27 Ağustos 2014 Çarşamba

Muzaffer Dönmez: HIZLI OKUMA

Muzaffer Dönmez: HIZLI OKUMA:              Yirminci yüz yılda ilim ve teknolojide büyük gelişmeler oldu. Yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra da bilgisayar haya...

HIZLI OKUMA

           

Yirminci yüz yılda ilim ve teknolojide büyük gelişmeler oldu. Yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra da bilgisayar hayatın her safhasında devreye girdi. Bilgi çağı ve bilgi toplumu kavramı ortaya çıktı. Bilgi toplumu oluşturmanın yolu da, okumaktan geçiyordu. Yapılan araştırmalarda bilginin en az yüzde sekseninin okuyarak elde ettiği tespit ediliyordu. Çok okumak için buna bir çare bulmak lazımdı. Bu da hızlı okuma tekniklerini geliştirmekte bulundu.
Amerika ve İngiltere'de üniversiteye kadar, öğrenimin her safhasında kurslar açıldı. Öğrenciler, iş adamları, yöneticiler, politikacılar bu kurslara devam etmeye başladılar. Böylece batıda hızlı okuma yaygın hale geldi. Türkiye'de hızlı okuma olayı çok yenidir.
Bunu en iyi kullananlardan birisi de Süleyman Demirel’dir.
NE KADAR OKURUZ?
Çoğumuz dakikada 150-200 kelime okuruz. 200-300 kelime okuyanlar hızlı okuyor sayılır. Dakikada 120 kelime okuyan üniversite mezunu insanlar gördüm. Şimdi hızlı okuma teknikleri sayesinde dakikada 500-600 kelime okunabilmektedir. Bunu 1000 kelimenin üzerine çıkaranlar vardır. Amerika Cumhurbaşkanlarından Kenedi'nin dakikada 2000 kelime okuduğu söylenir.
NEDEN YAVAŞ OKUNUR?
Yavaş okumamızın nedeni birtakım kötü alışkanlıklarımız yüzündendir. Nedir bu kötü alışkanlıklarımız?
1-Gözümüz idmansızdır.
2-Kelimeleri tek tek okuruz.
3-Okuduğumuzu anlayamadığımız endişesiyle gereksiz tekrarlara başvururuz.
4-Okuduğumuz şeylerde ayrıntılara dalarız.
5-Okuduğumuz esere kendimizi veremeyişimiz yani konsantre olamayışımız.
6-Konuyu daha iyi anlamamız için yavaş okumak gerektiği inancında oluşumuz.
7-Millet olarak resimli yazılar dışında fazla bir okuma alışkanlığımızın olmaması.
Hatta bunu Facebook’daki yazılarımda da görüyorum.Dört sayfalık yazı gönderiyorum ilk satırını okuyup hüküm vermeye çalışıyorlar.
Bu ve buna benzer nedenler, kötü okuma alışkanlıklarımızdan bazılarıdır. Patolojik bir kusur da yavaş okuma nedenidir. Bu takdirde bir göz doktoruna gitmek gerekir.
KENDİMİZİ KONTROL EDELİM:
Eğer dakikada
200'ün altında okuyorsak zayıf,
250 civarında okuyorsak orta,
300-500 arasında okuyorsak iyice,
700-800 arasında okuyorsak çok iyi
1000 'in üzerinde okuyorsak fevkalade okuyoruz demektir.
Tahminen çoğumuz 200 kelime civarında okuyor. 300'ün üzerinde okuyanlarımız da olmuştur. Çok az okuyorum diye paniğe kapılmaya gerek yoktur. 10-15 günlük bir çalışma dakikada 150-200 kelime daha fazla okumamıza yetecektir. Bunda hiç şüpheniz olmasın.
Bunda kelime haznemizinde yetersizliği bir etkendir.Bazılarımız 300 kelime ile hayatını tamamlıyor,sözün bittiği yerde de ya küfürleşiyorlar ya da kavga ediyorlar.
HIZLI OKUMA EĞİTİMİNİN ESASLARI
1-GÖZÜ HIZLI GÖRMEYE ALIŞTIRMAK
İkinci Dünya savaşında havadaki uçakların dost mu düşman mı uçağı olduğunu anlayabilmeleri için pilotları bir kursa tabi tutarlar. Pilotları hızlı görmeye alıştırıcı çalışmalar geliştirirler ve bu arada bir de Tachistoscope adını verdikleri alet icad ederler. Merceği saniyenin yüzde yirmi beşi, ellisi ve yüzü hızıyla açılıp kapanan bu aletle son derece olumlu sonuçlar elde edilir. Bu alet sonradan hızlı okuma çalışmalarında kullanılır.
2-GÖZÜ BİR SEFERDE 2-3-4 KELİMEYİ OKUYACAK ŞEKİLDE ALIŞTIRMAK.
3-TAMAMEN SESSİZ OKUMAYA ALIŞMAK.
4- GEREKSİZ TEKRARLARI BIRAKMAK.
5-AYRINTILARI VE BOŞ SÖZLERİ ATLAYARAK OKUMAK.
Bir kitabın ön sözü, mutlaka okunmalıdır. Bundan sonra kitaptaki ayrıntıları içeren paragraflar atlanabilir. Hemen hemen pek çok eserde ayrıntılara ve boş sözlere tesadüf etmek mümkündür. Bu yolla okumaya alışanlar, hangi paragrafların hatta hangi bölümlerin ayrıntılar olduğunu çok kolay anlarlar. Yalnız burada önemli bir husus, bazı eserlerin böyle okunmaya elverişli olmadığını da bilmek gerekir.
Özellikle yönetici konumunda olan arkadaşların daha etkili okuma teknikleri için kurslara gitmesini öneririm.


                                                                                              

25 Ağustos 2014 Pazartesi

NİŞAN ALAN EŞEK

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal iken,Memlekette bir padişah varmış. Tanrı göstermesin, anlatılmaz bir kıtlık baş göstermiş. Bir zamanlar yediği önünde, yemediği ardında, bir eli yağda bir eli balda olan insanlar, bir dilim kuru ekmeğin yoksunu olmuşlar.

    Padişah bakmış ki kıtlık halkı kırıp geçirecek, bunu önleyici bir çıkar yol aramış. Sonunda, memleketin dört biyanına, sokak sokak, köşe bucak çığırtkanlar salmış. Çığırtkanlar Padişah fermanını şöyle bağırırlarmış:

    - Ey ahali!.. Duyduk duymadık demeyin!... Her kimin devlete bir hizmeti, vatana bir yararlığı olmuşsa, koşup saraya gelsin! Padişahımız efendimiz onlara nişanlar verecek!..


  İnsanlar, açlığı, yokluğu, derdi, borcu, harcı unutup, Padişahtan nişan almak sevdasına düşmüşler.

 Padişahta yapılan hizmetin büyüklüğüne göre çeşit çeşit nişanlar varmış. Birinci dereceden altın yaldızlı nişan, ikinci dereceden altın suyuna batmış nişan, üçüncü dereceden gümüş kaplama nişan, dördüncü dereceden demir nişan, beşinci dereceden kalaylı nişan, altıncı dereceden çinko nişan, yedinci dereceden teneke nişan...

 Gelen giden nişan alıyormuş. Artık öyle olmuş, öyle olmuş ki, nişan yapmaktan Padişahın memleketinde hurda demir, çinko, teneke kalmamış. Fincancı katırının boynundaki çangur çungur sallanan cam boncuklar nasılsa, körük gibi şişirilen göğüsler üzerinde de nişanlar, işte öyle sallanmaya başlamış.

 İnsanların göğüslerinde şangur şungur nişanların sallandığı, Padişahın kim gelirse nişan dağıttığını duyan bir inek de,
  - "Nişan asıl benim hakkım!" diyerek bir nişan almayı aklına koymuş.

 Açlıktan bir deri bir kemik, böğrü böğrüne çökmüş, kaburgası omurgasına geçmiş inek koşa koşa sarayın kapısına gelmiş. Kapıcıbaşıya,
    - Padişaha haber verin! demiş. Bir inek kendisini görmek istiyor.     Başlarından savmak istemişlerse de,
    - Padişahı görmeden, bu kapıdan bir adım atmam!... diye böğürmeye başlayınca, Padişaha,
    - Efendimiz, kullarınızdan bir inek huzurunuza çıkmak istiyor... demişler.

 Padişah,
    - Gelsin bakalım, bu da nasıl bir inekmiş... diye ineği huzuruna çağırıp,
    - Böğür bakalım, ne böğüreceksin?... diye sormuş,

 İnek de,
    - Sultanım, demiş, duyduğuma göre nişanlar dağıtıyormuşsun. Ben de nişan almak istiyorum.
    Padişah,
    - Hangi hakla? diye bağırmış. Sen ne yaptın. Memlekete nasıl bir yararlılığın dokundu ki sana nişan verelim?...

    O zaman inek,
    - Efendimiz! diye söze başlamış. bana nişan verilmesin de kimlere verilsin? Ben daha insanlara ne yapayım? Etimi yersiniz, sütümü içersiniz, derimi giyersiniz. Gübremi bile bırakmaz kullanırsınız. Teneke bir nişan için, daha ne yapayım?

    Padişah, ineğin isteğini haklı bulmuş. İneğe ikinci dereceden bir nişan verilmiş. Boynunda nişanı, inek sevinçten oynaya oynaya saraydan dönerken katırla karşılaşmış.
    - Selam inek kardeş!
    - Selam katır kardeş!
    - Nedir bu sevincin? Nereden gelirsin böyle? İnek herşeyi bir bir anlatmış. Padişahtan nişan aldığını da söyleyince katır da coşmuş.

 O coşkunlukla doğru dörtnala saraya varmış.
    - Padişahımız efendimizi göreceğim!.. demiş.
    - Olmaz!.. demişler.

    Ama, babadan kalma inatçılığı ile katır art ayaklarıyla saray kapısında direnince, Padişaha durumu iletmişler. Padişah,
    - Gelsin bakalım, katır kulum da... demiş.

Katır huzura varınca, bir katır selamı verip, el etek öptükten sonra, nişan istediğini söylemiş Padişah sormuş:
    - Sen ne yaptın ki nişan istiyorsun?

    - A hünkarım, daha ne yapayım? Savaşta topunuzu, tüfeğinizi sırtımda taşıyan ben değil miyim? Barışta çoluğunuzu çocuğunuzu arkamda götüren ben değil miyim? Ben olmazsam, işiniz temelli bitiktir.

    Katırı da haklı bulan Padişah,
    - Katır kuluma da birinci dereceden bir nişan verilsin!... diye ferman eylemiş.

