

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte önümüzdeki dönemde işyeri yerine doğrudan evlerinde çalışan insanların sayısında hızla artış olacağı öngörülüyor. Bu nedenle uzaktan çalışma olarak ifade edilen evden ya da dışarıdan çalışmalara kapsamlı bir çerçeve çizmeyi hedefleyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, bununla ilgili taslağı tamamladı.

"4857 Sayılı İş Kanunu İle Diğer bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Taslağı" taşeron işçilik, kiralık işçilik ve uzaktan çalışma alanlarında bir dizi değişiklik getirecek. Taslak, sosyal taraflarla görüşüldükten sonra son şekli verilip Bakanlar Kurulu'na sunulacak.
Genel sözleşme yapılacak

Yeni düzenlemede uzaktan çalışmanın tanımı genişletilerek, "İşverenin belirlediği mal veya hizmeti üretmek amacıyla, işçinin işyeri ve işverenin denetimi dışında, iş edimini yerine getirdiği yazılı sözleşmeye dayalı iş ilişkisi" şekline dönüştürüldü. Mevcut yasada uzaktan çalışmalarda "kısmi süreli sözleşme" yapılması yer alıyor. Dolayısıyla taslak yasalaştığı takdirde evinden çalışanlar kısmi değil, normal sözleşmelere imza atacak.

İşçinin evinde tüp patlarsa

Taslak, evinden ya da dışarıdan çalıştırılan işçilerin iş sağlığı ve iş güvenliği konusunda işverenlere ciddi sorumluluk yüklüyor. Buna göre işverenler, işçinin yürütmekte olduğu işle ilgili iş sağlığı ve güvenliği konusunda önlem almak zorunda olacak. Ayrıca çalışma şartları ile ilgili işçiyi bilgilendirecek. Dolayısıyla örneğin evinden çalışan bir işçinin evindeki tüpün, güvenlik önlemlerindeki yetersizlik nedeniyle patlaması ya da üretilen iş nedeniyle işçinin kanser ve benzeri hastalıklara yakalanması gibi durumlarda işveren sorumlu tutulabilecek.

Evdeki riskler hesaplanacak

İşyeri ya da işçinin çalıştığı evindeki iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili risk değerlendirmesi, 'işyerlerinde var olan ya da dışarıdan gelebilecek tehlikelerin, işçilere, işyerine ve çevresine verebileceği zararların ve bunlara karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla yapılması gerekli çalışmalar' olarak ifade ediliyor. İşverenler, riski bu tanıma göre değerlendirip önlemi alacaklar. İşverenler, bunun için üstlendikleri maliyeti hiçbir şekilde işçilere yükleyemeyecekler.

Günlük puantaj cetveli olacak

Mevcut düzenlemede hafta, ay veya yıl gibi bir zaman dilimi içinde işçinin ne kadar süreyle çalışacağını taraflar belirlemedikleri takdirde, haftalık çalışma süresi yirmi saat kararlaştırılmış sayılıyor. Dolayısıyla çağrı üzerine çalıştırılmak için belirlenen sürede işçi çalıştırılsın veya çalıştırılmasın ücrete hak kazanıyor.
Yeni düzenlemede ise işçilerin evlerinden çalıştıkları gün ve saatler işveren tarafından onaylanan günlük puantaj cetvellerine kaydedilecek. İşin emsal işçi tarafından yapılabileceği süreye ilişkin bir hesaplamanın sözleşmeye eklenmesi zorunlu olacak.

Sarkozy gitti, Bursa ‘Wagon’u da kaptı

Fransa’da Nicolas Sarkozy’nin yerine Francois Hollande’ın cumhurbaşkanı olmasıyla rahatlayan Renault, Fransa’ya göre araç başı 1300 Euro maliyet avantajı sağladığı Bursa fabrikasında gaza bastı. Renault, Sarkozy’nin ‘Türkiye’de üretilmeyecek’ dediği yeni Clio Station Wagon’u da (Sports Tourer) Bursa’da üretme kararı aldı.


TÜRKİYE, yeni Clio’dan sonra Fransız Renault’un ‘Bursa’da üretilmeyecek’ dediği yeni Clio Sports Tourer’in üretimini de kaptı. Bunda Fransa’da Nicolas Sarkozy’nin yerine Francois Hollande’nin Cumhurbaşkanı olmasının etkisi olduğu belirtiliyor. Çünkü Sarkozy, Bursa’da üretilecek yeni Clio’nun tamamının Fransa’da üretilmesini isteyerek kriz yaratmış, Renault da çözümü yeni Clio’yu hem Fransa’daki Flins hem de Bursa’daki fabrikasında ortak olarak üretmekte bulmuştu. Ancak yeni Clio SW’un üretiminin Bursa’da yapılmayacağını üstüne basarak açıklamıştı.

Eylülde sergilenecek

Renault, 200 milyon Euro’luk yatırımla Haziran ayından itibaren Oyak Renault’un Bursa fabrikasında üretmeye başladığı ve resmi fotoğraflarını Temmuz başında yayınladığı yeni Clio’nun, Station Wagon versiyonu olan ‘Clio Sports Tourer’i de Türkiye’de üretecek. Bursa’da prototipleri üretilen aracın Eylül ayında Paris fuarında yeni Clio ile birlikte sergilenmesi planlanıyor. Böylece, Oyak Renault, Bursa fabrikasında yılda 160 bin adetlik kapasiteyle 3 ve 5 kapılı yeni Clio’nun dışında Station Wagon versiyonu olan ‘Sports Tourer’i de üreterek önemli bir başarıya imza atacak.



Dünyada ilk kez üretildi

Clio’nun ilk station wagon versiyonu olan ‘Grand Tourer’i dünyada ilk kez Bursa’da üretmeye başlayan Renault, Sarkozy’nin karşı çıkmasına bağlı olarak yeni nesil station wagonu Türkiye’de üretmeyeceğini açıklamıştı. Renault’un geçtiğimiz yıl Kasım ayında emekli olan ama halen Oyak Renault ve Renault Mais yönetiminde yer alan eski Avrupa ve Akdeniz (Euromed) Bölgesi Başkanı Jacques Chauvet, “Clio 4 ise Flins ve Türkiye’de üretilecek. Clio Grand Tour’un üretimi ise Türkiye’den gidecek” açıklamasıyla o dönem için son noktayı koymuştu. Ancak, Bursa’nın üretimdeki maliyet avantajı ve Sarkozy’nin gitmesiyle modelin üretimini yeniden almasında etkili oldu.

Clio Grand Tourer ‘Sports Tourer’ oldu

DÜNYADA ilk kez Bursa’da üretilen Clio Grand Tourer’in yeni versiyonu Sports Tourer adını aldı. Bunda da Megane Sports Tourer’in elde ettiği başarının etken olduğu belirtiliyor. Megane Sports Tourer reklam kampanyalarında ilk Station Wagon (SW) olarak yer almış ancak daha sonra Sports Tourer’e dönerek önemli bir pazarlama başarısı göstermişti.

Üretim eylülde

FRANSIZ Renault’un kısa bir süre önce tanıttığı Bursalı yeni Clio HB büyük beğeni toplarken, Sport Tourer versiyonunun Bursa fabrikasındaki görüntüleri de internete sızdı. Yeni Clio Sports Tourer, Bursa’da K98 kodu ile üretilecek. Bursa’da halen mevcut Clio Grand Tourer’in üretimi ise sürerken, yeni araçla birlikte Eylül ayında eski modelin üretiminin sona ereceği belirtiliyor.

Göze çarpan ilk detayları

YENİ modelin uzun tavan çizgisi, arkada ekstra pencere panelleri, beş kapılı hatchback versiyonu ile aynı özelliklere sahip olan arka yolcu kapıları, daha büyük arka stoplar ve alt tampona kadar uzanan bagaj kapağı Yeni Clio Sports Tourer’ın göze çarpan ilk detayları. Kaputun altındai ise 3 ve 5 kapılı hatchback versiyonlarına benzer şekilde 90 beygirlik 900cc üç silindirli Energy TCe, 90 beygirlik yeni 1.5 litrelik dört silindirli Energy dCi ve 120 beygirlik 1.2 litre hacimli TCe motorların görev yapması bekleniyor.

Bursa’da 1 milyar Euro tasarruf sağlayacak

FRANSA eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin baskısına rağmen haziran ayında 200 milyon Euro yatırımla Bursa’da üretilmeye başlanan yeni Clio ailesi, Renault’ya önemli tasarruf sağlatacak. Renault’un Operasyonlardan Sorumlu Genel Müdürü Carlos Tavares’in açıkladığı 1300 Euro’luk maliyet farkına göre, Renault Türkiye sayesinde Clio 4’ten yılda 208 milyon Euro tasarruf edecek. Bir başka deyişle, Clio 4’ü üretmek için Türkiye’ye yaptığı yatırımı 1 yılda çıkaracak. Bursa’da yılda 160 bin adet üretilecek yeni Clio 4’ün ömrü boyunca Renault 1 milyar Euro’nun üzerinde tasarruf sağlamış olacak. 160 bin adetlik yeni Clio üretiminin 40 bin adedinin Clio Sport Tourer’den oluşması bekleniyor.

Hurriyet

Güney Kore ile serbest ticaret anlaşması 1 Ağustos'ta imzalanacak

Türkiye ile Güney Kore arasında 1 Ağustos'ta imzalanacak olan anlaşma, Türkiye'nin Uzak Doğu ile ilk Serbest Ticaret Anlaşması olacak


Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Güney Kore ile 1 Ağustos'ta Ankara'da Serbest Ticaret Anlaşması (STA) imzalanacağını belirterek, ''Türkiye'nin Uzak Doğu'daki ilk Serbest Ticaret Anlaşması olacak bu anlaşma ile ihracatçıların Kore pazarında AB ve ABD'li ihracatçılarla eşit koşullarda rekabet etme imkanına kavuşacağını'' kaydetti.

Çağlayan, yazılı açıklamasında, Güney Kore ile başlatılan STA müzakerelerinde sona gelindiğini, müzakereler sonucunda oluşturulan ''Türkiye Cumhuriyeti ile Kore Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Çerçeve Anlaşma'' (Çerçeve Anlaşma) ve ''Türkiye Cumhuriyeti ile Kore Cumhuriyeti Arasında Mal Ticareti Anlaşması''nın 1 Ağustos'ta Ankara'da imzalanacağını bildirdi.

Söz konusu anlaşmaların, her iki tarafın da iç onay süreçlerini tamamlamalarının ardından yürürlüğe gireceğini kaydeden Çağlayan, anlaşmaların yürürlüğe girmesiyle birlikte, Türkiye aleyhine 1'e 12 oranında seyreden dış ticaret açığının dengeli bir yapıya kavuşturulması; iş adamları arasında işbirliği imkanlarının güçlendirilmesi ve Türkiye'deki Kore yatırımlarının artırılmasının hedeflendiğini anlattı.

Çağlayan, açıklamasında şunları kaydetti:

''Anlaşmaya göre, taraflar 10 yılın sonunda tüm tarife satırlarının yüzde 90'ında gümrük vergilerini sıfırlayacaklar. Türkiye'nin Kore'ye halihazırdaki ihracatının yüzde 93'ü anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle birlikte Kore'ye vergisiz olarak gerçekleşecektir. Kore tarafı ticarete konu ürünler bakımından söz konusu oranı ancak 7 yılın sonunda yakalayabilecektir.

İmzalanacak anlaşma Türkiye'nin Uzak Doğu'daki ilk STA'sıdır. Bu anlaşma ile 2011 yılı rakamları ile dünyadan 524 milyar dolarlık ithalat hacmi bulunan Kore pazarına tercihli giriş imkanı elde edilecektir.

1 Temmuz 2011 tarihinde yürürlüğe giren AB – Kore STA'sı ve 15 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe giren ABD – Kore STA'sının ardından, ülkemiz ihracatçılarına Kore pazarında AB ve ABD'li ihracatçılarla eşit koşullarda rekabet etme imkanı sağlanacaktır.''

Obama yönetimi 1.21 trilyon dolar bütçe açığı bekliyor

ABD Başkanı Obama'nın danışmanları, 2012'ye ait bütçe açığının 1.21 trilyon dolar olarak gerçekleşeceğini öngörüyor


ABD Kongresi'ndeki anlaşmazlığın, hükümet harcamalarını yavaşlatmasıyla Obama Yönetimi, 2012'ye ait bütçe açığı tahminini 1.33 trilyon dolardan 1.21 trilyon dolara düşürdü.

Yönetim ve Bütçe Ofisi Başkanı, işsizliğin de 2012'de yüzde 8'lerde seyredeceğini öngördü.

Bütçe Ofisi, 2011'in son çeyreğinden 2012'nin son çeyreğine kadar geçen sürede ABD ekonomisinin yüzde 2.6 büyümesini bekliyor. Bu oran Şubat tahminlerinin altına işaret etse de, hâlen daha özel sektör ekonomistlerinin tahminlerinin üzerinde.

Euro Bölgesi'ndeki ekonomik ve finansal kırılganlığın, ABD'nin toparlanması ve küresel ekonomi için ciddi rsk oluşturmayı sürdürdüğüne dikkat çeken Beyaz Saray ekonomistleri, "Zorluklarla rağmen, yönetim, ekonomik büyümenin 2012 ve 2013'de ılımlı seyredeceğini, 2014'te ise toparlanmasını bekliyor" dedi.

Yatırım yaptılar, oturma izni kazandılar

Amerika Birleşik Devletleri'nde hayata geçirilen projeyle Ohio Eyaletine 500 bin dolar yatırım yapan Türklere, 5 aile için oturma izni verilecek


Türkiye Bilimsel Kültürel ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (TÜBİKAM) başkanlığında, özellikle inşaat, yenilenebilir enerji, su ve savunma sanayi alanında şirketlerin temsilcilerinden oluşturulacak bir heyet, Ohio'ya giderek incelemelerde bulunacak. Ekim ayında gerçekleştirilecek ziyarette somut adımlar da atılacak.

TÜBİKAM Genel Başkanı Prof. Dr. Alemdar Yalçın, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Ohio Eyaleti'nin 3 kentinin belediye başkanı, 2 üniversitenin rektör yardımcısı, bir üniversitenin mütevelli heyeti başkanı ve beraberindekilerden oluşan 14 kişilik ABD'li ve Ahıska Türklerinden oluşan heyeti geçen hafta Ankara, Bursa ve İstanbul'da ağırladıklarını söyledi.

TÜBİKAM'ın misafiri olarak gelen heyetin, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Dışişleri Bakan Yardımcısı Naci Koru ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile görüştüğünü anlatan Prof. Dr. Yalçın, ''Ziyaretler sonucunda bu kişiler bizden Ohio eyaletine yatırımcı istedi. ABD, bize ilk defa yatırım talebiyle geldi'' dedi.

Heyetin ''Daton'a hoş geldiniz'' adlı bir proje geliştirdiğini söyleyen Prof. Dr. Yalçın, projeye göre 500 bin dolar yatırım yapan Türklere, 5 aile için oturma izni verileceğini vurguladı.

Prof. Dr. Yalçın, ABD'li heyetin küçük ve orta ölçekli yatırımlara da açık olduğunu belirtti.

İnşaat, yenilenebilir enerji, su ve savunma sanayi alanlarında yatırım

Ekim ayında yapılacak ziyaret sonucunda Türkiye'den bir heyetin inceleme yapmak üzere ABD'ye gitmesine karar verildiğini ifade eden Prof. Dr. Yalçın, şöyle devam etti:

''Ankara'nın sanayi merkezi Ostim'den 10 küçük ve orta ölçekli yatırımcı, Bursa ve İstanbul'dan 2'şer yatırımcıdan oluşan bir heyet halinde Ohio'ya yatırımlar için gezi ve gözlem yapmaya gideceğiz. Arkasından da 500 bin dolar yatırım yapacak güçte olan 2 holdingi ABD'ye götüreceğiz. Bu projeyle Türk yatırımcıların ABD'ye girişini sağlayacak çok önemli bir nokta gelişiyor.

Biz, 17 ayrı sektörde iş yapılan Ostim'den özellikle inşaat, yenilenebilir enreji, su ve savunma sanayi konusunda yatırım yapacak şirketleri seçeceğiz. Çünkü ABD'nin birinci derecedeki ihtiyacı bu alanlar. Ohio'da yapılacak somut işbirliği anlaşmalarıyla Türk işadamlarının orada yatırım yapmalarını sağlamış olacağız.''

Ohio eyaletinin ülkedeki tüm kara ve demiryollarının kesiştiği bir yerde olduğunu anımsatan Prof. Dr. Yalçın, Irak ile Afganistan'a levazım gönderen hava üssünün ABD'nin Irak ve Afganistan'dan çekilmesi nedeniyle boşaldığını ve bu nedenle eyalette ekonomik bir sıkıntı oluştuğunu kaydetti.

ABD'li yetkililerin bölgede yatırımcı anlamında, Türklerden diğer yabancılara göre daha memnun oldukları için göçü Türkiye'den almak istediklerini aktardıklarını söyleyen Prof. Dr. Yalçın, bu durumun Türkiye için bulunmaz bir fırsat olduğunu sözlerine ekledi.

27 Temmuz 2012 Cuma

ABD istediği kadar hızlanamıyor

ABD ekonomisinin toparlanma verileri revizyonlardan sonra biraz daha düştü


ABD istediği kadar hızlanamıyor

Revize edilen verilerin ekonomik düşüşün yol açtığı etkinin boyutlarını ortaya koymasıyla, ABD'nin 2. Dünya Savaşı'ndan beri en kötü resesyondan toparlanmasının ilk senesinin beklenenden daha zayıf olduğu ortaya çıktı.

ABD Ticaret Bakanlığı'na göre, gayrı safi milli hasıla (GSYH) daralmanın sona erdiği 2009'dan sonraki ilk 12 ayda yaklaşık yüzde 2.5 büyürken, bu revize edilmiş rakam daha önce açıklanan yüzde 3.3'lük büyümenin altında oldu. Hükümet aynı zamanda geçtiğimiz üç yılın her birisinde şirket gelirleri ve kişisel gelirleri aşağı yönlü olarak revize etti.

Hareketlerin ivmeleri değişmesine rağmen bu güncelleme ne resesyonun çizgisini ne de sonrasında gelen toparlanmayı değiştirdi. Bugün açıklanan veriler aynı zamanda dünyanın en büyük ekonomisinin, yılın ikinci çeyreğinde yıllık yüzde 1.5'lik oranla büyüdüğünü gösterdi. Yılın ilk 3 ayındaki büyüme oranı ise yüzde 2 idi.

Ticaret Bakanlığı'nın Ekonomik Analiz Bürosu'nda yöneticilik yapan Brent Multon revizyonların, resesyonla veya sonrasındaki toparlanmayla ilgili hikayelere şekil vermeyeceğini açıkladı.

Veriler ABD ekonomisinin 2009'un ikinci çeyreğinden bu yana geçen 4 çeyrek dönemde yüzde 5.8 büyüdüğünü gösterirken, daha önce açıklanan verilerde bu rakamın yüzde 6.2 olduğu belirtilmişti. Bu düşüş, ekipman ve bilgisayar yazılımına olan iş yatırımı tahminlerinin azalmasıyla hız kazandı.

Piyasalar "tahvil alımını" konuşuyor

Piyasalar "tahvil alımını" konuşuyor
Avrupa, İspanya ve İtalya'nın borçlanma maliyetlerini düşürmek için tahvil alabilir



Avrupa, İspanya ve İtalya'nın borçlanma maliyetlerini düşürmek için, ortak hareket ederek, yeni bir tur tahvil alımına gidebilir.

Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande, bugün Paris yakınlarında basın mensuplarına yaptığı değerlendirmede, İspanya'ya yardım ve hükümetleri sürdürülemez borçlanma maliyetlerinden korumak için Haziran ayında varılan anlaşmayı uygulama konusunda, bugün Angela Merkel ile bir telefon görüşmesi planlandığını söyledi. Fransız Le Monde gazetesinde çıkan bir habere göre ise, Avrupa Merkez Bankası (AMB), hükümetler tarafından finanse edilen kurtarma fonlarının birincil piyasadaki alımlarını takiben, önümüzdeki haftalarda, ikincil piyasadan borçlanma kağıdı alımı yapmaya hazırlanıyor.

Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi, dün yaptığı açıklamada, İspanya ve İtalya'da hızla yükselen faizlerin euronun bütünlüğünü tehdit etmesi ile birlikte, tahvil piyasalarına müdahalede bulunabileceklerini işaret ederek, politika yapıcıların euroyu korumak için neye ihtiyaç duyuluyorsa yapacaklarını söyledi. Piyasalar, İspanya'nın borçlanma maliyetlerinin Yunanistan, Portekiz ve İrlanda'yı yardım istemek durumunda bırakan seviyelere ulaşmasının ardından, Avrupa Merkez Bankası'nın İspanyol tahvil faizlerini düşürmek için harekete geçeceği spekülasyonu ile yükselmişti.

Avrupa hisse senetlerinin gösterge endeksi Stoxx Europe 600, Londra saati ile 11:15'te yüzde 0.3 yukarıda seyrederken, Eylül vadeli Standard & Poor’s 500 (S&P 500) endeks kontratı yüzde 0.2'lik bir çıkış gerçekleştirdi. Petrol yüzde 0.5 yükseldi. İtalya'nın 10 yıl vadeli tahvillerinin faizi dokuz baz puan düşüşle yüzde 5.97'ye indi. Euro dolar karşısında yüzde 0.2 değer kaybederek 1.2264 dolara geriledi. Avrupa şirket tahvillerinin temerrüte karşı sigorta maliyetleri (CDS'ler) düşüşünü üçüncü güne taşıdı.

Draghi dün Londra'da Küresel Yatırım Konferansı'nda yaptığı konuşmada, "Bu ülke primlerinin büyüklüğü, para politikası geçişimini engellediği ölçüde, yetkimiz dahiline girer" dedi. "Yetkimiz dahilinde, Avrupa Merkez Bankası euroyu korumak için ne gerekiyorsa yapmaya hazır" şeklinde konuşan Draghi, "Bana inanın, bu yeterli olacak" şeklinde sözlerini sürdürdü.

İspanya 300 milyar euroya ihtiyaç duyabilir

Ekonomik geleceği uzun süredir merak edilen İspanya, önümüzdeki aylarda yaklaşık 300 milyar euroluk bir kurtarma paketine ihtiyaç duyabilir


İspanya 300 milyar euroya ihtiyaç duyabilir

Bir Euro Bölgesi yetkilisinden yapılan açıklamaya göre, İspanya uzun zamandır süregelen spekülasyonları doğrularcasına ilk defa, borçlanma maliyetlerinin sürdürülemez yüksek oranlarda devam etmesi halinde, Avrupa Birliği/IMF tarafından hazırlanacak 300 milyar euro (366 milyar dolar) değerinde bir kurtarma paketine ihtiyaç duyabileceğini itiraf etti.

Moneynews.com'un Reuters'e dayandırarak verdiği haberde İspanyol Ekonomi Bakanı Luis de Guindos'un geçtiğimiz Salı günü Alman meslektaşı Wolfgang Schaeuble ile yaptığı toplantıda konuyu gündeme getirdiği belirtildi. Toplantının yapıldığı zaman sürecinde İspanya'nın borçlanma maliyetleri yüzde 7.6'nın üzerine tırmanmıştı.

Euro Bölgesi yetkilisinin Reuters'e yaptığı açıklamaya göre "De Guindos full program için yaklaşık 300 milyar eurodan bahsediyordu, fakat şu anda bir kurtarma paketi Almanya'nın çok da içine sinmiyor" dedi.

Yetkili ayrıca "Avrupa Merkez Bankası (AMB) devrede olana kadar hiç bir şey olmayacak. AMB işlevsel olmaya başladıktan sonra İspanya'nın borçlanma maliyetlerine neler olacağını görüp daha sonra tekrar bu konuya döneceğiz" diye ekledi.

-İspanya: Kurtarma paketi planı yok

İspanya ısrarlı bir şekilde İrlanda, Yunanistan ve Portekiz gibi full kurtarma paketi istemeyeceğini tekrarladı. Bir hükümet sözcüsü, yorumlar hakkında bugün yaptığı açıklamada "Böyle bir şeyi şiddetle reddediyoruz. Bu ihtimale bakılmadı ve böyle bir şey tartışılmadı" dedi.

İki ekonomi bakanının Salı günü yaptığı toplantıda 10 yıllık İspanyol tahvil faizleri, İspanya'nın euroyu kabul ettiği tarihten beri en yüksek oranlara ulaşarak yüzde 7.64 olmuştu. Bu seviye İspanya'nın piyasalara sürdürülebilir bir şekilde borçlanmasını imkansız kılmıştı.

Bu toplantıdan iki gün sonra, Perşembe günü, Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi, bankanın İspanyol tahvil faizlerini düşürmek için harekete geçmeye hazır olduğunu belirtmesinin ardından 10 yıllık tahvil faizleri yüzde 6.88'e geriledi.

Bir başka Euro Bölgesi yetkilisi ise İspanya'nın kurtarma paketi olmadan durumu idare edebileceğine inandığını belirterek, İspanyol hükümetinin yaptığı kötü iletişim hatalarının, yatırımcıların "cesaretini kırdığını" ekledi.

Draghi'nin konuşması, Euro Bölgesi yetkililerinin şimdi tamamen İspanya'nın üzerindeki yatırımcı baskısını azaltarak bölgeyi full kurtarma paketi hazırlamak zorunda bırakmama üzerine yoğunlaştığının şu ana kadar en ciddi göstergesi olarak alınıyor.

Avrupa Stabilite Mekanizması'nın (ESM) Eylül ortasında operasyonlarına başlaması beklenirken, kuruluşun 500 milyar euroluk toplam kapasitesi olacak.

Bir başka deyişle, İspanya'ya verilecek bir full kurtarma paketi Avrupa'nın kurtarma kapasitesinin hemen hemen kuruyacağı anlamına geliyor. Bu ihtimal de Avrupalı liderlerin ESM'ye bankacılık lisansı verip vermemesi konusunda yeni bir tartışmayı başlatıyor.

Moneynews.com/Reuters

DİKKAT! Kredi çekmek zorlaşacak

Alınan yeni bir kararla, 1 Ocak 2013'ten itibaren artık kredi almak zorlaşacak...
Kredi Kayıt Bürosu Genel Müdürü Kasım Akdeniz, 1 Ocak 2013'ten itibaren ‘kredi skor puanı’ verirken sadece banka hesaplarına bakılmayacağını söyledi.

Bankalar Birliği'ne bağlı faaliyet gösteren Kredi Kayıt Bürosu (KKB) yeni yılla birlikte Türkiye'de risk anlayışını değiştirecek yeni bir sistem başlatıyor. Bugüne kadar sadece kredi kartı ve bireysel kredi borçlarını takip eden ve ilgili kişiye bunun karşılığı bir skor veren KKB, 2013'ten itibaren kişi ve şirketlerin ödeme yaptığı birçok noktadan borç bilgilerini alarak kayıt altına alacak.

KKB bünyesinde oluşturulan ve Merkez Bankası'ndan devir işlemleri devam eden Risk Merkezi, yeni dönemle birlikte cep telefonu operatörlerine olan borçlar, vergi borçları, elektrik, su, doğalgaz ve benzeri borçlarını da izlemeye alacak. Kurum böylece bankacılık sisteminin yanı sıra sistem dışındaki ticari ve bireysel borçların kaydını tutacak.

KKB'nin oluşturduğu yeni sistemin bireyler açısından önemi, daha önce sadece bankalara açık olan platformun risk raporları yoluyla hem ticari hem de bireysel anlamda adeta herkese açık hale gelecek olması. Burada kanunen aranan şart ilgili kişinin finansal risk durumunu ortaya koyan rapor için onay veriyor olması.

Eşinin geçmişini görecek

Kredi Kayıt Bürosu Genel Müdürü Kasım Akdeniz, yeni Ticaret Kanunu ile uygulamaya başlanan ticari kredi ve kefalette eş onayı tarafında geçmişe yönelik borç bilgilerinin de görülmesinin mümkün olacağını kaydetti. Eşin, kocasının da onayı ile bu raporu alabileceğini ifade eden Akdeniz, Kişi eşinin ne kadar kefaleti, borcu olduğunu kendisinden risk raporunu isteyerek KKB'den öğrenebilir.

Kefalet bilgileri bilançoda yer almaz. Ama bir şekilde bu kefalet nedeniyle şirket ya da şirket ortağı yüklü miktarlarda para ödemek zorunda kalırsa şirket de bundan etkilenir, hatta batma noktasına gidebilir. Bu da bir risk olduğu için KKB'de hiç bir yerde olmayan o kefalet bigilerinin paylaşılması söz konusu. Ancak kendisi doğrudan bizden öğrenemez, bu Bankalar Kanunu'na aykırı. İki tarafın onayı gerekiyor.

Skype kullananlar dikkat!

Skype, şifreleme sistemi ve karmaşık peer-to-peer network bağlantılarıyla, kullanıcılarının konuşmalarına dışarıdan müdahale edilmesini neredeyse imkansız kılıyordu. Ancak Slate teknoloji blogu, Skype kullanıcılarının kendilerini eskisi kadar güvende hissetmemeleri gerektiği görüşünde.

Skype beş yıl önce güvenlik ve istihbarat kurumlarının taleplerine bile boyun eğmemiş ve "peer to peer mimarisi ile şifreleme tekniklerine" müdahale edilmesine izin verilmeyeceğini belirtmişti. Hatta, Alman polisi, bazı şüphelilerin Skype konuşmalarını elde edebilmek için Skype ağına girecek bir truva atı virüsü geliştirmeye çalışmıştı.