    Katırda bir sevinç bir sevinç, dörtnala saraydan dönerken eşekle karşılaşmış. Eşek,
    - Selam yeğenim!... demiş. Katır,
    - Selam amcabey!.. demiş.
    - Nereden gelip, nereye gidersin? Katır başından geçenleri anlatınca,
    - Dur öyle ise, padişahımıza gider, bir nişan da ben alırım!.. diye dörtnala saraya koşmuş.


 Saray koruyucuları, deh demişler, çüş demişler, eşeği bir türlü atlatamayınca Padişaha varıp,
    - Eşek kulunuz gelmiş, huzura çıkmak ister! demişler. Eşeği kabul buyuran Padişah,

    - Ne dilersin ey eşek kulum?.. deyince,

Eşek de dilediğini bildirmiş. Padişah, canı burnuna gelip kükremiş:

    - İnek eti ile, derisi ile, gübresiyle bu memlekete, bu millete hizmet etti. Katır dersen savaşta, barışta yük taşıdı, bu vatana hizmet etti. A eşek, ya sen ne iş gördün ki, bir de kalkmış eşekliğine bakmadan nişan istersin?.. Utanmadan bir de karşıma gelmişsin. Söyle, ne halt ettin?

    O zaman eşek keyfinden sırıtarak,
    - Aman Padişahım efendim, demiş, size en büyük hizmeti eşek kullarınız yapmıştır. Eğer benim gibi binlerce eşek kulların olmasaydı, hiçbir taht üzerinde oturabilir miydin? Saltanat sürebilir miydin? Dua et biz eşek kullarına ki, bizim gibi eşekler var da, sen de böyle saltanat sürüyorsun.

    Padişah, karşısındaki eşeğin, öyle her eşek gibi teneke nişanla gözü doymayacağını anlamış,

    - Ey eşek kulum,Haklısın senin sayende ben bu makamdayım demiş. Senin bu çok yüksek hizmetini karşılayabilecek bir nişanım yok. Sana ölünceye kadar beylik ahırından hergün Makarna,Bulgur,Üzüm hoşafı ve Kış aylarındada kömür,bağladım..
Ye, yee saltanatım için durmadan anır!..
Aziz NESİN'den ALINTI..

.


-- 
KÖLE OLDUĞUNU KABUL ETMEYEN BİR MİLLETİ ÖZGÜR KILACAK BİR EFENDİ YOKTUR.

23 Ağustos 2014 Cumartesi

Muzaffer Dönmez: Savaşın Örtülüsü, Gazetecinin Ölüsü Makbul!

Muzaffer Dönmez: Savaşın Örtülüsü, Gazetecinin Ölüsü Makbul!: Muzaffer DÖNMEZ E-Posta : muzaffer.donmez@gmail.com Irak, Amerika ve İngiltere tarafından işgal edilince, yeni askeri kavramlar, lita...

Savaşın Örtülüsü, Gazetecinin Ölüsü Makbul!


Muzaffer DÖNMEZ

Muzaffer DÖNMEZ

E-Posta :muzaffer.donmez@gmail.com
Irak, Amerika ve İngiltere tarafından işgal edilince, yeni askeri kavramlar, litaratüre girdi. Askerlik tarihinde Savaş olarak anılan anlaşılması güç olay Örtülü Savaş, ABD emperyalizminin çıkarlarını gerçekleştirmede, modernize edilmiş halde ve en acımasız şekli ile gündemimize girdi. Batının Osmanlı içindeki ajanlarına Misyoner deniyordu. Yani görevli… Batılı ülkeler ABD’nin önderliğinde, örtülü savaş uygulamalarını öyle geliştirdiler ki, neredeyse, büyük ordular bulundurmaya, bol bol misyoner göndermeye de gerek yok! Örtülü savaşın ham maddesi; çıkarların temin edileceği bölgenin, mezhepsel ve etnik halkları , işbirlikçi yöneticiler, memurlar oluyor. Mezhepsel ve etnik çatışmanın fitilini gizli servis elemanları ateşliyor. Amerika ve İngiltere, BOP eş başkanlığını kullanarak, Füzyon İstihbarat Anlaşmaları gereğince, Suriye’ye ilk gizli servi elemanlarını sokmuştu. Ajanların büyük bir kısmı resmi yollardan gazeteci olarak girmiş ve ABD adına görevlerine başlamışlardı. Hem gazeteci hem ajan olan bu kişiler, El-Kaide’nin katlettiği Suriyelileri, Allahüekber sesleri ve görüntüleriyle Batı’ya geçiyorlardı. Yani mezhepçi canilerin katlettiklerini Esad öldürüyor diye bize yutturuyorlardı. Haberleri açtığımızda, “Esad kendi halkını katletmeye devam ediyor” cümlesini sıkça işitiyorduk. Hatta bir keresinde Nasr TV’nin yayınladığı görüntülerde Esad Askerlerinin nasıl tuzağa düşürüldüğü yayınlanırken aynı görüntü TRT de budanıp askerler tarafından yaylım ateş açılmış gibi yayınlandı. Erdoğan Televizyonlardan, Katil Esad diye bağırıyor. Ana muhalefetin lideri Kılıçdaroğlu da hiç geri kalmıyordu. Oysa, dünyanın dört bucağından mezhep savaşı için gelmiş, 80 bin yabancı terörist Suriye’de konuşlanmıştı.PKK bile 1500 çapulcusunu savaşa göndermişti. Zaten sonradan kendi aralarında savaşmaları da, mezhep konusunda aynı şeyi düşünmüyor olmalarındandı. Savaşı kimin için yaptıkları açığa çıktıkça, aralarındaki çatışma sayısı artıyordu. İsrail’e karşı değil de Suriye’ye karşı savaşmaları, onların en büyük ideolojik açmazlarıydı. Suriye’ye CİHAT çağrıları yapan sözde DİN BÜYÜKLERİ İsrail’i görmezden geliyorlardı. Bunu yadırgamıyorum.DÜNYA ATLASINA BAKIN KIBLEYİ ABD’YE MENFAAT ADINA ÇEVİRİRSENİZ KIÇINIZ İSRAİL’E DÖNÜK OLUR. Suriye muhaliflerine verilen silahlar doğrudan bugünkü IŞİD’ın eline geçiyordu. İŞİD’i İsrail ve ABD kurdu denildiğinde, yukarıda anlatmaya çalıştığım süreç işliyordu. İşte Almanya’nın dinlemesi de terör hareketlerini ve desteği anlamaya çalışmasından. BOP eş başkanlığından külliyatlı yardım olan IŞİD, daha fazla silah ve lojistik için, 46 elçilik personelimizi ellerinde tutuyorlar. Herkes seçim teleşında olduğu ve İŞİD haberleri yasaklandığı için onların akibeti bilinmediği gibi ailelerininde sessizliği RTE’nin her zaman dediği gibi ÇOK MANİDAR! AKP bu konunun konuşulmasını yasakladığı için kimsede konuya yardımcı olamıyor. Üç İsrailli Gazze’de ölü bulundu diye, İsrail 2000 kişiyi katletti. Bakalım. Bu gün Suriye’de İŞİD elemanlarınca kellesi kesilen, Amerikalı gazeteci için ABD ve İngiltere ne yapacak? Suriye’ye girmenin yeni gerekçesi mi üretiliyor? Yoksa olay gerçek de, İŞİD celladını mı seviyor? BEKLEYELİM GÖRELİM!

21 Ağustos 2014 Perşembe

İSTANBUL'UN FETHİ


1453 Nisan’ında İstanbul surlarını koruyan 2000’i yabancı 7000 asker vardı. Surların içindeki halk da 50.000 kişi kadardı. Savunanlarla alakalı az bilinen bir diğer ilginç söylem de Bizans İmparatoru’nun paralı askerleri arasında Dorgano olarak çağrılan bir Türk komutan ve 600 kişilik bir Türk birliğinin olmasıdır.

Yedikule – Yenikapı arasında deniz kısmını savunan ve son ana kadar imparatora sadık kalan bu askerlerden İstanbul’un Cenevizli cerrahı Nicolo Barbaro’nun anılarına göre hiç kurtulan olmamıştır. Kimi tarihçiler Dorgano’nun bir fetret devri artığı olan Orhan Çelebi olduğunu söyler.

 Türk kuşatma askerlerinin Nicolo Barbaro 160 bin, Kiev Kardinali 200 bin, Midilli Başpiskoposu 300 bin kişi demiştir. 
Modern tarih analizlerinde Osmanlıların 60-80 bin arası bir kuşatma ordusu olduğu düşünülüyor. Bunların 10 bini elit yeniçeri.

Surları savunan her asker Hristiyanlığın en büyük kilisesini Müslümanlara vermemek için ölmeye hazır beklemektedir. Surlar yarılıp İstanbul düştüğünde yüzlerce insan Ayasofya’ya sığınmış, İsa’nın yeryüzüne dönüp durumu tersine çevirmesi için dua etmiştir. İsa yerine gelenler ise bronz kapıları kırıp herkesi çıkaran yeniçerilerdir. Yabancı kaynaklar Türk başıbozukların içeride büyük bir kıyım yaptığını ve kutsal eşyaları kirlettiğini yazar, Türk kaynakları ise bunu yalanlar.

Fatih, Bizans İmparatoru’nun cenazesine her tür saygıyı gösterecek kadar çağının ötesinde bir liderdir. Suret çizmenin yasak olduğu bir anlayışta kendi portresini yaptıran bir rönesans anlayışını temsil edecek kadar ileri görüşlüdür. Edebi dili günümüze kadar ulaşan bir şairdir.

Zinciri denizin ortasında kesmek gibi bir ihtimal zaten yoktu. Takılı olduğu yerlere de iyi savunulduğundan gemiler pek yaklaşamıyordu. Sultan Mehmet, gemileri karadan boşuna yürütmüş değildir bu yüzden. Başka çare kalmamıştır. Ayriyeten adamlar nasıl bir hınçla demir dövdülerse zincirin çoğu pek paslanmamış halde Deniz Müzesi’nde sergidedir.

19 Ağustos 2014 Salı

Tatlı zırvalar

***Ben hiç anlamıyorum ya!, madem ki okumanın yaşı yok, bırakın
gençliğimizi yaşayalım, ilerde okuruz.

***"Elalemin çocukları 1.nci oluyor" diyen anneme, "Bak analar neler
doğuruyor, sende iş yok dedim," ardından terlik yedim.

***Psikologa gittim, "Sorunlarım var "dedim. "Hepimizin var, geçer" dedi.
Şimdi daha iyiyim.

***Arap kanalında maç izliyorum. Spiker ne derse babaannem "Amin"diyor.

***" Hadi çal giderken kapımı" diyen Serdaç Ortaç'a seslenmek istiyorum .
Kapı giderken değil, gelirken çalınır. Saygılar...