KONUŞMA KAYITLARI ELDE EDİLEBİLİR
Slate, Skype'ın yıllarca ödün vermediği tavrından vazgeçerek, "yasalara karşı tutumunu zayıflatmaya başladığını" öne sürdü. Site, Skype'tan resmi olarak bilgi talep ettiğinde şirketin bir sözcüsü, kanun düzenleyici kurumlarla beraber çalıştıklarını ve kullanıcılara ait konuşma kayıtlarını elde etmenin yasal ve teknik olarak mümkün olabileceğini ifade etti.

Microsoft, Skype'ı 2011'de satın aldığında VoIP (IP üzerinden ses verisi gönderilmesi) üzerinden 'fark edilmeden iletişim seansına ait kopyalama yapmayı' sağlayan yasal bir patent sağlamıştı. Bu patent kapsamında herhangi bir faaliyet yapılıp yapılmadığı bilinse de, Skype'ın gizlilik politikasında geçmişe kıyasla bir değişim yaşandığı söylenebilir.

Avrupa otomotiv pazarı daraldı

İSTANBUL - Avrupa otomotiv pazarı haziranda yüzde 2,1 daraldı. Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) verilerine göre, AB (27) ve EFTA ülkeleri toplamına göre otomotiv pazarı 2012 yılı Ocak-Haziran döneminde, 2011 yılına göre yüzde 6,8 daralarak 7 milyon 827 bin 780 adet seviyesine geriledi. Geçen yılın ilk altı ayında ise 8 milyon 399 bin 489 adet satış gerçekleşmişti.

2011 yılı Avrupa otomotiv pazarında 4. çeyrekte başlayan daralma, 2012 yılı ilk altı ayında da aylar itibariyle devam etti.

AB (27) ve EFTA ülkeleri toplamına göre 2012 Ocak-Haziran döneminde en sert düşüş yüzde 44 ile Portekiz'de, ardından yüzde 41,9 ile Yunanistan'da ve yüzde 21,5 ile İtalya'da görüldü. Daralma yaşayan diğer ülkeler; Kıbrıs, Fransa, Belçika ve Slovenya oldu.

Aynı dönemde satışlarını en çok artıran ilk üç pazar ise yüzde 57,6 ile İzlanda, yüzde 17,8 ile Macaristan ve yüzde 17,3 ile de Estonya olarak yer aldı. AB (27) ve EFTA ülkeleri toplamına göre otomotiv pazarı 2012 yılı Haziran ayında yüzde 2,1 daraldı ve 1 milyon 418 bin 173 adet seviyesinde gerçekleşti.

AB (27) ve EFTA ülkeleri toplamına göre 2012 Haziran ayında en sert düşüş yüzde 43,8 ile Yunanistan'da, ardından yüzde 39,4 ile Portekiz'de ve yüzde 38,6 ile İrlanda'da görüldü. Daralma yaşayan diğer ülkeler; Finlandiya, Kıbrıs, Litvanya, İspanya ve İtalya şeklinde sıralandı.
Aynı dönemde satışlarını en çok artıran ilk üç pazar ise sırasıyla, Hollanda (yüzde 47,1), İsviçre (yüzde 40,3) ve İzlanda (yüzde 29,8) oldu.
Türkiye, Avrupa otomotiv satışları sıralamasında 2012 Haziran ayında 7. ve 2012 Ocak-Haziran döneminde 7. sırada yer aldı.

Otomobil pazarı

AB (27) ve EFTA ülkeleri toplamına göre otomobil pazarı 2012 yılı ilk 6 ayında 2011 yılı aynı dönemine göre yüzde 6,3 küçülerek, 6 milyon 896 bin 348 adet seviyesinde gerçekleşti. Bu rakam geçen yılın aynı döneminde 7 milyon 360 bin 690 adet olmuştu.
2011 yılı Avrupa otomobil pazarında 4. çeyrekte başlayan daralma, 2012 yılı ilk ve ikinci çeyreğinde de aylar itibari ile devam ediyor. İlk 6 ayda en yüksek satış yüzde 0,7 artış ve 1 milyon 634 bin 401 adet ile Almanya'da gerçekleşirken, büyük pazarlarda; Portekiz'de yüzde 41,9, İtalya'da yüzde 19,7, Fransa'da yüzde 14,4, İspanya'da yüzde 8,2 ve Belçika'da yüzde 12,7 oranında düşüş devam etti.
AB (27) ve EFTA ülkeleri toplamına göre 2012'nin ilk altı ayında, geçen senenin aynı dönemine göre en sert düşüş yüzde 41,9 ile Portekiz'de ve ardından yüzde 41,3 ile yine Yunanistan'da görüldü. Daralma yaşayan diğer ülkeler arasında İtalya, Fransa, Belçika, Slovenya, İsveç ve İspanya gibi ülkeler yer aldı.
2012 ilk altı ayında geçen yılın aynı dönemine göre satışlarını en çok arttıran ilk üç pazar sırasıyla, İzlanda yüzde 58,8, Macaristan yüzde 19,91 ve Estonya yüzde 18,9 oranıyla yer aldı.

Haziran ayında otomobil pazarı

AB (27) ve EFTA ülkeleri toplamına göre otomobil pazarı 2012 yılı Haziran ayında, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 1,7 küçülerek 1 milyon 254 bin 52 adet seviyesinde gerçekleşti. 2011 yılı Haziran ayında 1 milyon 275 bin 734 adet satış gerçekleşmişti.
AB (27) ve EFTA ülkeleri toplamına göre 2012 Haziran ayında geçen senenin aynı ayına göre en sert düşüş yüzde 43,3 ile Yunanistan'da, ardından yüzde 42,1 ile İrlanda'da gerçekleşti. Daralma yaşayan diğer ülkeler arasında Portekiz, Finlandiya, İspanya, İsveç, İtalya, Almanya ve Fransa gibi ülkeler yer aldı.
2012 Haziran ayında geçen yılın aynı ayına göre satışlarını en çok artıran ilk üç pazar sırasıyla, Hollanda (yüzde 52,1), İsviçre (yüzde 42,1) ve İzlanda (yüzde 30,0) oldu. Türkiye, Avrupa otomobil satışları sıralamasında 2012 Haziran ayında 7. sırada yer alırken, 2012 Ocak-Haziran döneminde ise 8. sıradaki yerini korudu.

Hafif ticari araç pazarı

Avrupa (AB (27) ve EFTA) ülkeleri toplamına göre Hafif Ticari araç pazarı 2012 yılı ilk altı ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 11,6 azalarak 758 bin 640 adet olarak gerçekleşti. 2011 yılı ilk 6 ayında pazar 858 bin 620 adet olmuştu.
AB (27) ve EFTA ülkelerinde 2012 Ocak-Haziran döneminde en sert düşüş yüzde 55,0 oranıyla Portekiz'de gerçekleşirken, ardından yüzde 49,7 oranı ile Yunanistan'da yaşandı. Daralma yaşayan diğer ülkeler arasında Kıbrıs, İtalya, İspanya, Belçika ve Slovakya yer aldı.
Aynı dönemde satışlarını en çok artıran ilk üç pazar sırasıyla, Letonya (yüzde 72,5), İzlanda (yüzde 27,2) ve Macaristan (yüzde 11,9) oldu.
Avrupa (AB (27) ve EFTA) ülkeleri toplamına göre Hafif Ticari araç pazarı 2012 yılı Haziran ayında yüzde 6,0 azalarak 134 bin 499 adete geriledi.
AB (27) ve EFTA ülkelerinde 2012 Haziran ayında en sert düşüş yüzde 53,4 ile Portekiz'de, yüzde 52,0 ile Yunanistan'da gerçekleşirken, ardından yüzde 48,0 oranı ile Finlandiya'da yaşandı. Daralma yaşayan diğer ülkeler arasında İtalya, Slovakya, Litvanya, Romanya, Kıbrıs ve İspanya yer aldı.
Satışlarını en çok artıran ilk üç pazar sırasıyla, Letonya (yüzde 51,0), Estonya (yüzde 34,3) ve İzlanda (yüzde 30,0) şeklinde sıralandı.
Türkiye, Avrupa hafif ticari araç satışları sıralamasında 2012 Haziran ayında 4. ve 2012 Ocak-Haziran döneminde ise 4. sırada yer aldı.

http://www.dunya.com/ sitesinden 27.07.2012 tarihinde yazdırılmıştır.

Çin'in GDP'si 20 yılda yüzde 46,5 arttı

ŞANGHAY - Çin'in gayrisafi milli hasılasının (GDP) 1993 yılından bu yana yüzde 46,5 artış gösterdiği bildirildi.
Çin Bilimler Akademisi'nin yayımladığı rapora göre, ülkenin GDP'si son 20 senede yüzde 46,5 yükselerek, yıl başında ortalama yüzde 2,3'lük büyüme kaydetti.
Son 20 senelik dönemin 2005 yılı sonrası için "Çin'de büyüme hızının gözle görülür düzeye ulaştığı"nın altı çizilen raporda, ülke GDP'sinin 2013'ten 2020 yılına kadar yüzde 25 ile yüzde 30 arasında büyüme sağlayacağı tahmininde bulunuldu.

http://www.dunya.com/ sitesinden 27.07.2012 tarihinde yazdırılmıştır.

Tapuda lisanslı aracılar dönemi

ANKARA - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce hazırlanan taşınmaza yönelik aracılık faaliyetlerinin düzenlenmesine ilişkin usul ve esaslar içeren yönetmelik, yayımlandı.

Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlanan yönetmelik, tapu müdürlüklerinde taşınmaza yönelik aracılık faaliyetlerini düzenlemek, usul ve esaslarını belirlemek, bu faaliyetleri yürütecek tapu işlerine aracılık edenlere lisans vermek, görev, yetki, sorumluluk ve denetimleri ile lisans sınavına ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacıyla hazırlandı.

Yönetmeliğe göre, lisans sahipleri, talep halinde gerçek ve tüzel kişilere ait taşınmazlara ilişkin olarak bu kişiler veya temsilcileriyle yazılı hizmet sözleşmesi düzenleyerek, işlemleri yapmaya yetkili olacak.

Tapu işlemlerine aracılık edenler, tapu müdürlüklerine ibraz ettikleri her türlü belgenin gerçeğe uygun olmasından ve istemde bulunanların hak sahibi olduğunun tespitinden sorumlu tutulacak.

Lisans sahibi için yasak işler

Lisans sahibi, emlakçılık kapsamına giren faaliyetleri yürütemeyecek. Aracılık faaliyetleri münhasıran lisans sahibi tarafından gerçekleştirilecek.

Lisans sahibi hariç, hak sahibi veya temsilcisi tarafından 18 Ocak 1972 tarihli Noterlik Kanunu'na göre düzenlenen vekaletnameyle verilmiş yetki bulunmaksızın tapu müdürlüklerinde iş takibi yapılması veya aracılık faaliyetlerinde bulunulması yasak olacak.
Tüzel kişi lisans sahibinin veya bir gerçek kişinin yanında sigortalı olarak çalışan lisans sahipleri, üçüncü kişilere karşı kendi nam ve hesaplarına hizmet taahhüdünde bulunamayacak.
Lisans sahibi ile iş sahibi arasında, şekli ve içeriği Genel Müdürlük tarafından belirlenen standart hizmet sözleşmesi düzenlenecek.

Yönetmelik hükümlerine göre yapılacak faaliyetlerde düzenlenecek hizmet sözleşmesinin aslı lisans sahibince ilgili birime verilecek. İşlere aracılıkta lisans kimlik belgesi ibraz edilmesi zorunlu olacak.

Sözleşme ile belirlenen sürenin sonunda lisans sahibi tarafından sözleşme konusu iş ve işlemin sonuçlandırılamaması halinde, hizmet sözleşmesi iş sahibi tarafından tek taraflı ve yazılı olarak feshedilebilecek. Kusuruyla sözleşmenin feshine sebep olan lisans sahibi, hizmet bedeli talebinde bulunamayacak.

Lisans sahibinin şirket adına çalışması halinde, hizmet sözleşmesi şirket adına düzenlenecek. Bu durumda, lisans sahibinin, yönetmelikten doğan sorumlulukları ortadan kalkmayacak.

Hizmet bedeli

Lisans sahibinin hizmeti karşılığında alacağı ücreti gösteren asgari ücret tarifesi, her yıl ocak ayının ilk haftasında Genel Müdürlük tarafından belirlenerek, ilan edilecek.

Lisans sahibinin hizmetine karşılık olarak alacağı hizmet bedeli, hizmet sözleşmesinde gösterilecek. Lisans sahibi, yeni yıla ait asgari ücret tarifesi ilan edilinceye kadar üstlendiği ve üstleneceği işler için mevcut ücret tarifesini uygulanacak ve fiyat farkı talep edilmeyecek.

Tüzel kişilerce aracılık faaliyetlerinin yürütülmesi

Türk Ticaret Kanunu'na göre kurulan şirketler de tapu işlemlerine yönelik aracılık faaliyetlerinde bulunabilecek. Ancak, bu şirketlerin temsil ve ilzama yetkili ortaklarından en az birinin lisans sahibi olması ve şirket iştigal konusunun, taşınmaza yönelik aracılık veya danışmanlık faaliyetlerini de kapsaması gerekecek.

Lisans sınavı

Lisans sınavı, Genel Müdürlük ya da düzenlenecek protokol esaslarına göre, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı'na, Milli Eğitim Bakanlığı veya yükseköğretim kurumlarına yaptırılabilecek.
Lisans sahibinin yaptığı iş ve işlemler, hukuka uygunluk yönünden Genel Müdürlükçe denetlenecek.
http://www.dunya.com/ sitesinden 27.07.2012 tarihinde yazdırılmıştır.

Türkiye kolay ticaret yapılan ülke olacak

ÇANAKKALE - Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, "Türkiye'yi, ticaretin en kolay yapıldığı ülke haline getirirken, aynı zamanda ticaretin en güvenli yapıldığı ülke haline getirmek de ana hedeflerimizden biridir" dedi.

Bakan Yazıcı, Biga ilçesinde faaliyet gösteren İçdaş Çelik, Enerji, Tersane ve Ulaşım Sanayi A.Ş'ye ait fabrika içindeki binada oluşturulan Batı Marmara Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğü'ne bağlı Biga Gümrük Müdürlüğü'nün açılışını yaptı.
Yazıcı, burada yaptığı konuşmada, Çanakkale'nin coğrafi itibarıyla göz önünde bulundurulduğunda çok stratejik bir yerde olduğunu söyledi.

"Üç kıtanın kesiştiği bir noktadaki Türkiye'nin batı tarafından gerçekten deniz ve hava ulaşımıyla bağlantılı ve en fazla dış ticari ilişkilerimizin olduğu, Avrupa'ya açılan ilk kapılarımızından bir tanesi" diyen Yazıcı, kentin bu yönüyle de ekonomik, stratejik bakımdan son derece önemli illerden biri olduğunu bildirdi.
İçdaş'ın da Türkiye'nin 500 büyük sanayi tesisi içinde 9. sırada yer alan büyük bir tesis ve sanayi kuruluşu olduğunu vurgulayan Yazıcı, "Türkiye'nin, 2002 yılında 36 milyar dolar olan dış ticaretini, ihracatını dikkate alıp 2011'de 135 milyar seviyesine ulaştığı gerçeğinden hareket ettiğimizde, İçdaş'ın ihracatı 1,3 milyar dolar. İçdaş'ın 2011 rakamları itibarıyla ülkenin toplam ihracatında neredeyse yüzde 1 seviyesinde payı oduğu ortaya çıkıyor" diye konuştu.