***Doktor "3 ay ömrünüz kaldı deyince", "Başhekimin yakınıyım"dedim. 6
ay daha uzattı. İşini bilecen abi.

***Bazen susmak en iyi cevaptır ama, laf sokmak varken neden susayım ki.

****50 kadına eski sevgililerini sorduk; 20 yeni hayvan adı öğrendik.( BUNU ÇOOK SEVDİM)

***Eşofman takımı almaya gittim. Param yetmedi sadece altını aldım,
"üstü kalsın" dedim. Havam oldu.

***Biz de yanlış olmaz, olmuşsa yanlışlıkla olmuştur.

***Eczaneden çıkarken "Tekrar bekleriz" lafı beddua değil de nedir abi.

***Bir erkeğin ne kadar tehlikeli olduğunu görmek için maç izlerken
kanalı değiştirmek yeterlidir.

***Bir kızla baş başa film izlerken erkeklerin kafasında dönen diğer
filmler 6 dalda Oscar alır.

***Otobüste " Arkaya doğru yürüyelim" diyen adama "Yürümek isteseydik
otobüse binmezdik"diyen genci tebrik ediyorum.

-"Alo oğlum nerdesin?"
-"Otobüsteyim anne geliyorum".
-"Çıktın mı okuldan?"
- "Yok anne otobüsü okula soktum. İçinde bekliyorum."

***" Hap yazma yutamam, şuruptan midem bulanır, iğneden de
korkarım...diyen ergene "Muska mı yazayım" diyen doktora saygılar.

***"Derste hep aynı parmakları görüyorum" diyen hocama; değişiklik olsun
diye orta parmağımı kaldırdım. Dersten attı, mağdurum...

***Sivrisinekleri anlamıyorum. Direk gel, sok ve git. Kulağıma gelip de
"Nasıl soktum ama, hahah" şeklinde vızıldamaya ne gerek var.

16 Ağustos 2014 Cumartesi

HERKES DANIŞMAN OLABİLİR Mİ?

Danışmanın doğru seçilmemesi şirketlere yarar yerine zarar getirir.Bununla ilgili bir fıkra vardı,şimdi aklıma geldi.
Bir gün bir köy yolunda jeep’i ile giden genç adam bir koyun sürüsü görür ve hemen çobanın yanına gider;
-sana süründe kaç koyunun olduğunu doğru olarak söylersem bana bir tanesini hediye eder misin?diye sorar.
Tamam cevabını alınca hemen uydu telefonunu ,notebook’unu ve printer’ini hazırlar.Saatlerce çalışır ve en sonunda 300 sayfalık bir rapor hazırlar.
Çobana;
-Sürü de 347 koyunun var der.
Çoban;
-Helal olsun bildin,istediğin koyunu al,der.
Genç koyunu Jeep’in arkasına yerleştirip tam gitmeye hazırlanırken çoban
-Bir dakika,eğer ben senin nereden geldiğini bilirsem bana koyunumu geri verir misin,der.
Genç kabul eder.
Çoban “Arthur Andersen’den geliyorsu,deyince genç şaşırır ve nereden tahmin ettiğini sorar.
Çoban;
-1.si ben seni çağırmadım,sen kendiliğinden geldin.
2.si zaten benim bildiğim şeyi bana söylemek için saatlerce boşuna uğraştın.
3-sü o aldığın benim koyunum değil çoban köpeğimdi ,der.

BİLMEM ANLATABİLDİM Mİ?

8 Ağustos 2014 Cuma

Sözde Atatürkçüler!


Gençler!
Bir elinde sigara diğer elinde kahve fincanı olan Hanımlar!
Bir elinde sigara bir elinde rakı kadehi olan Beyler!
Ülkeyi kurtarma konusunda, bilgi sahibi olduklarını sanan cahiller!
Ak Deniz sahillerinde, denizine girip, kotralarda güneşlenen!
Gardırop ve Sözde Atatürkçüler!
Sizler en az Vahdettin kadar vatan haini,
Sizler en az işgalci askerler kadar zalim,
Sizler en az devleti soyanlar kadar hırsız,
Sizler en az sarhoşlar kadar sorumsuz,
Sizler en az korkaklar kadar yüreksiz,
Sizler en az görmeyenler kadar kör,
Sizler en az duymayanlar kadar sağır,
Sizler en az anlamayanlar kadar aptal,
Sizler en az katiller kadar acımasız,,
Sizler en az nankörler kadar vicdansızsınız.
Sizler! Evet, sizler, iki kere ikiye beş diyen sosyete artıkları!
İyi dinleyin!
Her 10 Kasım da olduğu gibi bu 10 Ağustos’ta da, menfaatlerinizi, çıkarlarınızı, ülkenin çıkar ve menfaatlerine tercih ettiniz.
Hainlik parayla satılsa, altınızdaki kotra ve yat gibi onu da ilerde lâzım olur düşüncesiyle satın alırsınız.
Ülkenin her türlü nimetinden istifade edip, bir 10 Ağustos günü de tatil yapmayayım, kutsal görevimi yerine getireyim demeyen, diyemeyen ülke parçalanıyor mu, parçalanacak mı, umurunda dahi olmayan güruh, siz bu toprağa, bu vatana, bu bayrağa lâyık değilsiniz ve hiçbir zaman da lâyık olmadınız.
Eliniz de bayrak, ağzınızda Atatürk söylemi ile geniş caddeler deyürümekle ülkenin, softalar dan, mollalardan, hırsızlardan, şehit kanı dökenlerden kurulacağını sandınız. Daha doğrusu inandınız. Yazıklar olsun sizlere.
Hadi sizler cahil ve aptalsınız.
Neredesiniz, “Diren Gezi” deki gençler?
Sır mı oldunuz?
Cesaretinizi mi kaybettiniz?
Korktunuz mu?
Yoksa sizler de buraya kadar mı, dediniz?
Bizleri, Üç kişiye mahkûm ettiniz.
Hangisi Atatürkçü?
Hangisi Türk?
Hangisi vatansever?
Hangisi sizler den biri?
“Damarlarınızda ki asil kan” renk mi değiştirdi?
Sizde mi, gaflet, dalalet hatta hıyanet içindesiniz?
Yarın çocuklarınız sorarsa, Atatürk nere de? Diye. Ne cevap vereceksiniz?
Göreviniz çok büyüktü ama şimdi,
Vebaliniz büyük!
Eriş Ülger
Dr. Y. Mimar/Müh.

5 Ağustos 2014 Salı

Muzaffer DÖNMEZ CV

              Muzaffer DÖNMEZ         

                                                                                               
1-KİŞİSEL BİLGİLER                                                                                                             :

  • ADI                                :  Muzaffer                
  • SOYADI                        :  DÖNMEZ
  • DOĞUM YERİ             :  Ankara
  • DOĞUM TARİHİ        :  26.07.1967
  • MEDENİ DURUMU    :  Evli-Çocuklu
  • EV ADRESİ                  :  Yalı Mah.6439 Sok.47/7 Atakent-Karşıyaka-İzmir
  • EV TELEFONU           :  0 232 3308280 
  • GSM                              :  0 542 5610316
  • E-MAİL                         :  muzaffer.donmez@gmail.com
                                                


2-EĞİTİM BİLGİLERİ                                                                                                            :

  • LİSE                              :  Kurtuluş Lisesi  Fen Bölümü       1981-1984
  • ÜNİVERSİTE              :  H. Ü. Arkeoloji ve Sanat Tarihi   1984-1988


3-ASKERLİK DURUMU                                                                                                        :
  • Kısa Dönem Denizci Er- 1988-1989




4-YABANCI  DİL                                                                                                                      :

  • İNGİLİZCE                 :  Orta Düzey






5-KATILDIĞI  KURSLAR                                                                                                      :

  • Yöneticinin Eğitimi  - Almanya- 1990
  • Toplam Kalite Yönetimi- İstanbul-1992
  • Şirket Kültürü Oluşturma-İstanbul-1999
  • İlk Yardım –Ankara-2001
  • Gelişim Günleri-Ankara-2009
  • NLP İle Satış Teknikleri-İzmir-2010
  • Dış Pazarda Müşteriyi İkna Etme Anahtar Eğitimi-İzmir-2011




6-KİŞİSEL YETENEKLER                                                                                                    :

  • Hedef belirleme ve hedeflere ulaşma yeteneği
  • Kendi kendine öğrenme yeteneği
  • Kendi zamanını yönetme yeteneği
  • Yaratıcılık yeteneği
  • Başkaları ile iletişim yeteneği
  • Başkalarını ikna yeteneği
  • Temsil yeteneği
  • Delegasyon Yeteneği
  • Başkaları ile işbirliği yeteneği
  • Sigara kullanmıyor

7-YAYINLANMIŞ ESERLERİM                                                                                               :








8-BELGELERİM:




      


9-ÜYESİ OLDUĞU DERNEKLER                                                                                        :

  • İzmir İşadamları Derneği(İZİAD)
  • İzmir Sanayici ve İşadamları Derneği(İZSİAD)
  • Türk-Yunan Dostluk Derneği
  • Bunların dışında bazı dernek ve vakıfların internet üyelikleri
  • Uluslar arası Kardeş Şehirler Derneği(UKASED)
  • Türkiye Ekonomistler Platformu
  • Ankara Lozan Mübadilleri Derneği
  • İzmirliler Derneği




10-HOBİLERİ                                                                                                                             :

  • Seyahat etmek
  • Fotoğraf çekmek
  • Müze ve Sergi gezmek
  • Otomobil kullanmak
  • Teknolojik yenilikleri takip etmek


11-KARİYER BİLGİLERİ  (BAŞTAN SONA DOĞRU)                                                       :                                                                                                    


  1. ŞİRKET ADI            :   Kitis GmbH. Alzey-Deutschland
GÖREVİ                   :   Şirket Ortağı-Pazarlama Müdürü
SÜRESİ                     :   1989-1992
KATMA  DEĞER    :   Şirketin iştigal konusu Tıbbi cihazların gaz donanımlarıydı.
                                      17 çalışan sayısını 35’e yükselttim.1.500.000DM. olan ciroyu
                                      ise,5.000.000DM.’ye çıkarttım.2 Almanya’nın birleşmesi iflası
                                      hazırladı.       
           