Hükümet ve Bakanlık olarak, müteşebbisin önündeki engelleri kaldırmak, hizmet ünitelerinin, yaptıkları iş ve hizmetler itibarıyla zaman kaybına yol açmadan, maliyetlerine ilave yük getirmeden en kısa zamanda bitirmelerini sağlamak olduğunu dile getiren Yazıcı, "Onun için gümrük müdürlüğünü burada açıyoruz. Birkaç yıl evvel de gedim, o zaman mobil olarak hizmete açmıştık. Artık sabitledik, Biga Gümrük Müdürlüğü olarak faaliyetini sürekli olarak sürdürecek" diye konuştu.

"Türkiye her alanda yürüyüşünü sürdürüyor"

Yazıcı, Türkiye'nin her alanda muazzam adamlarla ileriye ve geleceğe doğru yürüyüşünü sürdürdüğünü söyledi.

"Bu yürüyüş sürecinde hep 'ileri demokrasi' dedik. Anayasa değişikliği yaparak parlamentoda daha çok hak ve özgürlükleri güvence altına alan yasaları çıkarmak suretiyle ileri demokrasi hedefimiz noktasında yürüyüşümüzü sürdürüyoruz" diyen Yazıcı, şöyle devam etti:
"(Büyük ekonomi) dedik. Türkiye bugün dünyanın 16, Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında 6. büyük ekonomisiyse bunu, müteşebbisi, tüccarı, sanayicisi, esnafı, sanatkarıyla tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak harcadığımız, akıttığımız alın teriyle hep birlikte sağladık."

Yazıcı, hedeflerinin daha büyük bir Türkiye oluşturmak olduğunu belirterek, yaptıkları hizmetler hakkında bilgi verdi.

"Hedefimiz Türkiye'yi ticaretin en kolay yapıldığı ülke haline getirmek"

Bakan Yazıcı, Bakanlık olarak Türk müteşebbisinin, tüccarının, sanayicisinin, esnaf ve sanatkarın hayatını kolaylaştırmak için bir dizi projeyi hayata geçirdiklerini kaydetti.

Yazıcı, şunları söyledi:
"Gümrük hizmetinin üretildiği yerlerde azami bekleme sürelerini azaltmak ve kolaylaştırmak. Vatandaşın beyanını almak suretiyle gümrük işlemlerini gerçekleştirmek. Hedefimiz, Türkiye'yi ticaretin en kolay yapıldığı ülke haline getirmek. Bu konuda elbette ki ekonomik güvenlik dediğimiz herkesin yürüttüğü faaliyet dolayısıyla muhatap olacağı mevzuatı, yanlış yapması halinde karşılaşacağı yaptırımların neler olduğunu bileceği bir ekonomik güvenlik ortamı oluşturmak. Yeni yürürlüğe giren Türk Ticaret Kanunu'nun ve Türk Borçlar Kanunu'nun hedefi budur. Türkiye'yi, ticaretin en kolay yapıldığı ülke haline getirirken, aynı zamanda ticaretin en güvenli yapıldığı ülke haline getirmek de ana hedeflerimizden biridir. Dolayısıyla gümrüklü yer ve sahalardan, kapılardan, ticaret erbabının satmak istediği, satışa sunduğu ürünlerin çok kısa zamanda geçişi de hedeflense, aynı zamanda kaçağın her türünü önlemek de kamu görevlisinin önemli görevidir."

"Bu konuda da 'tek pencere sistemi' önemli projelerden biridir. Bu proje, gümrük işlerinin iç gümrük alanlarında, tek yerde yapıldığı bir uygulamadır" diyen Yazıcı, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Vatandaş, özellikle ithalatında değişik kamu kurum ve kuruluşlarında dolaşmak yerine, işlemlerin elektronik ortamda, bir noktada toplanmasıdır. Müteşebbis, o noktadan işlemlerini tamamlayıp yoluna devam edecek. Bir projemiz de 'tek duvar'dır. Bu da gümrüklü sahalardan birçok kamu otoritesini bir yere toplamak suretiyle gümrükten giriş, çıkış yapan vatandaşların, gümrüklü sahada değişik yerlere koşmasına mahal bırakmadan bir yerde bu işlemleri tamamlayacağı bir sistem. Bu gümrük müdürlüğünün, daha çok mal satana, daha çok üretim satana hizmet vermek için hayırlı olmasını diliyorum."

Yazıcı, daha sonra Çanakkale Valisi Güngör Azim Tuna, AK Parti milletvekilleri Mehmet Daniş, İsmail Kaşdemir, Faruk Nafiz Özak, İçdaş Genel Müdürü ve Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Bülend Engin ile birlikte kurdeleyi keserek, gümrük müdürlüğünü hizmete açtı.

Müdürlüğü gezen Yazıcı, daha sonra ilk ihracat beyannamesini onaylamak istedi.
Gümrük Müdür Vekili Nurten Yıldız tarafından, muayene memuru tanımlanmadığı için sistem onay vermeyince Bakan Yazıcı, ilk işlemi yapamadı.
http://www.dunya.com/ sitesinden 27.07.2012 tarihinde yazdırılmıştır.

Teknoloji girişimciliği için “enkuba” kuluçka merkezleri

Erken aşama teknoloji yatırım merkezleri, teknoloji alanında girişim yapmak isteyenleri bekliyor. Kuluçka merkezi olarak da bilinen bu merkezler, girişimcilere, projeleri daha fikir aşamasındayken mentorluk, ofis, danışmanlık gibi hizmetler sunuyor. Proje geliştiğinde ve ürün ortaya çıktığında da yatırımcılarla buluşturup fikrin hayata geçmesinde yardımcı oluyor. Fikri olan herkesi bekleyen kuluçka merkezlerinden birkaçıyla konu [1]ştuk, beklentilerini, kriterlerini sorduk.

Girişimcilik [2] son yıllarda çok popüler oldu. Birçok iş fikri, destekler ve yatırımcılar sayesinde hayata geçebiliyor. Henüz işin başında olan girişimcilere destek olan kuluçka merkezleri de kendilerine başvuru yapan ve gelecek gördükleri kişilere, fikirlere yatırım yapıyor. Çalışacakları ofisten telefona, avukatlık hizmetlerinden mentorlara birçok konuda yaratıcı projelerin hayata geçmesi için destek oluyorlar.

Bu kuluçka merkezlerine de birçok başvuru oluyor. Hemen hemen hepsi için ilk aşamada internetten bir başvuru formu dolduruluyor ve bir eleme yapılıyor. Proje bu aşamayı geçerse fikir sahibi görüşmeye çağrılıyor ve süreç başlıyor. Girişimci [3] görüşmede fikrini kabul ettirebilirse projenin geliştirilmesi için çalışmaya başlıyorlar. Yeterli ilerleme kaydedildikten sonra sponsorlara, yatırımcılara sunumlar yaparak fikrin hayata geçmesi için çalışıyorlar. Alınan başvurulara bakılırsa teknoloji sektörüne ilgilinin büyük olduğu anlaşılıyor. Özellikle erken evrede, proje aşamasındaki teknoloji girişimleri sürekli artıyor. İnternetin yaygınlaşması, akıllı mobil cihazların daha çok kullanılması bunun en önemli nedeni. Bu da teknogirişimcilere fırsat yaratıyor. Teknoloji alanında girişimcilerin fikirlerini bekleyen birçok kuluçka merkezi var. Bunlardan birkaçıyla görüştük, kriterlerini sorduk.
Kurulan şirketten hisse alıyorlar

2012’de kurulan Enkuba, başta Türkiye olmak üzere, Doğu Avrupa bölgesinde kuruluş aşamasındaki mobil ve internet bazlı şirketlere büyütme amaçlı destek sağlayan bir kuluçka merkezi. Enkuba’nın seçim kriterlerine uyan ekiplerle, ekip üyelerinin ihtiyaçlarına göre 3 aylık bir çalışma programı hazırlanıyor. Programın sonunda, sürdürülebilir bir ilk ürün geliştirilmesi hedefleniyor. Enkuba Yönetici Ortağı Ufuk Kayserioğlu, gerektiği durumlarda şirket kuruluşunu yaptıklarını, hukuki ve mali destek sağladıklarını söylüyor. Bunların karşılığında Enkuba yeni kurulan şirkette azınlık hisse alıyor ve azınlık ortak olarak gerektiği ve istendiği durumlarda şirketin büyümesine ve yeni sermayedarlarla buluşmasına katkı yapmaya devam ediyor. Mobil ve internet projesi olan ekipler www.enkuba.com/apply-now/ [4] aracılığı ile başvuruda bulunabiliyor. Başvuru için herhangi bir kısıtlama yok, ancak seçim kriterleri var. En önemli unsur kurucu ekibin girişimci nitelikleri. Öncelikle başvuran ekiplerin yaratıcı projeler geliştirme ve projelerini yeni ekonomi düzeninde gerçekleştirebilme yetkinliklerini değerlendiriliyor.
Şirketi kurmak kolay kapatmak zor

2008 yılında kurulan Etohum her yıl Türkiye’deki potansiyeli yüksek, internet üzerinde kendi girişimini başlatabilecek girişimcileri seçiyor. Bu erken aşamadaki girişimlere yatırımlar yapıyor, bir sonraki yatırımcılarla tanışmalarına ve büyümelerine yardımcı olmaya çalışıyorlar. Etohum, her yıl seçtiği girişimcilere belirlediği süreç içinde mentorluk, danışmanlık ve ortaklık çalışmaları yapıyor. 4 yıl içinde Etohum’a 5.250 başvuru olmuş ve Etohum olarak 25 girişimle ortaklık yapılmış. Bu girişimlerin 10 tanesi de yatırım fonlarından, melek yatırımcılardan destek almış. Başvuru süreçleri Temmuz ayında başlıyor. İnternet alanında yeni bir fikri olan veya girişimini başlatmış herkes Etohum.com üzerinden başvuru yapabiliyor. Ne yaş, ne eğitim, ne de başka bir koşul var. Temmuz–Aralık ayları arasında Etohum’a başvuru yapan adaylar değerlendiriliyor. Mülakatlardan sonra 40 girişim seçiliyor ve Etohum bu girişimlerle ortaklık yapıyor. Bu girişimciler, ocak ayı içinde Yatırımcı Kulübü’ne sunum yapıyor. Sunumlar sonrasında, 15 girişim belirleniyor ve bu girişimler şubat ayında Startup Turkey kampına gidiyor. 5 günlük kampa, Türkiye’den ve yurtdışından yatırımcılar davet ediliyor ve girişimciler yatırımcılarla buluşuyor. Yatırım almanın, bir amaç değil süreci hızlandıran bir değişken olduğunu belirten Etohum kurucusu Burak Büyükdemir, diğer girişimlerle çalışmaya devam ettiklerini söylüyor. Etohum sürecinde ortaya çıkan girişimlerden bazıları Grupanya, balerin.com, evidea, pabbuc.com, indirdik, pembepanjur.com… Endeavor, Bilkent Cyberpark, ODTÜ Teknokent, ATOM, Nokia, Qualcomm, Pozitron, Mynet, Markafoni, Sporx, Sahibinden, Reklamz, Sadecehosting, Nokta, Yemeksepeti ve Pozitiftv işbirliği yaptıkları kuruluşlar arasında. Büyükdemir, şirket kurmanın Türkiye’de kolay olmasına rağmen, kapatmanın yıllar aldığını söylüyor. Bundan dolayı ürün hazır değilse şirket kurmanın çok anlamlı olmayacağını da ekliyor. 2012 yılında seçilen 40 Etohum girişiminin konulara dağılımı şu şekilde olmuş; eğitim yüzde 10, e-ticaret yüzde 20, Ar-Ge yüzde 7,5, SAAS yüzde 10, sosyal medya yüzde 12,5, mobil yüzde 17,5, oyun yüzde 15 ve online hizmet yüzde 7,5.
İş tutkusu konusunda ikna olmamız lazım

Inventram, 2010 yılında Koç Holding – Koç Üniversitesi ortaklığı ile bir erken aşama teknoloji yatırım şirketi olarak kuruldu. 2012’nin ilk yarısı itibariyle yatırım sürecinde yer alan 16 projeleri var. Yaptıkları yatırımlar projenin büyüklüğüne ve ihtiyacına göre 50 bin lira ile 1 milyon liralık bütçeler ile hayata geçiriliyor. Inventram Genel Müdürü Cem Soysal öncelikle fikrin arkasındaki insanın kendilerini ilgilendirdiğini söylüyor: “Fikrin sahibinin eğitimi, iş tecrübesi, yapabilirlikleri ve iş tutkusu konusunda mutlaka ikna olmamız lazım.”

Bir fikrin ya da projenin bazı temel sorulara da cevap vermesi gerekiyor: Fikri ortaya atan alanında profesyonel bir eğitime ve geçmişe sahip mi? Projesini ürünleştirebilir mi? Çözüm ve inovasyon getiriyor mu? Rakipler için giriş bariyeri yüksek mi? Toplumun hayatı açısından farklılık yaratıyor mu? Ayrıca girişimciler geliştirmeyi planladıkları ürünün içinde yer alacağı pazarın dinamiklerini rekabet, fiyatlama ve segmentler anlamında çok iyi bilmeli. Soysal, “ben bunu tasarladım, bu iyi satar” derlerse çok büyük hayal kırıklığına uğrayacaklarını söylüyor.