            AYRILIŞ NEDENİ  :   İflas


    2.    ŞİRKET  ADI           :   Mutafçılar A.Ş.
           GÖREVİ                   :   İç Anadolu Bölge Müdürü
           SÜRESİ                     :  1992-1995
           KATMA  DEĞER    :   Fabrika da inşaat makinaları üretilmekteydi(Beton santrali vb.).
                                     Marmara Bölgesi hariç tüm Türkiye benim yönetimimdeydi.3  
                                     Maaş ödülü ve 1 hafta tatil ödülü kazandım.Krizle birlikte                                
                                                 İnşaat sektörü de durma noktasına geldi.İstanbul da çalışmamı 
                                                 Teklif ettiler,ancak,şartlarda anlaşamadık.İstifa ettim.                           
         
         
          AYRILIŞ NEDENİ  :   5 Nisan Kararları’nın olumsuz yansıması


    3.   ŞİRKET  ADI            :   Güncel Bilgi İletişim Sis. Ltd. Şti.
          GÖREVİ                    :   Koordinatör
          SÜRESİ                     :   1995-1997
          KATMA  DEĞER    :   Oluşturduğum projeksiyon neticesinde Yıldırım Bilgi İşlem’in
                                                Kurulmasını sağladım.Bu şirketinde koordinatörlüğü’nü yaptım.
                                                Daha sonra ortaklar ayrılma kararı aldılar.
                                                Ben de,ayrılmamın daha doğru olacağına karar verdim.                                           
         
         AYRILIŞ NEDENİ    :   Şirket sahibi ile fikir ayrılıkları


    4.   ŞİRKET  ADI            :    (Telsim)Vodafone Telekomünikasyon A.Ş.
          GÖREVİ                    :     Kamu Koordinasyonu Uzmanı
          SÜRESİ                      :     1997-2009

          KATMA  DEĞER    :   Yaklaşık 300 toplantı da şirketi kamu’ya karşı temsil ettim.
                                                Alfanümerik çağrı sistemleri,UMTS ve benzeri projelerde    
                                                değişik görevler üstlendim.Ofis yönetimi ve diğer temsil
                                                görevlerini de yürüttüm.10’un üzerinde değişik ödül aldım.
                                                Ayrıca,diğer gurup şirketleri(O2,Rumeli İletişim,Rumeli
                                                Teknik,Rumeli Havacılık,Rumeli Turizm ve Ünitel’in de
                                                Ankara’daki temsil ve ilzamında görevler üstlendim.
         
         AYRILIŞ NEDENİ    :   Ekonomik kriz-küçülme kararı
       
    

    5. ŞİRKET  ADI            :    İlkon Emlak Karşıyaka Temsilcisi       
       GÖREVİ                    :    Franchise Temsilcisi
       SÜRESİ                      :    2009-2010 
       KATMA  DEĞER    :     Franchise and More ile yürüttüğüm bir işti.Franchise veren ve   
                                               alanlara yer seçimi konusunda yardımcı olmamı sağladı.

   6. ŞİRKET  ADI            :    Franchise and More Marka Temsilcisi
       GÖREVİ                    :    Marka Temsilcisi
       SÜRESİ                      :    2009-2010 
       KATMA  DEĞER    :     Türkiye’nin ilk Franchise konusunda kurulmuş şirketi.
                                               Aynı zamanda UFRAD’ın da ilk kurucularındandır.
                                               İşini Franchise’e çevirmek isteyen yeni firmalardan,Franchise
                                               vermek isteyen firmalara kadar geniş bir ağ da  
                                               Danışmanlık,Pazarlama ve benzeri konularda yardımcı 
                                               olmaktadır. Bunun dışında Franchise almak isteyen
                                               Girişimcilere de Koçluk,Danışmanlık,yönlendirme,marka ve yer
                                               seçimi,eleman tedariki ve benzeri  hizmetler yine marka     
                                               temsilcileri tarafından aynı şekilde yürütülmektedir.  
                                           
   7.ŞİRKET    ADI            :    Pizza Tomato Ltd. Şti.
      GÖREVİ                     :     Franchise Sorumlusu
      SÜRESİ                       :     2010-2012
      KATMA DEĞER        :    Tüm Türkiye ve Avrupa da Franchise          
                                                 çalışmaları.Franchise,reklam,fuar çalışmaları.
                                                 Çalıştığım süre zarfında 11 adet şube açtım.
     
   8. ŞİRKET    ADI            :    META-INT Ltd. Şti.
      GÖREVİ                     :     Genel Müdür
      SÜRESİ                       :     2012-Ağustos 2012
      KATMA DEĞER        :    Endüstriyel Fason İmalat,HR
                                                İzmir Genel Müdürlük ofisi dışında Kemalpaşa da fabrikamız 
                                                ve Almanya da bir de irtibat ofisimiz vardı.Haddane,CNC
                                                tezgahlar ve diğer makine parkımız ve seri üretimini yaptığımız
                                                Hakpa markalı armatürlerle tasarım,imalat,ihracat,satış ve satış
                                                sonrası hizmetler konusunda çalışmalarımızı sürdürdük.
                                               Almanya’daki ortaklardan kaynaklanan bazı sıkıntılardan dolayı
                                               ayrılmayı tercih ettim.
     
 



9. ŞİRKET    ADI            :    Pizza Tomato Ltd. Şti.
      GÖREVİ                     :     Pazarlama ve Franchise Koordinatörü
      SÜRESİ                       :     Ağustos 2012-Halen çalışıyorum
      KATMA DEĞER        :    Tüm Türkiye ve Avrupa da Franchise         
                                                 çalışmaları.Franchise,reklam,fuar çalışmaları.
                                                  Konsept,model,fiyatlandırma, vadelendirme ve diğer 
                                                  konular,yeni stratejiler,yakala.co vb.
                                                  firmalarla yapılacak görüşmeler ve sözleşmeler yine
                                                  tarafımdan yürütülmektedir.Sektördeki gelişmeler,fuar  
                                                  çalışmaları,Ticaret Odaları , İş Dernekleri ve Üniversitelerle
                                                  ilgili çalışmalar,sponsorluklar ,bülten çalışmaları ve diğerleri
                                                  tarafımdan yürütülmektedir.
     




   






Muzaffer Dönmez: SALAKLIGIN TARIHI

Muzaffer Dönmez: SALAKLIGIN TARIHI: *  Arizonalı bir adam kelepçelerle oynarken kendini kelepçeledi ve anahtarı bulamadı... Kendisini kurtarmak için çilingir çağırmak yerine po...

SALAKLIGIN TARIHI

Arizonalı bir adam kelepçelerle oynarken kendini kelepçeledi ve anahtarı bulamadı... Kendisini kurtarmak için çilingir çağırmak yerine polisi arayınca bası belaya girdi... Onu kelepçeden kurtaran polisler, ödenmemiş bir kefalet borcu bulunduğunu belirleyince onu yeniden kelepçelediler...

* Gillette şirketi 1902 yılında güvenli jilet satmaya başladığında yüzlerce erkek satın aldı... Sonra da bu jiletlerin sakallarını kesmediğini söyleyerek onları çöpe attılar... Gillette yetkilileri, mutsuz müşterilerin tıraş olmadan önce jiletin sarıldığı kâğıdı çıkarmadıklarını fark ettiler...

* Chevrolet, yeni model arabası için "Nova" ismini buldu ama sonra arabayı Latin Amerika 'da satamayacakları anlaşıldı. Çünkü "Nova", İspanyolca 'da "gitmez" anlamına geliyordu...

* 1932 yılında Los Angeles olimpiyatlarında Fransız atlet Jules Noel 'in disk atmada kırdığı olimpiyat rekoru sayılmadı... Çünkü atisi izlemesi gereken bütün hakemler, sırıkla yüksek atlama yarışmasını izlemek için arkalarını dönmüşlerdi...

* 1840 'da ABD başkanlığına seçilen William Henry Harrison, çok soğuk bir günde Washington 'da açık havada düzenlenen göreve başlama töreninde şapka ve palto giymeyi reddederek yaptığı uzun konuşma sonucu zatürree oldu... Yeni başkan sadece bir ay görev yaptıktan sonra öldü...

* Meksika 'daki bir sağlıklı yasam merkezinin sahibi, vasiyetine mezarlığın sigara içilmeyen bölümünde gömülmek istediğini ısrarla ekletmeye çalıştı.

* 1971'de toprak kaymalarını incelemek isteyen Japon bilim adamları, büyük bir yağmur fırtınası efekti yapmak için bir tepeyi yangın hortumlarıyla adam akıllı suladılar. Bu yüzden tepenin çökmesi sonucu meydana gelen heyelanda, dört bilim adamıyla 11 izleyici hayatini kaybetti.

* Fransız ordusu, askerlerin mayın tarlalarında yürüyebilmelerini sağlayan patlamaya dayanıklı botlar icat etti. Fakat botlar o kadar ağır ve içinde yürünmesi o kadar zordu ki, askerler mayınlarla havaya uçmadan önce pusuya yatan düşman askerleri tarafından vuruluyorlardı.

* 1985 'de New Orleans 'li cankurtaranlar o yıl şehrin havuzlarında kimsenin boğulmamasını kutlamak için bir parti verdiler. Partide konuklardan biri boğuldu.

* 1975 'de İngiliz bir çift televizyonda en sevdikleri programı izlerken erkek yarım saat süren bir gülme krizi sonucu kalp krizi geçirerek öldü. Eşi, cenazeden sonra programın yapımcılarına bir mektup yazarak, kocasını hayatının son dakikalarında bu kadar mutlu ettikleri için teşekkür etti.

* 1983 'de mağazada hırsızlık yaparken yakalanan San Diego 'lu bir kadın polislere eğer onu bırakmazlarsa morarana kadar nefesini tutacağını söyledi. Polisler kadını bırakmadılar, o da gerçekten ölünceye kadar nefesini tuttu.

4 Ağustos 2014 Pazartesi

TEST

1- İlk arabalı vapur İstanbul'da kullanıldı. 1872'de hizmete giren, yolcuların üst salona, at ve arabaların ise güverteye alındığı bu yeni tip vapura "Sühulet" adı verildi. Ne demekti?
    a. Isı
    b. Usul
    c. Kolaylık
    d. Yandan çarklı
   
    2- Boğaziçi'nde 1451'de yapıldığı bilinen ilk Türk yapısı hangisi acep?
    a. Robert Kolej
    b. Amucazade Hüseyin Paşa Yalısı
    c. Anadolu Hisarı
    d. Rumeli Hisarı
   
    3- İstanbul'un en yüksek binası hangisi? Frankfurt-Dubai arasındaki bölgenin de en yüksek binası. 181,2 metre yükseklikte ve 52 katlı.
    a. Park Otel
    b. Gökkafes
    c. Sabancı Center
    d. İş Kuleleri
   
    4- İstanbul'da 1800'lerin ortalarında Çardak İskelesi, Kumkapı ve Salıpazarı'nda üç tarafı kapalı ilk plajla/deniz hamamları kuruldu ve giderek yayıldı. Açık plaj kültürü ise İstanbul'un işgal döneminde Florya'da başladı?
     