Başvuruların çoğu www.inventram.com [5] adresindeki proje başvuru platformundan geliyor. 2012’nin ilk yarısı 1.400’den fazla proje başvurusu almışlar. Turkcell, Microsoft BizSpark, Projes ve TOBB ile ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Küresel Girişimcilik Programı Inventram’ın başlıca statejik iş ortakları arasında yer alıyor. Ayrıca melek yatırımcı ağı Galata Business Angels’a da üyeler. Otomotiv, enerji, bilgi ve iletişim, internet ve mobil tabanlı hizmetler, biyoteknoloji ve sağlık, çevre teknolojileri, dayanıklı tüketim, savunma sanayi, nanoteknoloji, malzeme bilimleri ve kimya, tarım ve gıda teknolojileri, Inventram’ın destek verdiği teknoloji alanlarını oluşturuyor.
Ankara’da ikâmet şart

2010’da kurulan Viveka, yazılım, tasarım, ofis ve altyapı, iş geliştirme, yatırım koçluğu gibi hizmetleri girişimcilere sunarak fikirlerini prototipe çeviriyor. Her takım için ortalama maksimum 15 bin TL değerinde hizmet sunuyor, nakdi yatırım yapmıyorlar. Aradıkları 2-3 kişilik takımların tercihen Ankara’da ikamet etmelerine dikkat ediyorlar. Veya projeyi uzakta yönetebilecek bir haftalık programları olması gerekiyor. Başvuran ekipte getirilen fikrin özgünlüğü, girişimcinin liderlik özellikleri ve ekibinde projeyi tamamlayabilecek yetilere bakıyorlar. Yenilikçi biraz riskli ve satabilecek fikirler arıyorlar. Ön yatırım miktarı çok yüksek olmamalı pazar, teknoloji ve hukuksal riskleri olmamalı. Viveka Kurucu Ortağı Emin Okutan, girişimcinin projeyi 4 aylık bir maratonun sonuna kadar taşıyabilmesi
gerektiğini söylüyor.
15 bin TL sermaye veriyorlar

Girişim Fabrikası, Özyeğin Üniversitesi ve Turkcell ortaklığında 2011 yılında kurulmuş. Şimdiye kadar 14 şirkete destek vermişler. Seçilen tüm projelere 15 bin TL tutarında çekirdek sermaye sağlanıyor. İnternet, mobil, iletişim (ICT) konular [6]ında iş fikri olan, gerekli temel yetkinlikleri barındıran en az iki kişiden oluşan, 6 ay içinde beta lansman yapabilecek takımlarla çalışıyorlar. Başvuruda, iş fikrinin ICT alanlarında olması, iş modelinde veya teknolojide yenilik yapmak istemesi, iş fikriyle ilgili temel seviyede bilgi/tecrübeye sahip olunması, takımın girişime tam zamanlı vakit ayırabilmesi en temel beklentileri. Girişimcilere ücretsiz hukuki danışmanlık, bulut bilişim, marketing altyapı desteği sağlanıyor. 6 aylık dönemde girişimcilerin ofis, internet, telefon, mutfak gibi temel hizmetler de yine Girişim Fabrikası tarafından sağlanıyor. Özyeğin Üniversitesi Girişimcilik Merkezi Direktörü İhsan Elgin, teknogirişimcilerin, girişimcilerin çok küçük bir kısmını, yüzde 1’ini temsil ettiğini söylüyor. E-ticaret, eğitim, tekstil, sosyal medya ve mobil uygulamalar en çok başvuru aldıkları başlıklar.
Girişimcilerin en büyük sorunları

Ofis kurma,
Çekirdek sermayeye erişememe,
İş ilişkileri kuramama,
İş modellerini hayata geçirememe,
İnsan kaynağı bulamama,
Motivasyonlarını kaybetmeleri
Mentorluk eksikliği girişimcilerin önündeki en büyük engeller.

Kaynak: Yenibir İş

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Binlerce kişinin emekliliği tehlikede!

SGK,vurgununu ortaya çıkardı...
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), sahte işyerlerine karşı alarma geçti. Kurum denetmenleri, naylon şirket kurarak vatandaşları buradan sigortalı gösteren firmaları tespit etti. Yaklaşık bir yıl süren incelemeler sonucunda 156 paravan şirket üzerinden dolandırıcılık yapan şebeke çökertildi. Sahte firmalarla 7 bin kişinin sigortalı yapıldığı, bunların devletten sağlık yardımı aldığı ve birçoğunun da emekli olduğu öğrenildi. Yapılan işlemlerin tamamı iptal edilirken, ödenen emeklilik maaşlarının faiziyle geri alınacağı belirtiliyor. Kendilerini muhasebeci veya malî müşavir olarak tanıtan şebeke üyelerinin SGK'yı yaklaşık 70 milyon TL zarara uğrattığı hesaplanıyor.



EMEKLİLİK VAADİYLE KANDIRDILAR

Emeklilik vurgununu ortaya çıkaran gelişme, İstanbul Sosyal Güvenlik Müdürlüğü'nde görevli bir denetmenin incelemeleriyle başladı. Denetmenler, sahte olarak sigortalı bildirilen bin kişi ile irtibata geçerek bilgilerine başvurdu. Soruşturma derinleştirildiğinde binlerce kişinin emeklilik vaadiyle kandırıldığı anlaşıldı. Denetmenlerin tespitlerine göre şebeke, gelir ve eğitim düzeyi düşük vatandaşları hedef alıyor. Bu kişileri kurdukları paravan şirketler üzerinden aylık 150-250 TL gibi bir para karşılığında sigortalı gösteriyorlar. SGK'dan sağlık yardımı almalarını ve emekli olmalarını sağlıyorlar.

Yapılan incelemeler sonucunda dolandırıcıların SGK'yı yaklaşık 70 milyon TL zarara uğrattıkları tespit edildi. Edinilen bilgiye göre, çetedekilerin kendilerini muhasebeci veya mali müşavir olarak tanıttıkları kaydedildi.

VATANDAŞLAR BU YOLLARA BAŞVURMASIN

SGK yetkilileri yapılan bu incelemenin, tutar bakımından SGK tarihindeki en büyük incelemelerden biri olduğunu belirtti. Hiç kimsenin çalışmadan bir işyerinden sigortalı gösterilmesinin mümkün olmadığını dile getiren yetkililer, kendilerini muhasebeci veya malî müşavir olarak tanıtan ve para karşılığında sigortalı bildirmek isteyen kişilere vatandaşların güvenmemeleri gerektiğinin altını çizdi. Vatandaşları uyaran SGK yetkilileri, "Paravan işyerlerinden sigortalı bildirilen kişilere yapılan sağlık harcamaları o kişilerden faiziyle tahsil ediliyor. Yine bu şekilde emekli olup aylık alan kişilere ödenen aylıklar da faizleriyle geri alınıyor. Vatandaşlar bu tür yollara başvurmasınlar." dedi. Sosyal güvenlik denetmenleri, savcılığa şebeke ile ilgili olarak suç duyurusunda bulundu. Dolandırıcılar Türk Ceza Kanunu'nun "kamuyu zarara uğratmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık" ve "resmî evrakta sahtecilik" suçlarından yargılanacaklar. Öte yandan büyük bir özveri ile çalışan sosyal güvenlik denetmenleri ciddi sorunlarla karşı karşıya. Haksız kazanç sağlanmasının önüne geçen denetmenler, darp ve şiddete maruz kalıyor. Ancak denetmenlere herhangi bir hukukî koruma sağlanamadı.

ŞEBEKE NASIL ÇALIŞIYOR?

Paravan şirket kuran şebeke, sigortası olmayan vatandaşlarla temasa geçip bu kişileri aylık 150-250 TL gibi ücretlerle sigortalı gösteriyor. Ancak şirketin paravan olduğu bilinmediğinden sigortalı gösterilen kişi, normal sigortalının sahip olduğu bütün haklara sahip oluyor. Sağlık hizmeti alıp günü geldiğinde emekli olabiliyor. Devlet de sosyal güvenlik mevzuatı gereği, sigortalı gösterilen kişinin bütün haklarını öderken pirim alacağını şirketten tahsil etmeye çalışıyor. Fakat paravan olarak kurulan şirketler, topladığı primleri cebe indiriyor. Devlete tek kuruş ödeme yapmıyor. Şirket paravan olduğu için de tahsilat yapılamıyor. Bu durumda paravan şirket kuran çete, vatandaştan prim olarak topladığı paralarla saltanat sürüyor. Devlet ise tek kuruş alamadığı kişiler için emekli maaş ve sağlık hizmet bedeli ödüyor.

Altın kritik seviyeye dayandı

Uluslararası piyasada altının onsunun yükselişi hızlanarak 1.600 doları aştı. İçerde 24 ayar külçe altının gramı 93,30 lira, Cumhuriyet altını 626,00 liradan satılıyor.
Altın kritik seviyeye dayandı Altının onsu güne 1.581 dolar seviyesinden başladıktan sonra global piyasalardaki düşüşün tepki alımlarıyla dengelenmesinin ardından yükselişe geçti.

Bu dakikalarda 1.600 dolar direncinin üzerinde tutunmaya çalışan altının onsu bu seviyeyi son iki haftada 4 kez denemesine rağmen aşamamıştı. Analistler 1.600 dolar direncinin kırılması durumunda yükselişin hızlanabileceği ve 1.630 ve 1.655 dolar seviyelerinin gündeme gelebileceğini kaydediyorlar.

İstanbul Kapalıçarşı’da alınıp satılan altın türlerinin, önceki kapanış ve bugün açılış fiyatları (TL) şöyle:

SALI ÇARŞAMBA

Alış Satış Alış Satış

24 Ayar Külçe Altın(Gr.) 92,55 92,90 92,95 93,30

Cumhuriyet Ata Lira 612,00 623,00 615,00 626,00

22 Ayar Bilezik(Gr.) 84,25 91,05 84,60 91,50

Lira Ziynet 595,00 610,00 600,00 615,00

Yarım Ziynet 296,00 306,00 298,00 308,00

Çeyrek Ziynet 148,00 153,00 149,00 154,00

23 Temmuz 2012 Pazartesi

BORÇLANMANIN ŞEYTAN ÜÇGENİ NASIL TAMAMLANDI?

Salı, 17 Temmuz 2012 12:50

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, yurttaşlarımızı birkaç ay önce bakın nasıl uyarıyordu: “Dünya çok karışık, ilerde ne olacağını bilmiyoruz. Oysa Türkiye’de krediler çok hızlı artıyor. Aşırı bir borçlanma eğilimi var. Bir miktar fren mekanizmalarını kullanmak gerekmektedir.”



Sayın Başçı uyarısında son derecede haklı, ancak geç kalmış bir uyarı bence... Türkiye borçlanma eğilimi gerçekten yüksek ve giderek şiddetlenen bir ülke… Çevre ülkeleri arasında Rusya’dan sonra dünyanın en borçlu ekonomisi konumunda. Borçlanma aşırılığını bilhassa özel sektörde ve tüketici kredilerinde gözlemliyoruz.





ÖZEL SEKTÖR BORÇLANMAYA DOYMUYOR

a) AKP iktidarında dış borç yapısında esaslı bir değişim oldu: Özel dış borçlanmada daha önce görülmeyen artışlar kaydedildi.

Özel kesimin dış borçları AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda sadece 43 milyar dolardı; sonraki yıllarda ise âdeta patladı: Kamu ve TCMB borçları aşağı yukarı yerinde sayarken, özel sektörünkiler muazzam bir sıçrama yaptı: 2006’da 121 milyar dolara, 2007 ikinci çeyreğinde 139 milyar dolara fırladı; artış 96 milyar dolar, yüzde 200’den fazla!... Doğal olarak özel sektörün, toplam dış borç stokundaki payı da yüzde 34’den yüzde 60’a tırmandı. İktisatçı yazar Mustafa Sönmez söz konusu değişikliği şöyle dile getiriyor[i]: “AKP’nin iktidara geldiği 2002 sonunda dış borç 130 milyar dolardı ve üçte ikisi, çoğu IMF’ye olmak üzere, devlet borcuydu. AKP iktidarında özel sektör borçlandıkça borçlandı. 2011 sonuna geldiğinde özel kesim borç miktarı 203 milyar doları ve toplam 307 milyar dolarlık borcun üçte ikisini buldu. Bu, AKP iktidarında özel borçların yüzde 372 artması demekti.” (Ne desek…, AKP iktidarı dış borçlanmayı da özelleştirdi mi desek acaba?)

Özel sektörün yurtdışından sağladığı uzun vadeli kredi borçları ise, son 8 yılda yaklaşık 2,5 kat arttı. Sektörün 2004 yılında 37 milyar dolar düzeyinde bulunan uzun vadeli kredi borcu, 2011 yılında 127 milyar dolara ulaşmış bulunuyordu. Yurtdışından gerçekleştirdiği borçlanmalarda en fazla artış 2005-2006 döneminde oldu.

Peki nedir sebebi dış borç yapısındaki bu âni değişikliğin? Özel dış borç stoku neden AKP döneminde böylesine coştu? Ne oldu, ne değişti de böylesine keskin bir rota değişikliğine sahne oldu Türkiye ekonomisi? Şöyle diyen var: Özel sektör “dış ticaret açığını fonlamak” amacıyla dış borçlanma yapıyor. Olayın en yaygın ve makul görünen açıklaması ise şu olmalı: Türkiye’de TÜSİAD’çılar başta olmak üzere bir kısım özel girişimci, sözde “iş adamı”, kolay ve havadan para kazanma peşinde. Üretmiyor, rantiyecilik yapıyor, oturduğu yerde cebini doldurmaya bakıyor. Peki, nasıl? Yaptığı şu: Dışardan düşük faizle kredi sağlıyor. Yabancıdan borçlandığı dövizleri TL’ye çevirip devlete yüksek faizle borç veriyor. Dış krediye ödediği faizle, Türk halkının sırtından aldığı faiz arasındaki farkı cebine indiriyor[ii]. Yüklendikleri bu “devasa borç yükü” sayesinde büyüdükleri için, düşük kur politikasının da sürdürülmesini istiyorlar.

Acaba AKP hükümetinin özel dış borçlar ve bu borçların böylesine artması karşısındaki tutumu nedir? Amiyane bir ifadeye müsaade edilirse, Esfender Korkmaz’ın kaydettiği gibi yanıtı şudur: “Bana ne özel sektörün borcundan!...” Bu anlayış son derece yanlış... Çünkü bir temerrüt durumunda, dış alacaklılar, doğrudan devletin yakasına yapışacaktır. İkincisi, özel sektörün dış borcu aynı zamanda devleti de ilgilendirir. Çünkü “ABD, Almanya, Fransa gibi ülkeler kendi paralarıyla borçlanıyor. Bu ülkelerde iç ve dış borç ayrımı yoktur. Kendi dolarları veya avroları ile dış borç alıp, aynı para ile geri ödüyorlar. Buna karşılık Türkiye’de durum farklı: Türkiye dövizle borçlanıyor. İster devlet, ister özel sektör olsun, sonunda bu borçları dövizle –yabancı parayla- ödemek zorundadır. Ayrıca dövize ihtiyacı vardır, şu veya bu şekilde dolar veya avro bulmak zorundadır. Ödeme sırasında dövize olan talep artacak, kur da etkilenecektir.

Akla gelen bir nokta da şu: Devlet her alandan çekildiği gibi sanki dış borçlanmadan da çekiliyor, bir bakıma dış borçlanmayı de özelleştirdi. Bir diğer rant alanı olarak, daha da palazlansınlar diye bizim “para babaları”na bıraktı.

b) Dış borçlanma, bilindiği gibi, ülkeden faiz şeklinde yıllarca sürebilecek kaynak çıkışına sebep olur. Nitekim yabancıların Türkiye'ye açtıkları kredilere ödenen toplam faiz –yani yurt dışına kaynak aktarımı- büyük bir miktara ulaşmış bulunuyordu: 2002-2011 döneminde 88,4 milyar dolar!... Dış borç faiz ödemelerinin 2002'de 6,4 milyar dolar olan yıllık tutarı, 2004'te 7 milyar dolara çıkmıştı; 2008 yılında ise 12 milyar dolarla en yüksek düzeye ulaşmıştı. 2010'da ve 2011 yılında 8,6 milyar dolara geriledi. Son iki yıldaki gerilemeye rağmen, dış borçların hâlâ yüksek düzeyde olan bir yıllık faiz yükü bulunmaktadır[iii].

Ülkeden böyle dış borç faizi şeklinde kaynak çıkışının başlıca olumsuz etkisi cari açığı artırmasıdır. Dahası dış borçlar açığı kapama ve Hazine’yi finanse etmek için alındığından, faiz çıkışının ülkeyi yoksullaştırıcı etkisi de vardır. Öte yandan Türkiye riskli ülke sayıldığı için, dış krediler yüksek faizle alınıyor. Bu durum, belirttiğim iki etkiyi daha da şiddetlendirmektedir.

Çirkin Batı’nın kendi dışındaki, sömürmek istediği ülkelere karşı kullandığı serbest ticaret, özelleştirme, yabancı sermaye, ... gibi ekonomik silahlardan biridir borçlandırma. Bu yoldan bir yandan faiz yoluyla finans kapitalini nemalandırır, bir yandan da borç verdiği ülkeden türlü iktisadi ve siyasi ödünler koparır. Tabiî ülkedeki işbirlikçileri de katılır bu soygun mekanizmasına. Türkiye ne yazık ki böyle bir istismar tuzağına düşürülmüş bir ülkedir.

HALKIMIZ DA BORÇLANMA GİRDABINDA

Türkiye’de AKP iktidarının başta gelen işlerinden biri de, tüketici kredileri ile kredi kartları kullanımında yarattığı büyük patlama olmuştur. Ekonomik kriz sonrası son 10 yılda alınan önlemlerle faizler aşağı çekildi. Faizlerin bu düşüşü yıllarca ertelenmiş olan konut, otomobil, beyaz eşya talebini arttırdı. Bankacılık sektörünün çeşitli uygulamaları, türlü kampanya ve taksit imkânları vatandaşın tüketim iştahıyla birleşince, Türkiye harcama müptelası bir ülke haline geldi. Ülke ekonomisinin “dış açığı”na benzer, bir tür “açık” daha oluştu: Tüketici açığı!...

Başka bir deyişle ülkemizde birey düzeyinde borçlanma başladı: Halkımız ciddî ve tehlikeli bir şekilde borç altına girmeye, ürettiğinden daha fazla tüketmeye, gelecekteki kazançlarını şimdiden harcamaya yöneldi. Bu değişikliği en iyi, borçlu sayısı ile borç miktarında görebiliyoruz: 2002-2010 arasında tüketici kredisi borçlu sayısı 1,6 milyondan 11,3 milyona yükselirken, tüketici kredisi borcu da muazzam bir artışla 2,8 milyar TL’den 122,2 milyar TL’ye tırmandı[iv].

Aynı eğilimi başka rakamlarda da görebiliriz: Merkez Bankası haftalık bültenine göre mevduat bankalarının tüketici kredileri ve bireysel kredi kartları kullanım tutarı 9 Mart 2012 itibarıyla 219 milyar liraya yükselmiş bulunuyordu. Aynı tarihte, bireysel kredi kartı kullanım tutarı ise 55 milyar lira idi. Gerçekte bir ödeme aracı olan kredi kartı "bir kredilendirme aracı”na dönüşmüştür. 13 Nisan 2012 itibariyle Türk halkının kişi başına 14 bin 200 lira kredi borcu bulunuyordu.

Bu arada AKP döneminde, bankacılık sisteminin yarısından fazlasının yabancı bankacıların –küresel şirketlerin- mülkiyetine geçmiş olduğunu da hatırlatmakta fayda var.

SONUÇ

Türkiye’de bir sacayağı tamamlanmıştır: Eskiden kamu dış borçları önde idi, epeydir özel sektör borçlanması onu geçmiş bulunuyor. Ve sıra halka geldi. O da birey düzeyinde borç batağına sürüklendi. Bir diğer deyişle şeytan üçgeni tamamlanmış oldu.

Halkımız artık üretmekten çok tüketmeyi düşünüyor, öyle terbiye edildi; bol bol harcıyor, daha doğrusu üretmeden harcama imkânına kavuşturuldu. Ona bu imkânı Neoliberal küreselleşme politikaları sağlıyor. Nasıl? Yurttaşlarımızı bol bol borçlandırarak!... Küresel şirketlerin finansal sermayesi böylece nemalanmış oluyor. Biz borçlanırken, onlar –içerdeki zengin ortaklarıyla- bol bol faiz geliri elde ediyorlar.

Peki nereye kadar? Bir örnek var önümüzde: Yunanistan!... Borçlarını ödeyemez duruma düşen komşumuz… Ve dikkat isterim değerli okur, dünyada ilk kez bir devletin iflasından söz ediliyor, o devlet Yunanistan!...



i] http://mustafasonmez.net

[ii] Cihan Dura, Derin Komplo: Türkiye’nin Yeniden İşgali, İleri yayınları, İst., 2008, s.439 vd.

[iii] Naki Bakır, Dünya, 26.2.2012

[iv] Bkz: Cihan Dura, “AKP’yi Ayakta Tutan Kredi Kartları mı?”



Prof. Dr. Cihan Dura



USİAD Bildiren Dergisi 52. Sayı

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Dünya, işsizlik konusunda endişeli

USİAD

Dünya çapında 56 ülkeden 50 bin kişiyle görüşülerek yapılan araştırmaya göre dünya nüfusunun yüzde 55'i işini kaybetme korkusu yaşıyor. Türkiye'de ise bu oran yüzde 50.



Barem Research ve küresel ortağı WIN/Gallup International, 56 ülkede 50 bin kişiyle görüşerek insanların iş endişelerini araştırdı.



"İşgücü Endişe Göstergesi" başlıklı araştırmanın sonuçlarına göre dünya nüfusunun yüzde 55'i, Türkiye'nin ise yüzde 50'si işini kaybetme korkusu içinde yaşıyor. Küresel ekonomik krizin tetiklediği işini kaybetme veya iş bulamama korkusu insanları huzursuz etmeye devam ederken yapılan araştırmanın dikkat çeken başka bir sonucu ise "Net İşsizlik Korkusu" üzerine. İş endişesinin artacağını düşünenler ile azalacağını düşünenler arasındaki farkı ifade eden net işsizlik korkusu dünyada yüzde 42 civarında seyrederken, Türkiye'nin bu konuda daha umutlu olduğu, net işsizlik korkusunun yüzde 33'te kaldığı görüldü. Türkiye'de işsizliğin bu yıl artacağını düşünenlerin oranı öngörenlerin oranı yüzde 50'y bulurken azalacağını düşünenlerin oranı ise yüzde 17.

Araştırmanın sonuçlarına göre dünyada her ulus işgücü konusunda yokluk ve acı yaşıyor fakat yükselen işgücü sıkıntılarının yarattığı korku, en yoğun olarak zengin ve büyümekte olan toplumlarda görülüyor. Buna göre işçi işveren arasındaki huzursuzluğun artacağı korkusu dünya çapında net yüzde 42 düzeyinde. Bu korkunun yarattığı sıkıntıların, ekonomileri yükselen BRIC(Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) ülkeleri ile finansal yara almış Batı Avrupa ve zengin G7 ülkelerinde neredeyse aynı olması dikkat çekiyor. BRIC ülkelerinde yüzde 48 olarak ölçülen endeks, G7 ülkelerinde (ABD, Kanada, Almanya, vb) yüzde 45.

Araştırma, fakir ve savaş mağduru ülkelerde ise işsizlik endişesinin düşük olduğunu gösteriyor. Net işgücü endişe oranı Afganistan'da eksi yüzde 19, Irak'ta eksi yüzde 17 seviyesinde. Bu oran işsizliğin azalacağını düşünenlerin artacağını düşünenlerden daha fazla olduğu anlamına geliyor. Bu ülkeler aynı zamanda iş dünyası uyuşmazlıkları açısından da en rahat 10 ülke arasında yer alıyor. Araştırmayı yapan firma yetkilileri, "Çalışma hayatındaki huzursuzluk ekonomi yönetiminde yaşanan sorunların elle tutulur bir sonucudur ve kaynak kısıtları, mali veya finansal yönetim hataları, kötü idare, zayıf işçi-işveren ilişkileri veya başka nedenlerden kaynaklanabilir. Bu sürecin en somut sonucu olduğu için 'İşgücü Endişe Göstergesi' olarak insanların işsizlik endişelerini ve işçi-işveren uyuşmazlıkları konusundaki beklentilerini anlamaya çalıştık. Bu durum anlık ve geçici olabileceği gibi süreklilik de gösterebilir" açıklamasında bulundu.

Türk ekonomisinde riskler artıyor

USİAD

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), AB ülkelerinde işlerin bir türlü yoluna girmemesi nedeniyle ABD ve AB ile yakın ilişkileri olan ülkelerin ekonomilerindeki risklerin arttığına dikkat çekti.



TİSK'ten yapılan açıklamada, Haziran ayında ekonomik krizin Avrupa'da iktidarları değiştirdiğine dikkat çekilerek, piyasalarda tedirgin ortamın sürdüğüne işaret edildi.



Uluslararası derecelendirme kuruluşlarınca İspanya'da 28 bankanın notunun düşürülmesinin, ülkeyi ikinci Yunanistan haline getirdiğini belirtildiği açıklamada, "Özel kesim borçlarının yüksek seyretmesi, krizi derinleştirebilir. Alman özel kesiminin borç yükü nedeniyle, ülkenin AB'nin yükünü çekmesini zorlaştırıyor. Türkiye de dâhil olmak üzere, AB ve ABD ile yakın ilişkideki ülkelerde riskler artıyor. Petrol fiyatlarındaki gerileme, çıkış yolu olabilir" denildi.

Açıklamasında ekonomik göstergelere de yer veren TİSK, sanayi üretim, ciro ve sipariş endeksleri ile kapasite kullanım oranındaki gelişmelerin, sanayi sektörünün küçülmeye başladığını gösterdiğini ifade etti. Eğilimin sürmesi halinde reel sektörün sıkıntıya girebileceğine dikkat çekilen açıklamada, "İşsizlik oranında artış ve vergi kaybı ortaya çıkabilir. 2012'nin ikinci çeyreğinde büyüme oranının negatif çıkması şaşırtıcı olmayacak" denildi.

İlk dört ayda cari açığın ise 8.1 milyar dolar azaldığı belirtilirken, açıklamada "Cari açığın azalmasında en etkili faktör dış ticaret açığındaki 6,5 milyar dolarlık gerileme oldu. Net hata noksan kaleminin cari açığa oranı ilk dört ayda %13,7 oldu. Cari açığın sürdürülebilirliği konusunda kırılganlık arttı" ifadelerine yer verildi.

Merkez Bankası'nın para politikasında gevşemeye gittiğinin ifade edildiği açıklamada, Banka'nın döviz rezervini artırırken, finansal sisteme likidite sağladığı, Merkez'in politikasının bankaların kredi plasmanını artıracağı ancak KOBİ'lere yönelik ek kaynak aktarımı da gerektiği belirtildi.

Kısa vadeli sermaye girişlerinin döviz kuru üzerindeki baskıyı azalttı ve böylece enflasyon üzerindeki kur baskısının da hafiflediğine dikkat çekilen açıklamada, "Moody's, Türkiye'nin notunu yükseltti. Gerekçesi, kamu maliyesi gelişmeleri, şok giderme kapasitesinde artış ve cari açığa yönelik önlemler oldu. Böylece borçlanma maliyetlerinde azalma imkânı ortaya çıktı" denildi.

Üretimde verimlilik azalıyor

USİAD
Salı, 03 Temmuz 2012 07:54

2012 yılının birinci çeyreğinde çalışan kişi başına üretim endeksi, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 2,95 azaldı.



Türkiye'de, 2012 yılının birinci çeyreğinde çalışan kişi başına üretim endeksi, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 2,95, bir önceki döneme göre (2011 yılı 4. dönemine göre) ise yüzde 10,75 azaldı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü, 2012 yılının birinci çeyreğine ilişkin üç aylık verimlilik göstergelerini açıkladı.

Buna göre, imalat sanayi genelinde 2012 yılı birinci döneminde, çalışan kişi başına üretim, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 2,95, bir önceki döneme göre ise yüzde 10,75 geriledi.

Çalışılan saat başına üretim endeksi 2012 yılı birinci döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 2,86 azaldı. Çalışılan saat başına üretim endeksi, bir önceki döneme göre ise yüzde 11,36 geriledi.

Bölümler itibarıyla, çalışan kişi başına üretim endeksinde, bir önceki yılın aynı dönemine göre en büyük azalış yüzde yüzde 12,18 ile "diğer metalik olmayan mineral ürünlerin imalatı", en büyük artış ise yüzde 55,81 ile "diğer ulaşım araçları imalatı" bölümlerinde gerçekleşti. Çalışılan saat başına üretim endeksinde de bir önceki yılın aynı dönemine göre en büyük azalış yüzde 15,52 ile "bilgisayarların elektronik ve optik ürünlerin imalatı", en büyük artış ise yüzde 52,28 ile "diğer ulaşım araçlarının imalatı" bölümlerinde gerçekleşti.

İş aramadan patron oldular

ANKARA - ODTÜ Teknokent tarafından düzenlenen "Yeni Fikirler, Yeni İşler-YFYİ" yarışmasını kazanarak, şirket kurup patron olan genç mühendisler, iş dünyasında milyon dolarlık cirolarla söz sahibi olmaya başladı.

ODTÜ Teknokent tarafından girişimciliği ve inovasyonu özendirmek hedefiyle 2005 yılından bu yana düzenlenen yarışmada dereceye giren ve Teknokent'te şirket kuran genç mühendis gruplarının Ar-Ge ürünleri, düzenlenen basın turunda gazetecilere tanıtıldı.

ODTÜ Teknokent Genel Müdürü Mustafa Kızıltaş, yarışmayla ilgili yaptığı açıklamada, yarışmayı kazanan öğrencilerin üç yıl boyunca kuluçka merkezlerinde desteklendiğini ve teknokentte şirket kurabildiğini anlattı.

Yarışmada 7 farklı kategoride verilen ödüllerin toplam değerinin 450 bin liraya ulaştığını bildiren Kızıltaş, "Çok rahat söylüyoruz. Yarışma sonucu kurulan şirketler, üç yıllarını tamamladıklarında milyon dolarlık cirolara sahip oluyorlar" dedi. YFYİ Yarışması sonunda 16 proje ekibinin şirket kurduğunu, bu şirketlerde 55'in üzerinde genç mühendisin çalıştığını dile getiren Kızıltaş, sadece bu firmaların yıllık cirosunun 10 milyon doların üzerine çıktığını ifade etti.

Üç yıldan sonra kuluçka döneminin ardından şirketlerin kendi ayakları üzerinde durabildiğini belirten Kızıltaş, "ODTÜ Teknokentte bir ekosistem oluştu. ODTÜ Teknokent, beş yıl içinde, bünyesinden milyar dolarlık şirket çıkarmayı hedefliyor. Şu anki firmalarımızın yıllık toplam cirosu 1 milyar liranın üzerinde" diye konuştu.