    5- İstanbul'un yaşadığı en büyük felaketlerden biri 25 Temmuz 1660 günü meydana gelen yangındı. Şehrin üçte birinin kaybedildiği afette yaklaşık 300 saray ve konak, 360 cami ve mescit, binlerce ev, dükkan, medrese ve tekke yanarak kül oldu. Bu yangına ne ad verilmişti?
      c. Harik-i Kebir (yani büyük yangın)
    d. Kıyamet-i Sugra (yani küçük kıyamet)
YD: ŞİMDİKİLER "TAKDİRİ İLAHİ" YANGINI DERLERDİ.
   
    6- İstanbul'a "yedi tepeli şehir" nitelemesini kazandıran yedi tepe İstanbul'un neresinde yer alır acep?
    a. Yedikule'de
    b. Yedi-Sekiz Hasan Paşa Mahallesi'nde
    c. Suriçi'nde
    d. Yedi tepe iddiasının temeli çürük
   

    9- Osmanlı hanedanında heykeli yapılan tek padişah hangisi? Heykel Topkapı Sarayı'nda.
    a. Deli İbrahim
    c. Sultan III. Selim
    b. Fatih Sultan Mehmet
    d. Sultan Abdülaziz
       
    11- Avutucu olması açısından geçmişe ait bir sırrı paylaşmakta fayda var. Ortaçağ Fransa'sında saray ve tiyatrolarda bile umumi tuvaletler yokmuş. Oysa su medeniyetinin başkenti İstanbul'da kaç adet umumi tuvalet bulunuyormuş? (Bugünün istatistiklerini hiç karıştırmıyoruz.)
    a. 00
    b. 100
    c. 900
    d. 1400
   
      
    Yanıtlar: 1) c, 2) d, 3) d, 4) b, 5) c, 6) d, 9) d, 11) d, 


Teşekkürler YD

2 Ağustos 2014 Cumartesi

Muzaffer Dönmez: İsrail-Filistin Sorununun Tarihçesi

Muzaffer Dönmez: İsrail-Filistin Sorununun Tarihçesi: http://www.egehabercisi.com/makale/muzaffer-donmez/israil-filistin-sorununun-tarihcesi/152.html Muzaffer DÖNMEZ E-Posta : muzaffer.donm...

İsrail-Filistin Sorununun Tarihçesi

http://www.egehabercisi.com/makale/muzaffer-donmez/israil-filistin-sorununun-tarihcesi/152.html

Muzaffer DÖNMEZ

Muzaffer DÖNMEZ

E-Posta :muzaffer.donmez@gmail.com



muzafferdonmez.blogspot.com.tr/2014/08/filistin-halk-arap-degildir.html

Bu konu ile ilgili diğer yazıları da link'leri tıklayıp okuduğunuzda İsrail-Filistin Sorunu ile ilgili daha ayrıntılı bilgiye sahip olabileceksiniz.