Şirket kurdular, cirolarını katladılar

ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği bölümü öğrencileri Gürkan Caner Birer ve Münir Ercan'ın kurduğu Rotasoft yazılım teknolojileri grubu da arttırılmış gerçeklik teknolojileriyle canlı kitap, harp oyunu ve interaktif kiosk ürünlerini başarıyla hayata geçirdi.

ODTÜ'de moleküler biyoloji eğitimi alan ve "Biyonesil" isimli şirketi kuran Sıla Toksöz, Zeynep Yurtkuran, ve Ledun Akyüz isimli üç genç kız, "Biyolojik Mayın Tespit Sistemi'' adlı projeleriyle ''Yeni Fikirler Yeni İşler" yarışmasının 100'ü aşkın rakibi arasından birinci seçildi.

Şirketin geliştirdiği "Biyolojik Mayın Tespit Sistemi", korezyon nedeniyle mayınlardan sızan patlayıcılarla etkileşime girerek parlayan mikroorganizmaları tanıyor. Şirket, ayrıca toprakları kimyasallardan temizleyen sistemlerle doğal tarım ilaçları da geliştiriyor.

Yarışmada finale kalan Viavis grubu ise kılcal damar görüntülerini elde etmek için tasarlanan optik bir cihaz olan sistem sayesinde bazı hastalıkların erken tanısını mümkün kıldılar. Sistemle, gerçek zamanlı damar görüntülerinin çıkartılması mümkün olurken, ayrıca kan akışı bilgisi de sağlandığı için damar yapısı hakkında detaylı bilgi sağlanabiliyor. Beyin dalgalarını ve yüz ifadelerini yorumlayan yazılımlarıyla, klavye ve fareyi kullanmadan sadece zihin, jest, mimik, baş ve göz hareketleriyle bilgisayar kullanımını mümkün kılan Minder grubu da ürünlerini engellilerin hizmetine sunmaya hazırlanıyor.

ISSD grubunun geliştirdiği "Kaos" isimli sistemler de trafiğin akışına göre lambaların rengini belirleyerek, trafiğin sorunsuz şekilde akmasını sağlıyor. Antalya ve Konya'da bazı kavşaklarda uygulamaya geçen sistemin ileri versiyonlarının, ticari ürünlerinin yakında çıkacağı belirtiliyor.

Yarışmanın ilk finalistlerinden Ka-De grubu ise trafik çözümleri, akıllı sayma sistemleri ve akıllı güvenlik sistemleri üzerine geliştirdiği teknolojilerle yıllık cirolarını üç milyon doların üzerine çıkarmayı başardı. Genç yazılımcıların, kamera görüş açısından insan ve kaçak, sahipsiz çanta giriş tespiti ve insan sayma üzerine geliştirdikleri sistemlerle yurt dışında da yatırım yapıyor.

http://www.dunya.com/ sitesinden 18.07.2012 tarihinde yazdırılmıştır.

17 Temmuz 2012 Salı

Kapkaç bitti MerkezKaç başladı!

Merkezden uyarı: "Belgeli" dolandırıcılara dikkat!
17 Temmuz 2012 Salı, 16:45:45


Merkez Bankası, son günlerde bankaya ulaşan ihbarlardan, gerçek kişiler arasındaki nakit yabancı para naklini iddia eden ve banka tarafından düzenlendiği izlenimi verilen sahte bir 'teyit belgesi' ile dolandırıcılık teşebbüslerinde bulunulduğunun anlaşıldığını bildirdi.

Merkez Bankası'ndan yapılan açıklamanın tam metni şöyle:
Son günlerde Bankamıza ulaşan ihbarlardan gerçek kişiler arasındaki nakit yabancı para naklini iddia eden ve Bankamız tarafından düzenlendiği izlenimi verilen sahte bir “teyit belgesi” ile dolandırıcılık teşebbüslerinde bulunulduğu anlaşılmaktadır.

1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’nda görev ve yetkileri açıkça düzenlenmiş olan Bankamızın “kendisinin taraf olmadığı, gerçek ve tüzel kişiler arasındaki nakit para nakline ilişkin” hiçbir görev, yetki ve uygulaması bulunmamaktadır.

Dolandırıcılık amaçlı söz konusu teşebbüslerle ilgili olarak gerekli yasal başvurular yapılmaktadır.

Bu tür teşebbüslerle karşılaşan vatandaşlarımızın durumu en yakın Şubemize bildirmesi mağduriyetin ve teşebbüslerin önlenmesi bakımından önem arz etmektedir.

Kamuoyunun bilgisine sunulur.

15 Temmuz 2012 Pazar

Dünyada ilk 5′teyiz ne bilen var ne kullanan

Sahte belgeler, sahte imzalar ya da belgeye sonradan eklenmiş her türlü veri, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’nden Prof. Dr. Salih Cengiz ve ekibinin yapacağı 2 tahlille ortaya çıkarılabiliyor.

Dünyada mürekkep yaşını tespit eden 5’nci laboratuvara sahip olduklarını söyleyen Prof. Cengiz, “Tahlili yapıyoruz üstelik sahtecilik varsa bilimsel delillerle ortaya koyuyoruz” dedi.

İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’nden Prof. Dr. Salih Cengiz ve ekibi, dünyada sadeceAlmanya, İsviçre, Kanada ve ABD’de kullanılan mürekkep yaş ve yapı tahlilini Türkiye’deuygulamaya başladı. Sahte belgeler, sahte imzalar ya da belgeye sonradan eklenmiş her türlüveri, kimya laboratuvarında, CERN’deki hızlandırıcının küçük benzerleriyle yapılan 2 tahlille ortaya çıkarılabiliyor. Üstelik yazıların ne kadar süre önce yazıldığı da tespit edilebiliyor.

http://image.haber7.com/haber/haber7/archive/2jpg_h255.jpgKongrede gördü uyguladı

Prof. Dr. Salih Cengiz, Şubat 2011’de ABD’de katıldığıbir kongrede, mürekkebin yaş tahlilinin Almanya’daki Bavyera Adli Bilimler Enstitüsü’nde, İsviçre’deki Lozan Üniversitesi Adli Bilimler Enstitüsü’nde, Kanada’da SınırKoruma Teşkilatı Laboratuvarı’nda ve ABD’de New Jersey Üniversitesi Kimya Bölümü’nde uygulandığınıöğrendi. ABD’deki laboratuvarı gezme ve deneylerekatılma imkanı da buldu. İstanbul’a dönünce ilk iş olarak laboratuvarını düzenledi. Yaptığı ilkdeneylerde Yüksek Performanslı Sıvı Kromatografisi cihazını kullandı ve mürekkebin aynı kaleme ait olup olmadığını tespit edebildiğini gördü. Daha önceden yazılmış deney kağıtlarından aldığı numunelerle, Isısal Salınımlı Gaz Kromatografi-Kütle Spektrometresi (Thermal Desorption GC-MS) cihazını kullanarak mürekkebin yaş tayinini de gerçekleştirdi.

Delillerle ortaya koyuyoruz

Uzanlar’ın devlet aleyhine açtığı davaları, belgeler üzerinde bu 2 tahlilin uygulanmasıyla kaybettiğini anlatan Prof. Dr. Salih Cengiz, “Türkiye’de mürekkep yaş tayini yapılabilirliğini soran hakim ve savcılara resmi kurum ve kuruluşların vermiş olduğu yanıtlar, ‘Bırakın Türkiye’yi dünyada dahi yapılamaz’ şeklindedir. Oysa ki 90’lı yılların başından beri dünyada, son yıllarda da Adli Tıp Enstitüsü’nde biz bu tahlili yapabiliyoruz. Üstelik sahtecilik varsa bilimsel delillerle ortaya koyuyoruz” dedi. Dünyada mürekkep yaşını tespit eden 5’nci laboratuvar, çalışmaları çok fazla duyulmayınca ilgi de çekmedi.

Uzanlar ve Deniz Feneri

Prof. Dr. Salih Cengiz çalışmaları konusunda şunları söyledi: “Belgeden mürekkep yapısının ve yaşının tespitiyle, yargı sistemimizdeki şüpheli veya sahte belge incelemelerinde en sık karşılaşılan belgedeki yazının kimliği ve yaşına ait sorular yanıtsız kalmayacak. Bilimsel deneyle yargı sistemini güçlendireceğiz. Bu yöntem Uzanlar ve Deniz Feneri davalarında uygulandı. Deneyleri, Fransız ve Almanya’daki laboratuvarlar yaptı.”

‘Yaş’ tahlili nasıl yapılıyor?

YAZI örneklerinden alınan küçük parçalar, CERN’deki 27 km’lik Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nın 60 metrelik küçük bir benzeri olan Thermal Desorption GC-MS cihazına konuluyor. Örnekler önce 90, sonra 200 derecede ısıtılıyor ve yapılarına ayrılıyor. Örneklerden çıkan yapı parçaları 60 metrelik ince boruların içinden yüksek hızla geçirilip, mürekkebin yapısının ne kadar bozulduğu anlaşılıyor. Elde edilen değer öngürülen tabloyla eşleştirildiğinde, yaş tahlili tamamlanıyor.

Hürriyet

Kefalette 'eş rızası' sıkıntı yaratır mı?

İSTANBUL - Yeni Türk Borçlar Kanunu'nun getirdiği değişiklikle bir kişiye kefil olmak için eşin yazılı rızası gerekecek ve kefilin el yazısı şartı aranacak.

Konuyla ilgili bir açıklama yapan İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Murat Yalçıntaş, Ticari kredi almak için eşlerden kefalete rıza verilmesi konusunun sıkıntılara sebep olacağını savundu.

Yalçıntaş, yaptığı yazılı açıklamada, Türk Borçlar Kanunu'nun 584'üncü maddesine göre, mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça eşlerden birinin, örneğin bir banka kredisine kefil olacağı zaman, diğerinin yazılı rızasını alması gerektiğini hatırlattı.


Yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte bankaların, yaptıkları yeni kefalet sözleşmelerinde bu hükmü uyguladıklarını anımsatan Yalçıntaş, "Bankalar mevcut bir ticari kredi için daha önceden tahsis edilen limitin kullandırılması durumunda bile, müşterilerine yeni kredi sözleşmesi imzalatmakta ve eşlerden de kefalete rıza gösterdiklerine dair imza istenmekte" ifadelerini kullandı.

Yalçıntaş, şunları kaydetti:

"Ticari kredi almak için eşlerden kefalete rıza verilmesi konusunun sıkıntılara sebep olacağı kanaatindeyim. Eşlerden birisi ticaretle iştigal ederken, diyelim diğerinin hiç ilişkisi yok. Bu durumda, kefalete izin vermesi konusunda izin istenen eş, alışık olmadığından hayır diyebilir. Öte yandan aile şirketlerinde, kendi şirketinin borcuna şahsen kefil olmak isteyen şirket ortakları yönünden eşin rızasının alınması zorunluluğu daha ağır sonuçlar doğuracaktır.

Bu kanun, ne yazık ki tüm evli tacirleri zora sokacak gibi görünüyor. Mesela, kefalete rızası istenen eşin kendi adına malı varsa, kefalete rıza talebi o eşlerde çok önemli endişe ve kararsızlığa sebep olacak. Hele acil kredi durumunda, stresli bir işadamının eşinden kefalete imza talebinin nerelere varabileceğiyle ilgili olarak hiç de iyimser değilim."

Yalçıntaş, daha şimdiden sorunlara ve endişelere sebep olan bu kanunun bir an evvel gözden geçirilmesinin, ticari hayatın sağlıklı sürmesi için çok önemli olduğunu da savundu.
http://www.dunya.com/ sitesinden 15.07.2012 tarihinde yazdırılmıştır.

İhtiyaca göre değil, paraya göre tesis kurma tuzağı…

Şişecam Topluluğu'nun kağıt-karton ambalaj ihtiyacının en uygun yöntemlerle karşılanması için çok temel bir bakış açısı geliştirdik: Plan toplantılarında 'pazarımız dünyadır' sloganını kullanıyorduk. Bu slogan Topluluk tarafından benimsendi; bütün birimlere yayıldı. Ambalaj ihtiyacımızı da küresel pazarlara göre tasarlayarak karşılamalıydık. O nedenle rakiplerimiz kağıt-karton ambalaj ürettirdiği tesisleri inceleme fırsatı yaratmalı, onları incelemeden karar vermemeliydik.
Yurt dışı incelemelere Günay Apak, Necdet Uygurer , bazen de Erhan Aras katıldı… Norveç'te Sabsborg, İsveç'te Jungdal, İsviçre'de Laturbach, İtalya'da Chieri tesislerini gördük… Bu incelemelerde not etmeye çalıştığımız ana noktalar şöyleydi:
1. Tesislerde kapasite ve teknik olanaklar nasıl oluşturuluyor?
2. İş süreçlerinin hızını ve esnekliğini sağlayan yapı nasıl oluşturuluyor?
3. Uygun yarı mamul (kağıt-karton, yapıştırıcı, boya vb.) nasıl temin ediliyor?
4. Yarı mamul stoklamasında fiziki koşullarda nelere özen gösteriliyor?
5. Bitmiş ürün nasıl stoklanıyor ve sevkiyat nasıl yapılıyor?
6. Makine-donanım genellikle hangi firmalardan satın alınıyor?
7. Batı'daki tesislerde olup da ülkemizde olmayan makine-donanım hangileri?
8. İş akışı ve işletme içi lojistikte nelere özen gösteriliyor?
9. Makine-donanım kombinasyonlarının uygun kapasite bütünlüğü yaratması için ne gibi önlemler alınıyor?
10. Arıza durumunda bakım-onarımda İstanbul özeli için zaman kaybı ne olabilir?
Özellikle İtalya'da Torino'nun kuzeyinde İsviçre çikolata tesislerinin ihtiyacını karşılayan ambalaj tesisini gezmemiz bizi çok etkiledi… Aldığımız örneklerin uçakla gönderme bedeli, bir insanın gidiş-geliş ücretini aşmıştı.


İkinci ara-rapor ve tartışmalar. Yurt dışı incelemelerden sonra ikinci ara-raporu sunduk. Raporu kaleme aldım, arkadaşlar üzerinden geçti... Plan Üst Komitesi'ne sunuşta özellikle İtalya'dan ve diğer ülkelerden getirdiğimiz "örnekleri" salonda sergiledik.
Toplantıdan sonra İcra Kurulu kağıt-karton ambalaj tesisinin bünyede kurulmasını kararlaştırdı… Erhan Aras'ın koordinasyonunda çalışmalar yürütülecekti.