www.slideshare.net/muzafferdonmez/orta-asyayi-yeniden-kefetmek

 
İsrail-Filistin sorununun kökleri 19. yüzyılın sonuna kadar uzanıyor. Anlaşmazlığın özünde, Akdeniz sahiliyle Şeria Nehri arasındaki bölge üzerindeki hak iddiası var.
Son 100 yıl Filistinlilere sömürgecilik, sürgün, askeri işgal ve onu izleyen kendi kaderini tayin etme hakkı mücadelesi getirdi. Kayıpları ve acılarına sebep olarak gördükleri bir ulusla bir arada yaşama yolundaki zorlu arayış da cabası.
1897 - Birinci Siyonizm Kongresi
Birinci Siyonizm Kongresi İsviçre'nin Basel şehrinde toplandı. 1896'dagazeteci Theodor Herzl, ''Der Judenstaat'' yani Yahudi Devleti adlı bir kitap yayınlamıştı ve kongrede bu kitaptaki fikirler tartışıldı. Herzl, Viyana'da yaşayan bir Yahudi'ydi. Yahudiler'in kendi devletini kurmasını savunuyordu. Ve özellikle Avrupa'daki Yahudi düşmanlığına karşı bu fikri geliştirmişti.
Kongrenin sonunda, Basel Programı yayınlandı. Bu belgede, Filistin'de bir Yahudi vatanının kurulması ve Dünya Siyonizm Teşkilatı'nın bu amaca ulaşmak için faaliyete geçirilmesi öngörülüyordu.
1897'den önce, çok az sayıda Siyonist göçmen zaten bölgeye gelmeye başlamıştı. 1903'e kadar, bunların sayısı 25 bine ulaştı. Çoğu da Doğu Avrupa'dan gelmişti. Bölgenin yarım milyona yakın Arap sakiniyle birlikte yaşıyorlardı. O zamanlar Filistin, Osmanlı İmparatorluğu'nun parçasıydı. 1904 ila 1914 arasında 40 bin kişilik bir ikinci göçmen dalgası geldi.
1917 - Dengeler değişirken
Birinci Dünya Savaşı sırasında da Filistin ve çevresi Osmanlı idaresindeydi. İngiltere'nin desteklediği Arap güçleri Osmanlı hakimiyetine son verene kadar da bu durum sürdü.
İngiltere savaşın sonunda, 1918'de bölgeyi işgal etti.
25 Nisan 1920'de alınan Milletler Cemiyeti kararıyla, İngiltere'ye, bölgenin manda idaresi için yetki verildi.
Bu değişim döneminde üç söz verildi.
1916'da Mısır'daki İngiliz idarecisi Sir Henry McMahon, Osmanlı'nın Arap illerinde Araplara bağımsızlık sözü vermişti.
Bununla beraber galip devletler Fransa ve İngiltere arasında gizlice imzalanan Sykes-Picot Antlaşması, bölgeyi bu ülkeler arasında ikiye bölüyor, Filistin'de ise uluslararası idare kurulması öngörülüyordu.
1917'de, İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, Filistin'de Yahudi halkları için bir vatan kurulması sözü verdi. Bu vaat, Siyonistlerin önderlerindenLord Rothschild'e gönderilen mektupta yer alıyordu. Bu mektup Balfour Deklarasyonu olarak anılıyor. 
1929-1936 Arapların tepkisi
İngiltere mandası altındaki Filistin'e Siyonist proje kapsamında yüzbinlerce Yahudi göç etti. Bu da Arap topluluklarda öfkeye, isyana yol açtı.
1922'de İngiltere'nin düzenlediği bir nüfus sayımı, Yahudilerin sayısının, Filistin'deki 750 binlik nüfusun yüzde 11'ine ulaştığını gösteriyordu. Bundan sonraki 15 yılda 300 bin Yahudi daha gelecekti.
Siyonistlerle Araplar arasındaki düşmanlık, Ağustos 1929'da kanlı çatışmalara dönüştü. 133 Yahudi, Filistinliler tarafından öldürüldü. İngiltere polisi de 110 Filistinliyi öldürdü.
Arapların tepkileri, 1936'da, geniş çaplı uygulanan genel grevle birlikte sivil itaatsizliğe dönüştü. Zaten o tarihe kadar, militan Siyonist örgüt Irgun Zvai Leumi, Filistin ile şimdiki Ürdün'ü ''kurtarmak'' amacıyla, Filistinli ve İngilizlere ait hedeflere saldırılar düzenlemekteydi.
Temmuz 1937'de İngiltere'de, Hindistan'dan sorumlu eski devlet bakanıLord Peel'in başkanlığındaki bir Kraliyet Komisyonu, bu bölgeyi Yahudi ve Arap devletleri arasında ikiye bölmeyi önerdi. Yahudi devleti, İngiliz mandasındaki Filistin'in üçte birini kaplayacaktı ve Celile Denizi ile sahildeki düzlükleri içine alacaktı.
Filistinli ve Arap temsilciler teklifi reddetti. Göçün durmasını ve azınlık haklarına saygılı bir üniter devlet kurulmasını istediler. Şiddet içeren muhalefet 1938'e kadar sürdü. Ta ki, İngiltere'den gönderilen takviye birlikler tarafından bastırılıncaya dek. 
1947 - Birleşmiş Milletler devrede
Filistin'i 1920'den beri idare eden İngiltere, Siyonist-Arap sorununu çözme sorumluluğunu 1947'de Birleşmiş Milletler'e devretti.
Bölge şiddet olaylarıyla sarsılıyordu. Yahudiler artık nüfusun üçte birinioluşturuyordu. Ama toprakların yüzde 6'sı onların elindeydi. Avrupa'daki Nazi zulmünden kaçan yüz binlerce Yahudi'nin buraya ulaşması çözüm arayışını daha da acil hale getirdi. İkinci Dünya Savaşı'nda 6 milyon Yahudi öldürülmüştü.
BM'nin kurduğu özel komite, bölgeyi Filistin ve Arap devletleri arasında bölmeyi önerdi. Arap Yüksek Komitesi diye anılan Filistinli temsilciler, teklifi reddederken, Yahudi temsilciler kabul etti.
Paylaşım planı, Filistin'in yüzde 56,47'sini Yahudi devletine, yüzde 43,53'ünü de Arap devletine bırakıyordu. Kudüs ise uluslararası bir idare altında olacaktı. 29 Kasım 1947'de BM Genel Kurulu'nda 33 ülkenin oyuyla plan onaylandı. 13 ülke karşı oy vermiş, 10 ülke de çekimser kalmıştı. Filistinlilerin reddettiği plan hiç uygulanmadı.
İngiltere, 15 Mayıs 1948'de, Filistin'deki manda idaresine son verme niyetini ilan etti ancak bu tarih öncesinde çarpışmalar başladı.
İngiltere halkı, askerlerinin ölümü nedeniyle Filistin'de İngiliz varlığına karşı çıkmaya başladı. Ayrıca İngilizler, ABD'nin daha fazla Yahudi mültecinin buraya kabul edilmesi için uyguladığı baskıya öfkeliydi. Bu da Siyonizme Amerikan desteğinin artışının işaretiydi.
Hem Arap hem de Yahudi taraflar, yaklaşan savaş için güçlerini seferber ediyordu. Yahudi milis güçlerinin Arap köylerinde "temizlik" operasyonları1948 yılında Aralık ayında başladı.
1948 - İsrail'in kuruluşu
İsrail Devleti, 2 bin yıldır kurulan ilk Yahudi devletiydi. Tel Aviv'de 14 Mayıs 1948'de saat 16:00'da ilan edildi. Karar, son İngiltere birliklerinin bölgeyi terk ettiği ertesi gün yürürlüğe girdi. Filistinliler, 15 Mayıs'ı "El Nakba" diye anarlar, yani "Felaket" günü.
1948'e girilirken Arap ve Yahudi birlikleri birbirlerinin elindeki topraklara saldırıyordu. Yahudi güçleri, İrgun ve Lehi militanlarının desteğinde, daha fazla ilerleme kaydetti; Yahudi devletine ayrılmış toprakların yanı sıra, Filistinlilere ayrılmış bölgeleri de ele geçirmeye başladı.
Irgun ve Lehi örgütlerinin militanları, 9 Nisan'da Kudüs yakınlarındaki Deir Yasin köyünde çok sayıda Filistinli'yi katletti. Katliam haberi, Filistinliler arasında hızla yayılıp dehşet yarattı ve yüz binlercesi Lübnan, Mısır ve şimdi Batı Şeria denen bölgeye kaçtı.
Yahudi orduları, Necef Çölü'nde, Celile'de, Batı Kudüs'te ve sahildeki düzlüklerin birçok bölümünde galip geliyordu.
İsrail devleti ilan edildikten bir gün sonra, Ürdün, Mısır, Lübnan, Irak ve Suriye orduları, hemen İsrail'de işgale başladı ama püskürtüldüler. İsrail ordusu küçük bölgelerde süren direnişi de bastırdı. Ortaya çıkan ateşkes hatları, İngiltere mandasındaki Filistin'in çoğunluğunu İsrail'e bırakıyordu.
Mısır, Gazze Şeridi'ni elinde tuttu. Ürdün de Kudüs çevresindeki toprakları ve şimdi Batı Şeria denen bölgeyi ilhak etti. Bunlar, İngiltere manda topraklarının yüzde 25'ini oluşturuyordu. Bu durum 1967 savaşına dek sürdü. 
1964 - FKÖ'nün kuruluşu
1948'den beri, İsrail'in ortaya çıkışına verilecek karşılığa önderlik etmek için Arap devletleri arasında rekabet vardı. Bu yüzden Filistinliler olaylara seyirci kalıyordu.
1964'te Kudüs'te kurulan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) hemen ardından Arap devletleri tarafından tanındı. Bu devletler FKÖ'nün esasen kendi kontrollerinde kalmasını istiyordu.
Ama Filistinliler gerçekten bağımsız bir örgüt istiyordu ve 1969'da örgütün başkanlığını ele geçiren Yaser Arafat'ın amacı da buydu. Kendisine bağlı, beş yıl önce gizli olarak kurulmuş El Fetih örgütü, İsrail'e karşı operasyonlarıyla ün kazanıyordu.
El Fetih savaşçıları, 1968'de Ürdün'de İsrail birliklerine ağır kayıplar verdirdi.
1967 Savaşı
İsrail ve Arap komşuları arasında artan gerginlik, 5 Haziran 1967'de başlayan 6 Gün Savaşları'na yol açtı. Orta Doğu anlaşmazlığının çehresi bu altı günde değişti.
İsrail, Mısır'dan Gazze ve Sina Yarımadası'nı, Suriye'den de Golan Tepeleri'ni aldı. Ürdün güçlerini de Batı Şeria ile Doğu Kudüs'ten çıkardı.
Mısır'ın güçlü hava kuvvetleri, savaşın ilk günü saf dışı bırakıldı. İsrail uçakları, daha başlangıçta Mısır hava kuvvetlerini havalanamadan yerle bir etti.
Toprak kazanımları İsrail'in kontrolündeki alanı iki katına çıkardı. Zafer, İsrail ve yandaşları için yeni bir güven ve iyimserlik havası yaratıyordu.
BM Güvenlik Konseyi, 242 sayılı kararı aldı. Kararda, savaşla toprak kazanımı reddediliyor, son çarpışmalarda ele geçirdiği yerlerden İsrail'in çekilmesi isteniyordu.
BM'ye göre, bu savaşta 500 bin Filistinli daha mülteci haline geldi; Mısır, Lübnan, Ürdün ve Suriye'ye göç etti. 
1973 Yom Kippur Savaşı
Yom Kippur, yani "Kefaret Günü", Yahudilerin en önemli dini bayramı. 1967'deki savaşta kaybettikleri toprakları diplomatik yollardan geri alamayan Mısır ve Suriye, 1973'teki Yom Kippur bayramı sırasında İsrail'e karşı taarruza girişti. Bu çarpışmalar, Ramazan Savaşı diye de anılır.
Başlangıçta Mısır ve Suriye, Sina ve Golan Tepeleri'nde ilerleme kaydettiler. Üç hafta süren çarpışmalar sonunda bu durum değişti. İsrail neticede bazı yerlerde 1967'deki ateşkes hattının da ötesine geçti.
İsrail güçleri Golan Tepeleri'ni aşarak Suriye içinde ilerlemeye başladı. Gerçi sonradan bu toprakları bıraktılar. Mısır'da da, İsrail güçleri toprak kazandılar, Süveyş Kanalı'nın batı yakasına geçtiler.
ABD, Sovyetler Birliği ve BM, diplomatik müdahalelerle ateşkes anlaşmasına varılmasını sağladı.
Mısır ve Suriye, toplam 8 bin 500 asker kaybetti. İsrail'in can kaybı ise 6 bindi.
Savaş sonunda İsrail, askeri, diplomatik ve ekonomik destek açılarından ABD'ye daha da bağımlı hale geldi. Savaşın hemen ardından Suudi Arabistan, İsrail'i destekleyen ülkelere petrol ambargosu başlattı.Petrol fiyatları bütün dünyada hızla yükselirken küresel nitelikte bir ekonomik kriz baş gösterdi ve ambargo Mart 1974'e kadar sürdü.
Ekim 1973'te, BM Güvenlik Konseyi, 338 sayılı kararı aldı. Bunda, taraflardan, bir an önce çarpışmaları durdurmaları ve müzakerelere başlamaları isteniyordu. 
1974 Arafat'ın BM'ye ilk gidişi
Arafat liderliğindeki FKÖ ile Ebu Nidal gibi, FKÖ dışındaki Filistinli örgütler, İsrail ve diğer hedeflere karşı 1970'lerde bir dizi eylem düzenledi.
Kara Eylül diye de bilinen Ebu Nidal'in örgütü, 1972 Münih Olimpiyatları'ndaki eylemde 11 İsrailli sporcuyu öldürdü.
Filistin'in tamamını "kurtarmak" için silaha başvuran FKÖ'nün lideri Arafat, bir yandan da BM'de barışçı çözümü savunduğunu anlatan ilk konuşmasını yaptı. Siyonist projeyi kınadı, ama ekledi: "Bugün bir elimde zeytin dalı, bir elimde kurtuluş savaşı veren birinin silahı var. Zeytin dalını düşürmeyin."
Bu konuşma, Filistinlilerin uluslararası tanınma çabalarına büyük katkı sağladı. Bir yıl sonra ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan Harold Saunders, Arap-İsrail barışı müzakere edilirken Filistin halkının meşru çıkarlarının da hesaba katılması gerektiğini söylüyordu.
1977 - İsrail'de sağın yükselişi
İsrail'in 1948'de kuruluşunda İrgun ve Lehi gibi aşırı grupların katkısı büyüktü. Ama bu örgütlerin mirasçısı Herut (sonradan Likud adını alıyor) Partisi, 1977'ye kadar hiçbir seçim kazanamadı.
İsrail siyaseti bu tarihe kadar sol kanattaki İşçi Partisi'nin hakimiyetindeydi. Likud ideolojisi, İsrail idaresinin İngiliz mandasına dahil olan bütün topraklara, yani Ürdün de dahil Kutsal Kitap'ta anlatılan "Büyük İsrail'e"yayılmasını savunuyordu.
Eski İrgun lideri Menahem Begin başkanlığındaki yeni hükümet, Batı Şeria ile Gazze Şeridi'nde yerleşim açmayı hızlandırdı. Amaç 1967'de kazanılan toprakları ileride geri vermemek için gerekçeler sağlamaktı.
Tarım Bakanı Ariel Şaron bu faaliyetleri körükledi; Şaron 1981'e kadar yerleşimlerle ilgili bakanlar komisyonunun başındaydı. 
1979 - İsrail ve Mısır barışı
Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat 19 Kasım 1977'de İsrail'e uçup Knesset'te, yani parlamentoda konuşma yapınca dünya şaşkına döndü.
İsrail'i tanıyan ilk Arap lider Sedat oldu. Yom Kippur Savaşı'nı daha dört yıl önce başlatan da kendisiydi. O savaş nihaî sonucu getirmemişti.
Mısır ve İsrail, 1978'de Camp David anlaşmalarını imzaladı. Metinde Orta Doğu'da barışın çerçevesi çiziliyordu ve buna Filistinlilere sınırlı özerklik verilmesi de dahildi. İkili barış anlaşmasını da Sedat ile Begin Mart 1979'da imzaladılar.
Sina yarımadası Mısır'a geri verildi.
İsrail'le kendi başına pazarlığa giriştiği için Mısır, Arap devletleri tarafından boykota uğradı.
Enver Sedat 1981'de kendi ordusundaki İslamcı unsurlar tarafındanöldürüldü
1982 - İsrail Lübnan'ı işgal ediyor
İsrail, Lübnan sınırına yakın yerleşim birimlerini saldırılardan korumak amacıyla bu ülkenin güneyine asker soktu. Ama Savunma Bakanı Ariel Şaron orduyu başkent Beyrut'a kadar götürdü; FKÖ'yü bu ülkeden çıkardı.
Sina'daki son İsrail birliklerinin geri çekilmesinin üzerinden daha iki ay bile geçmemişti. Lübnan işgali, Ebu Nidal örgütünün İsrail'in Londra büyükelçisine suikast girişimi üzerine başlatmıştı.
İsrail birlikleri Beyrut'a ağustos ayında vardı. Yapılan ateşkes anlaşması uyarınca FKÖ milisleri çekilince, Filistin mülteci kampları savunmasız kalmıştı.
İsrail güçleri 14 Eylül'de Beyrut etrafında birikirken, Hıristiyan Falanj milislerin lideri Beşir Cemayel, başkentteki karargahında bir bombanın patlamasıyla öldü. Ertesi gün İsrail ordusu Batı Beyrut'u işgal etti.
16 Eylül'den 18 Eylül'e kadar, İsrail'le ittifak yapan Falanjistler, Sabra ve Şatilla kamplarında yüzlerce Filistinliyi öldürdü. Neredeyse bir asrı bulan Ortadoğu mücadelesindeki en katlı katliamlardan biriydi bu. Şaron, savunma bakanlığından başka bir göreve geçmek zorunda kaldı. Çünkü 1983'te İsrail'de yapılan bir soruşturma, onun katliamı önlemek için harekete geçmediğine hüküm vermişti. Sabra ve Şatilla katliamları Ariel Şaron hakkındaki ''savaş suçlusu'' iddialarının kaynağı.
Bazı görgü tanıkları, İsrail askerlerinin, Hıristiyan milislerin kamplarda neler yapacağından haberdar olduğunu, hatta olanları izlediğini anlatıyor.
İntifada 1987-93
İsrail işgaline karşı intifada, yani kitlesel ayaklanma Gazze Şeridi'ndebaşladı; kısa sürede Batı Şeria'ya yayıldı.
Protestolar, sivil itaatsizlik şekline büründü. Genel grevler düzenlendi, İsrail ürünleri boykot edildi, duvarlara yazılar yazıldı ve yollarda barikatlar kuruldu. Ama uluslararası ilgi toplayan protesto şekli, ağır silahlarla donanmış İsrail askerlerine taş atan Filistinlilerdi.
İsrail ordusu karşılık verdi; çok sayıda Filistinli sivil yaşamını yitirdi. 1993'e kadar süren protestolarda toplam can kaybı bini aştı. 
1988 - FKÖ barışa kapıyı açıyor
İsrail büyük askeri gücüne rağmen 1987'de başlayan intifadayı durduramıyordu. Eylemleri İsrail işgali altında yaşayan Filistinlilerin tamamı destekliyordu.
1982'de Lübnan'dan sürüldükten sonra Tunus'a yerleşen FKÖ için de bu ayaklanma tehlike işaretiydi. Filistin "devrimi" hedefine dönük mücadelede dikkatler, FKÖ ve diaspora yerine işgal topraklarına dönmüştü. FKÖ başrolü kaybedebileceğini düşünmeye başladı.
Sürgündeki hükümet işlevi gören Filistin Ulusal Konseyi, Kasım 1988'de Cezayir'de toplandı ve 1947'deki Birleşmiş Milletler kararında yer alan ''iki devlet'' çözümünü kabul etti. Oylamada kabul edilen kararda ayrıca terörizm kınanıyor; BM Güvenlik Konseyi'nin 242 sayılı kararına dayalı müzakere isteği dile getiriliyordu. 242 sayılı karar, ayrıca 1967'de, İsrail'in ele geçirdiği topraklardan çekilmesini öngörüyor.
ABD, FKÖ ile diyaloğa girişti. Ama İsrail hala FKÖ'yü terör örgütü olarak görüyor, muhatap almak istemiyordu. Bunun yerine İsrail Başbakanı Yitzak Şamir, kendi kaderini tayin hakkına ilişkin bir anlaşmaya varılmadan önce işgal topraklarında seçim yapılmasını önerdi.
1991 - Madrid Zirvesi
1991'de çıkan Körfez Savaşı FKÖ için felaket niteliğindeydi. Yaser Arafat, Irak'a destek verdiği için Körfez bölgesindeki zengin hamilerini kaybetmişti.
Irak'ın Kuveyt'i işgaline son verilmesi ardından ABD yönetimi Ortadoğu'da barış arayışına ağırlık verdi. Bu girişimler mâli olarak zayıflamış ve siyaseten tecrit edilmiş Arafat için, İsrail'deki muhafazakar Başbakan Yitzak Şamir'e oranla daha değerliydi.
ABD Dışişleri Bakanı James Baker'ın defalarca yaptığı ziyaretler, Madrid'de bir uluslararası zirve toplanmasına zemin hazırladı. Suriye katılmayı kabul etti; umudu, Golan Tepeleri'ni geri alacak müzakerelere girmekti. Ürdün de daveti kabul etti.
Ancak Şamir, terörist olarak gördüğü FKÖ ile doğrudan muhatap olmak istemiyordu ve bu yüzden önde gelen Filistinli simalardan oluşan bir Filistin-Ürdün heyeti oluşturuldu. Bu Filistinliler FKÖ üyesi değildi. Zirve öncesindeki günlerde ABD, İsrail'le ender görülen bir cepheleşme içindeydi. İşgal edilmiş topraklarda Yahudilere yerleşim birimlerinin inşa edilmesi yüzünden İsrail'in alacağı 10 milyar dolarlık kredi garantisini askıya almıştı.
30 Ekim'de başlayan tarihi zirveyi dünya izledi. Eski düşmanlara, yaklaşımlarını açıklamaları için 45'er dakikalık konuşma fırsatı verildi. Filistinliler, İsrail'le paylaşılan bir gelecek umudunu dile getirdi. Şamir Yahudi devletinin meşruiyetini anlattı. Suriye Dışişleri Bakanı Faruk el Şara ise Şamir'in ''terörist'' geçmişini anlattı.
ABD zirveden sonra İsrail'in, Suriye ve Filistin-Ürdün heyetleriyle ayrı ayrı ikili görüşmelerde bulunması için hazırlık yaptı. 
1993 - Oslo Barış Süreci
Haziran 1992'de İsrail'de sol kanadın, yani İşçi Partisi'nin iktidara gelmesi çok kuvvetli bir barış sürecini başlattı.
Sertlik yanlısı olarak gösterilen Başbakan Yitzak Rabin ile "güvercin"olarak gösterilen Şimon Peres ve Yosi Beilin, Filistinlilerle barışı konuşacak çok uygun bir ekibi oluşturuyordu. Körfez Savaşı'ndan sonra konumu zayıflayan FKÖ bu barış pazarlığından sonuç almayı umuyordu.
Washington'daki ikili görüşmeler tıkanınca İsrail, FKÖ'nün katılımına yönelik itirazını kaldırdı. Daha da önemlisi Dışişleri Bakanı Peres ve yardımcısı Beilin, Norveç'in girişimi olan gizli bir müzakere zemini kurma imkanını inceliyordu.
Washington'daki ikili görüşmelerden sonuç alınamayacağı anlaşılınca gizli Oslo kulvarı 20 Ocak 1993'te açıldı. Norveç'in Sarpsborg kasabasında görülmemiş ilerleme kaydedildi. Filistinliler işgal topraklarından aşamalı çekilmeye başlaması karşılığında İsrail devletini tanımayı kabul ediyordu.
Görüşmeler İlkeler Deklarasyonu'nu getirdi. Bu belge Washington'da imzalanırken, Arafat ile Rabin arasındaki tarihi tokalaşmayı 400 milyon insan canlı izledi. 
1994 - Filistin Yönetimi'nin kurulması
İsrail ve Filistin Kurtuluş Örgütü, İlkeler Deklarasyonu'nun başlangıçta nasıl uygulanacağı konusundaki anlaşmayı Kahire'de 4 Mayıs 1994'te imzaladı.
İsrail, Gazze Şeridi'nin çoğunu terk ediyordu. Sadece Yahudi yerleşimleri ve etraflarındaki arazilerde İsrail varlığı sürecekti. Batı Şeria'da ise Eriha kentini Filistinliler'e bırakıyorlardı. Bu pazarlıklar güçlükle yürütüldü ve Batı Şeria'nınEl Halil kentinde düzenlenen bir katliam neredeyse görüşmelerin kesilmesine yol açıyordu. Tarihi İbrahim Camii'nde sabah namazı kılan Filistinliler'in üzerine makineli tüfekle ateş açan Yahudi yerleşimci Baru Goldstein, 29 kişiyi öldürdükten sonra öldürülmüştü.
Anlaşmanın içinde de aşılması gereken zorluklar vardı. Metinde beş yıllık geçiş dönemi içinde İsrail ordusunun geri çekilme aşamaları yer alıyordu. Ama bu aşamalar çok zorlu pazarlıkların sonuç vermesine bağlıydı. Bunlar Filistin devletinin kuruluşu, Kudüs'ün statüsü, işgal edilmiş topraklardaki Yahudi yerleşimlerinin durumu ve 1948 ile 67 arasında göçe zorlanan 3,5 milyon Filistinli mültecinin ne olacağı gibi konulardı.
Barış sürecini eleştirenler 1 Temmuz'da susmuştu. Çünkü Yaser Arafat, Filistin topraklarına bu tarihte geri döndü, coşkulu kalabalık tarafından muzaffer bir eda ile karşılandı. Filistin Kurtuluş Ordusu, İsrail birliklerinin boşalttığı yerlere konuşlandırıldı. Filistin Ulusal İdaresi, yani özerk yönetimin başkanı olarak Yaser Arafat vardı artık. 1996'daki seçim de bunu tescil etti. 
1995 - İkinci Oslo ve Rabin suikastı
Filistin yönetimi, Gazze Şeridi'ndeki ilk yılında zorluklarla boğuştu. Filistinli militanların bombalı eylemlerinde onlarca İsrailli öldü. İsrail özerk yönetimin topraklarına giriş çıkışları engelliyor; militanlara suikastlar düzenliyordu. Yeni yerleşim inşaatları da durmadı. Filistin Özerk Yönetimi kendi toplumunun öfkesini kitlesel gözaltılarla bastırmaya çalıştı. İsrail içinde ise barış sürecine tepkiler sağ kanattan ve dini gruplardan geliyordu.
Bu ortam içinde barış görüşmeleri yoğun çaba ile yürütülse de başlangıçta belirlenen takvime yetişilemiyordu. 24 Eylül'de 2. Oslo diye anılan anlaşma Mısır'ın Taba şehrinde ve Washington'da ayrı törenlerle imzalandı.
Bu anlaşma Batı Şeria'yı üçe bölüyordu.
1 - A Bölgesi: Batı Şeria'nın yüzde 7'sini oluşturan bu bölge, Doğu Kudüs ve El Halil haricindeki belli başlı yerleşim merkezlerini tam olarak Filistin idaresine bırakıyor.
2 - B Bölgesi: İsrail ve Filistinlilerin ortak kontrolüne bırakılan bu bölge Batı Şeria'nın yüzde 21'ini oluşturuyor.
3 - C Bölgesi: İsrail bu bölgeyi kontrol altında tutacak, ama aynı zamanda Filistinli tutukluları serbest bırakacaktı.
2. Oslo Anlaşması, Filistinlileri pek heyecanlandırmadı. İsrailli dinciler ise''Yahudi toprağının'' teslim edilmesine öfkeliydi. Öfke ve tahrik içeren bir kampanyaya hedef olan Başbakan Yitzak Rabin, bir aşırı dinci Yahudi tarafından 4 Kasım'da öldürüldü. Suikast bütün dünyaya şok dalgaları yaydı. "Güvercin" diye nitelendirilen ve bir türlü tamamlanamayan barış sürecinin mimarı Şimon Peres başbakan oldu. 
1996-1999 Kilitlenme
1996 yılına girildiğinde anlaşmazlık yine kan dökülmesine yol açıyordu .Hamas örgütü İsrail içinde bir dizi intihar eylemleri düzenledi. İsrail, Lübnan'ı üç hafta süreyle bombaladı.
Peres 29 Mayıs'taki seçimlerde, sağcı Binyamin Netanyahu'ya kıl payı yenildi. Netanyahu, Oslo anlaşmalarına karşı çıkıyor, ''güvenlik içinde barış'' tezini işliyordu.
Netanyahu işgal topraklarında yerleşim inşasının dondurulması kararını kaldırarak Arapları öfkelendirdi. El Aksa Camii'nin altına, arkeolojik amaçlarla bir tünel kazılması için izin verince de, tepkiler daha da şiddetlendi.
İsrail mevcut barış sürecini eleştirmesine rağmen ABD'nin artan baskısı sayesinde Ocak 1997'de El Halil şehrinin yüzde 97'sini Filistinlilere devretti. ABD'de 23 Ekim 1998'de imzaladığı Wye River Beyannamesi ise, Batı Şeria'dan çekilmenin sürmesini öngörüyordu.
Fakat Wye River'ın uygulanmasına ilişkin itirazlar, Ocak 1999'da İsrail'de iktidardaki sağ koalisyonun çökmesine yol açtı. 18 Mayıs'taki seçimlerin galibi İşçi Partili Ehud Barak'tı. İsraillilerle Araplar arasındaki 100 yıllık kavgayı sona erdirmeyi vaat ediyordu yeni başbakan.
Oslo anlaşmalarında öngörülen beş yıllık geçiş süresi, 4 Mayıs 1999'da sona erdi. Ama Yaser Arafat tek yanlı Filistin devleti ilanından vazgeçirildi. Amaç İsrail'deki yeni yönetimle pazarlığa yeniden başlanmasıydı. 
2000 - İkinci intifada
Ehud Barak hükümetinin barışa ulaşacağına dair başlangıçta duyulan iyimserliğin temeli olmadığı zamanla anlaşıldı. Yeni bir Wye River sözleşmesi Eylül 1999'da imzalandı. Ama işgal topraklarından çekilme işleminin devam etmesi mümkün olmadı. Çünkü Kudüs'ün durumu, mülteciler, yerleşimler ve sınırlar gibi nihaî statü pazarlıkları sonuçsuz kalmıştı.Beş yıllık barış süreci sonunda pek bir şey elde edilememesi, Filistin halkında büyük bir bıkkınlık doğurdu.
Barak, Suriye ile barışa odaklandı. Bu alanda da başarı yoktu. Barak yine de İsrail'in 21 yıllık Lübnan macerasına son verdi.
Mayıs 2000'de İsrail'in Lübnan'dan çekilmesi, dikkatleri Yaser Arafat'a yöneltti. ABD Başkanı Bill Clinton ile Ehud Barak kademeli barış görüşmeleri yerine, bütün konularda hep birden sonuç almayı amaçlayan nihai pazarlığa girmeye zorlandı. Bu görüşmeler için ABD başkanının yazlığı Camp Davidseçildi. İki hafta süren görüşmelerde Kudüs'ün statüsü ve Filistinli mültecilerin geri dönüş hakları konusunda bir uzlaşmaya varılamadı.
Bunun getirdiği belirsizlik içinde, 28 Eylül'de muhalefetteki Likud Partisi'nin Netanyahu'dan sonraki lideri, yılların sağcı politikacısı Ariel Şaron, Mescid-i Aksa'nın bulunduğu kompleksi ziyaret etti. Bunun çok tahrik edici bir hareket olduğu söylendi. Filistinliler bu ziyareti protesto için gösterilere başladı. Ve gösteriler şimdi El Aksa intifadası diye anılan ayaklanmaya dönüştü. 
2001 - Şaron'un dönüşü
2000 yılının sonuna gelinirken Başbakan Ehud Barak, giderek kanlı ve öfkeli bir hale gelen şiddet döngüsünün içinde buldu kendini. İsrail'in Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki işgaline karşı intifada tırmanıyordu.
Çevresindeki koalisyon çökerken, Barak 10 Aralık'ta istifa etti. Halktan krizle mücadele konusunda yeni bir yetki istediğini söylüyordu. Ama 6 Şubat'taki seçimleri Ariel Şaron kazandı. İsrailli seçmen 90'lı yıllar boyunca süren''barış için toprak'' formüllerine arkasını dönmüştü. İsrail'in "Filistinli sorunu"na daha katı bir yaklaşımı savunuyorlardı artık.
Şaron, Filistinli militanlara karşı suikastlar, hava saldırıları ve Filistin idaresindeki topraklara düzenlenen baskınların ağır bastığı politikasını daha da şiddetlendirirken, can kaybı yükseliyordu. Filistinli militanlar ise İsrail şehirlerinde intihar eylemleri gerçekleştirdi.
ABD şiddet olaylarını durdurmak için uluslararası çabalara önderlik etti. Ayaklanmaya ilişkin uluslararası soruşturmayı, Amerikalı eski Senatör George Mitchell başkanlığındaki heyet yürüttü. CIA'nın eski DirektörüGeorge Tenet ise ateşkesin nasıl uygulanabileceğine dair yaptığı görüşmeler sonunda bir öneri hazırladı. Ama bu girişimler döngüyü kıramadı. | Yukarı
2002 - Batı Şeria yeniden işgal altında
 