Yurtdışında yaptığımız incelemelerden sonra ülkemizde o günlerde ambalaj üretimine ilişkin altyapının eksiklerini şöyle sıralanmıştı:
1.Kağıt-karton ambalaj üreten tesisler başlangıçta "matbaa kökenli" ve "baskı" için kurulmuş; baskı öncesi işlemler, baskı, kesme-koparma, katlama-yapıştırma altyapıları bakımından Batı'daki örneklerle karşılaştırılamayacak kadar yetersizdi.
2. Tesislerin baskı kapasiteleri ile kesme-koparma ve yapıştırma altyapıları uyumlu değildir. Genellikle elle yapılan ikinci işlemler yapılmaktadır. Bu durum , uluslararası piyasanın talep ettiği kaliteyi yaratmamaktadır.
3.Piyasada cam ev eşyası "mikro dalga laminasyon-odaklı kağıt-karton ambalaj" ile satılıyor. Ülkemizde mikro dalga üretimi ve laminasyon işlemleri gerektiği kadar olgunlaşmamıştır.
4.Türkiye'de kullanılan yapıştırıcıların kalitesizliği nedeniyle, özellikle tropikal iklimlere gönderilen ambalajlar dağılıyor; ciddi reklamasyonlara neden oluyor.
5.Genelinde ambalajın temel işlevi olan koruma, dayanıklılığı artırma, albeni yaratma açısından üretim düzeyi talepleri karşılayamıyor.
6.Şişecam Topluluğu'nun mikro-dalga malzeme üretmesi sorununu ivedilikle çözmesi gerekiyor.
7.Kurulmasını önerdiğimiz " yönlendirici depo" malzeme kalitesi, malzeme maliyeti, baskı, laminasyon işlemleri, kesme-koparma işlemleri, yapıştırıcı kalitesi, stoklama düzeni, dolumda otomasyon imkanları sağlayan "dip-kilitlenme" sorunlarını çözmeye odaklanmalıdır.
Önerilen " yönlendirici depo" benimsenmedi…Yatırım yapılması kararlaştırıldı. Erhan Aras'ın yönetiminde fizibilite çalışmalarına başladık.
Makine-donanım altyapısı: Şişecam Topluluğu'nun kendi iç talebi yeterli idi… Piyasaya da verilmesi durumunda bir "talep sorunu" olmadığı gözüküyordu. Başta Oktay Duran olmak üzere işin içinde yaşayan insanlarla görüşmeler yaparak makine-donanım seçiminde kritik unsurları kavramaya çalıştım.
Ciddi ambalaj dergilerine abone olduk. Planlama Müdürlüğü'nde yabancı dili iyi olan arkadaşlara kritik bilgileri çevirterek bilgi bazımızı artırdık.
Kesme-koparma makinelerinde Bobst bir numara idi… Katlama yapıştırma makinelerinde Jagenberg, Bobst ve yanlış anımsamıyorsam Omnia markaları öne çıkıyordu. UV lak makinelerinde Japor makineleri ucuzdu. Mikro-dalga oluklu malzeme üretimde bir İsviçre firması öne çıkmıştı… Bir seyahat daha düzenleyerek makineleri fabrikalarında gözledik. Üretici referans firmalarının adını aldı. Daha sonra şirkete danışmanlık yapan Fulda'daki Alman firmasının tesislerini gördük.
Bile bile lades. Dilimizde "bile bile lades" diye bir kavram var. Makine-donanımla ilgili araştırma sırasında "iyi derecede İngilizce bilmemenin acısını" yaşadım… Asitrade tesislerini gezerken, mikro-dalga makinesinin eninin dar olduğunun farkına vardım. Heyetteki arkadaşlara anlattım. Dili bize göre daha iyi olan arkadaş direndi. Sonunda o dar enli "kombine artığı" yaratan makine satın alındı. Fizibilitelerde bile bu yanlışlığın notu vardır. Eğer yabancı dilimi yeterli olsaydı, o yanlışlığı mutlaka önleyebileceğimi hep düşünmüşümdür.
Asıl önemli nokta Şişecam Topluluğu'nda tanıklık ettiğimiz yanlış bir tutumdu. Hem tesis kurulmaya karar verildi, hem de İcra Kurulu 12 milyon DM ödenek ayırmıştı… Kurmak isteğimiz tesisle ilgili makine-donamımda bütünleyici kapasite üzerine bir çalışma yaptım… Yatırım en azından 32ç milyon DM düzeyine ulaşıyordu. Proforma fatura bedelleri üzerinde yaptığım bu hesabı ilk fizibilite raporuna açık ve net biçimde not ettim.
Erhan Aras ile konuyu çok rahat konuşabiliyorduk. Biz ısrar edince, "… Genel Müdüre, ben 32 milyon DM yatırım önerisini götüremem. Bu ödeneğe göre çalışmaları başlatalım, sonra ödenek alırız" dedi… Çok sağlıklı tartışma mekanizmaları olmasına rağmen birimlerde yatırımı başlangıçta düşük gösterme, yatırım başladıktan sonra ödenek alma anlayışı yaygındı.
Yatırım ödeneğinin ölçeği konusunda bu "…bile bile lades" anlayışının tuzağına yakalanmamak için fizibilitelerde her aşamada yatırımın düşünülen ölçekte 32 milyon DM altına olmayacağı notunu net bir biçimde yazdım.
Japonya'ya neden gitmedim? Japonya'da makineleri incelemek için bir heyet oluşturuldu… O heyette adım vardı. Biletlerim de ayırılmıştı. Erhan Aras'a Japonya 'da yapılacak inceleme gezisine katılmayacağımı söyledim.
Bir gün sonra Osman Nuri Torun çağırdı, "Genel Müdüre senin duygusal tepki verdiğini söylemişler… Öfkelenmiş. Ortalıkla gözükme" dedi…
Hasan Orhon heyete dahil edildi… Japonya'ya gidildi. Fizibilite çalışmalarını yürüttüm ama çalışmaların içinde yer almadım. Erhan Aras'a, Remzi Ormancı'ya ve Osman Nuri Torun'a itirazlarımı hiçbir kaygının gölgesini düşürmeden anlattım. Tepkimin "duygusal" olmadığını, teknik olduğunu, ön-araştırmaları yapan insanlardan tesislere yönetici tayin edilmesinin yanlış bir tutum olduğunu, insanların kariyer için fizibilite değerlerini çarpıtabileceğini söyledim.
Emekli olduktan sonra Genel Müdürümüz Talat Orhon'u odamda ağırlıyordum. Ben konuyu açmadım ama kendisi bir açıklama yapmak ihtiyacı duymuş olmalı ki, " Kağıt-karton ambalaj fizibilitesi çalışmaları sırasında seninle ilgili beni ciddi biçimde yanılttılar. Şimdi işini ne kadar ciddiye aldığını, ne kadar samimi olarak kurum çıkarlarını gözettiğini daha iyi anladım. İnsanız, hepimiz yanılabiliyoruz" dedi… Kendisine, " Efendim ben olayı çoktan unuttum. Sizin genel tutumunuz içindeki pozitif unsurlar, o tür negatif tutumlarınızdan çok fazla. Bu genel dengeye bakarak size saygım hiç eksilmedi. Siz saygı uyandıran ve ilham veren bir yönetici oldunuz. Sizin zenginliğiniz bu. Siz sekreterden, şoförden, size muhtaç olanlardan istihbarat toplama basitliğini yapmadınız. Siz küçük işlerle çok fazla ilgili olmadınız. Küçük insani zaaflar herkeste olur" dedim. Talat Orhon, daha sonra yaptığımız söyleşilerde hayatın ince ayrıntılarına ilişkin çok özel durumları anlattı…
Fizibilite çalışmalarını Deniz Konrapa'nın desteği ile hiçbir şey olmamış gibi devam ettik… Sonuçta bütün belgelere itirazlarımızı net ediyorduk. Gariptir, arşivlerde yer alan bütün raporlarda açık notlar düşüldüğü halde kimseden tepki gelmiyordu.


Geceli-gündüzlü çalışmalarımızı yakından izleyen, aramın hiç de iyi olmadığı Finansman sorumlusu Genel Müdür Yardımcısı Türkay Ergun, Deniz Konrapa ile bana " Başkası olsa böylesi bir fikir ayrılığından sonra sizin gibi davranmanızı, kuruma olan bağlılık olduğunu biliyorum" diye dile getirmişti.


Geçmişin bu anılarını, bugünü yaşayanların bilmesinin, daha sağlıklı bir gelecek yaratmaya katkısı olur diye yazıyorum. Olayı ve olguyu birlikte yaşadığımız insanların çoğunluğu hayatta… Bir kez daha kendilerinden eksiklerimizi tamamlamalarını, yanlışları varsa düzeltmelerini istiyorum. Kimse, " Geçmişte kalmış olanları kaşımanın ne anlamı var?" diyen korkak ve ucuzcu anlayışa sığınmamalı. Hep birlikte yaptıklarımızın, yapamadıklarımızın hesabını gönüllü olarak vermeliyiz.
Bir sonraki yazıda IFC'nin fizibilite incelemesi ve teknik yardım anlaşmasına ilişkin gelişmeleri anlatacağım.

http://www.dunya.com/ sitesinden 15.07.2012 tarihinde yazdırılmıştır.

Yatırımlara 'yeni teşvik' dopingi

ANKARA - Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, teşvik sisteminin uygulamaya girdiği 19 Haziran'dan bu yana yeni teşvik belgesi müracaat sayısının 277'ye, toplam tutarının ise 3,2 milyar liraya ulaştığını belirterek, bu yatırımların 12 bin kişi civarında istihdam yaratmasını beklediklerini bildirdi.

Çağlayan, yaptığı yazılı açıklamada, yeni teşvik sisteminin Türkiye'nin istikrarlı ve sürdürülebilir büyümesine katkı sağlayacağına işaret ederek, bu yılın ikinci yarısında büyümenin ilk yarıdan yüksek olmasını ve bunda da yatırımların önemli bir payı olmasını beklediklerini vurguladı.

"Türkiye, hem yerli hem de yabancı yatırımlar için güvenli bir limandır, biz şimdi bu limanın kapasitesini genişlettik ve onu daha da cazip hale getirdik" diyen Çağlayan, destekleme sınıfı açısından müracaatların 2,1 milyar lira tutarındaki 164 adedi bölgesel desteklerden, 857 milyon lira tutarındaki 111 adedi genel teşvik uygulamalarından ve 271 milyon lira tutarındaki 2 adedi büyük ölçekli yatırım desteklerinden yararlanacağını vurguladı.

Çağlayan, şunları kaydetti:


"2 adet büyük ölçekli yatırım desteklerinden yararlanacak projeler imalat sektöründe olup, bu projelerin incelemeleri tamamlanarak teşvik belgeleri düzenlenmiştir. Söz konusu 2 projede öngörülen istihdam 1.141 kişidir. 277 adet müracaatın 1,7 milyar lira tutarındaki 143 adedi imalat, 516 milyon lira tutarındaki 51 adedi hizmetler, 506 milyon lira tutarındaki 54 adedi tarımsal sanayi, 434 milyon lira tutarındaki 29 adedi ise enerji ve madencilik sektörlerinde gerçekleşmiştir. Başvurular göstermiştir ki yeni teşvik sistemi ile hedef adeta 12'den vuruldu, yatırımlara doping etkisi yaptı. Yatırım heyecanını yeniden alevlendirdi. Son aylarda Bakanlık olarak çok sayıda büyük yatırımcı ile görüşmelerimiz devam ediyor. Gelecek aylarda daha büyük yatırımlar bekliyoruz."

Yatırım teşvik sisteminin, Türkiye'nin diğer makroekonomik politikaları ile birlikte ele alınarak cari açığın düşürülmesi, ülkenin rekabet gücünün artırılması ve sürdürülebilir büyümenin yakalanması hedefleri doğrultusunda ve cari açığın iyileştirilmesi kapsamında benimsenen Girdi Tedarik Stratejisi (GİTES) ve İhracata Dönük Üretim Stratejisi çerçevesinde yeniden ele alındığına işaret eden Çağlayan, şöyle devam etti:

"19 Haziran 2012 tarihinde uygulanmaya konulan Yeni Teşvik Sistemi'nin 23 günlük uygulama sonuçları sistemin uyandırdığı ilginin bir göstergesidir. Yapılan yeni teşvik belgesi müracaat sayısı 277'ye, bu müracaatların toplam yatırım tutarı ise yaklaşık 3,2 milyar liraya ulaştı. Bu müracaatlarla öngörülen istihdam 12 bin kişi civarında olacaktır."
http://www.dunya.com/ sitesinden 15.07.2012 tarihinde yazdırılmıştır.

Dolar sanatı, sınır tanımıyor foto galerisi resim 1 - 10.07.2012

Dolar sanatı, sınır tanımıyor foto galerisi resim 1 - 10.07.2012

10 yılda 80 milyon euroluk destek

ANKARA - Avrupa Birliği Bakanlığı, "Avrupa Birliği'ne Entegrasyon Sürecini Destekleme Faaliyetleri Projesi" (SEI) kapsamında kamu kurum ve kuruluşlarına 80 milyon euroluk destek sağladı.

AB Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada Bakanlığın, Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğini hedefleyen müzakere sürecinin genel koordinasyonunu yürütmenin yanı sıra sürecin önemli aktörleri arasında yer alan kamu kurum ve kuruluşlarının AB ile ilgili yürüttüğü çalışmalara, faaliyetlere ve projelere teknik bilgi ve uzmanlık da sağladığı belirtildi.

Açıklamaya göre, söz konusu teknik desteğin en önemli araçlarından biri olan SEI, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında gerçekleştirilen mali işbirliği çerçevesinde destekleniyor.

SEI'nin uygulamaya başlandığı 2002 yılından itibaren, kamu kurum ve kuruluşlarınca yürütülen üç yüzü aşkın çalışma ve faaliyete Avrupa Birliği Bakanlığı tarafından sağlanan desteğin büyüklüğü 80 milyon euro düzeyine ulaştı. Gelecek dönemde de yaklaşık 30 milyon euronun daha kurum ve kuruluşların istifadesine sunulması planlanıyor.

SEI kapsamında, kamu kurum ve kuruluşları tarafından tarım ve kırsal kalkınmadan ulaştırma ve haberleşmeye, adalet, yargı ve temel haklardan mali hizmetlere, çevreden enerjiye, sağlıktan sanayiye kadar pek çok alan ve sektörde yürütülen çalışmalara finansman desteği sağlanıyor.

Kamu kurum ve kuruluşları, AB projeleri için gereken dokümanları hazırlamanın yanı sıra fizibilite raporları, sektör durum ve ihtiyaç analizleri, eylem planları, seminer ve çalışma ziyaretleri ile insan kaynakları analizleri gibi çalışmalar için de SEI desteğine başvuruyor.

AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, konuya ilişkin açıklamasında, SEI kaynağının kamu kurum ve kuruluşları tarafından etkin olarak kullanıldığını belirterek, kamu kurum ve kuruluşlarının SEI projesini sahiplenmek adına gösterdikleri çaba ve yakın işbirliğinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

AB Bakanlığı tarafından SEI kaynağının kullanımını daha da yaygınlaştırmak amacıyla "SEI Rehberi", "İş Tanımı Hazırlama Rehberi" ve "Örnek SEI Uygulamaları" adı altında üç yeni yayının hazırlığının tamamlandığını ifade eden Bağış, bu çalışmaların kamu kurum ve kuruluşlarının Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecinde ortaya çıkan ihtiyaçlarının karşılanmasına destek olacağını vurguladı.
http://www.dunya.com/ sitesinden 15.07.2012 tarihinde yazdırılmıştır.