Birkaç dalga halinde gelen intihar saldırıları ardından, İsrail önce mart sonra da haziran aylarında Batı Şeria'nın neredeyse tamamını işgal etti. 2002 yılının büyük bir bölümünde Filistin kentleri sık sık baskına uğradı, birbirleriyle bağlantısı kesildi, kuşatıldı ya da uzun süreler sokağa çıkma yasağı altında kaldı.
Nisan ayında İsrail güçleri Batı Şeria'nın kuzeyindeki Cenin mülteci kampına girip bölgeyi ele geçirdi. Filistinliler, burada bir katliam yapıldığını iddia ettiler. Kendisi de ağır kayıp veren İsrail ordusu ise örgütlü bir direniş ile karşılaştığını belirterek burada sadece 52 Filistinlinin öldüğü konusunda ısrar etti.
Birleşmiş Milletler'in bu konuda hazırladığı bir rapor, "sivilleri tehlikeyle karşı karşıya bırakan şiddet olayları" dolayısıyla her iki tarafı da suçladı ama ortada bir katliam olmadığı sonucuna ulaştı. Uluslararası Af Örgütüise İsrail ordusunun Batı Şeria'da Cenin ve Nablus'a düzenlediği operasyonlarda savaş suçu işlediği hükmüne vardı.
Dikkatlerin odaklandığı bir diğer merkez de Beytüllahim oldu. Beytüllahim'deki Mîlad Kilisesi'nde 5 hafta boyunca devam eden kuşatma, mayıs ayında, kiliseye sığınmış olan çok sayıda Filistinli arasındaki 13 militanın sürgüne gönderilmesiyle sona erdi.
İsrailli yetkililer 2002 yılı boyunca Gazze Şeridi ve Batı Şeria'da düzenlenen operasyonların amacının Filistinlilerin terör altyapısını yıkmak olduğunu kaydediyordu.
Ancak hızı kesilmiş de olsa intihar saldırıları yıl boyu devam etti.
Üst üste iki yıldır barış süreci durma noktasına gelmişti. Birleşmiş Milletler, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Avrupa Birliği'nden oluşan, "Dörtlü" Orta Doğu'da çözüme yönelik bir 'yol haritası' ile süreci yeniden canlandırmaya çalıştı. 
2003 - Bush'un Ortadoğu politikası
Yol haritasının yayımlanması, içeriği üzerinde 2002 yılı boyunca devam eden pazarlıklar dolayısıyla gecikti. Belge ancak 2003 yılı nisanında Amerika öncülüğünde Irak'a düzenlenen operasyon sonrasında yayımlandı. Belgenin yayımlanmasına kadar da tüm diplomatik girişimler askıda kaldı.
2003 Haziran'ında Amerika Birleşik Devletleri Başkanı George W. Bush,Ortadoğu konusundaki siyasetini uzun süredir beklenen bir konuşmayla açıkladı.
Bush konuşmasında Filistinlilere 'teröre taviz vermeyen' bir lider belirlemeleri çağrısında bulundu.
Filistinli militan grupların yoğun müzakereler ardından haziran ayında ilan ettiği ateşkes ise ancak 7 hafta süreyle geçerli oldu. 
2004 - Arafat'ın ölümü
İsrail'in hava saldırıları ve Filistinli militanların intihar saldırılarının yaşandığı bir yıl oldu. İsrail'in mart ve nisan aylarında Hamas'ın ruhani lideri Şeyh Ahmet Yasin'le örgütün önde gelen isimlerinden Abdülazizi el Rantisi'yi öldürmesi Filistinliler arasında büyük tepkiye neden oldu.
İsrail Başbakanı Ariel Şaron, Gazze'den yerleşimcileri ve askerleri çekme planını açıkladı.
Aynı yıl içinde İsrail Yüksek Mahkemesi, duvarın güzergahının değiştirilmesi gerektiğine hükmetti.
Temmuz ayında da Lahey Adalet Divanı duvarı yaşadışı ilan etti. Ancak İsrail bu kararlara rağmen duvar inşaasını sürdürdü.
Ekim ayının sonlarında rahatsızlanan Filistin lideri Yaser Arafat, 11 Kasım'da tedavi için götürüldüğü Fransa'da hayatını kaybetti.
Mahmud Abbas, Filistin Kurtuluş Örgütü liderliğine getirildi. 
2005 - Gazze'den çekilme
Ocak ayında Filistin'de yapılan seçimler sonunda Mahmud Abbas özerk yönetimin başkanlığına getirildi.
Ariel Şaron ise, Gazze'den çekilme planı için hükümetinden onay aldı ve plan ağustos ayı sonunda yaşama geçirildi. Gazze'de bulunan yerleşimciler zorla bölgeden uzaklaştırıldı. 
2006 - Hamas'ın zaferi
Ocak ayı başında beyin kanaması geçirerek komaya giren Ariel Şaron'un yerine gelen Ehud Olmert, Kadima adlı yeni bir parti kurdu.
Kadima, seçimler sonunda merkez sol İşçi Partisi ve aşırı Ortadoks Şas Partisi'yle koalisyon oluşturdu.
İlk başta güçlü bir kamuoyu desteğine sahip olan Olmert, Hizbullah'ın iki askeri kaçırması ardından temmuz ayında Lübnan'a savaş açtı ve Beyrut'un da aralarında bulunduğu bazı kentleri bombaladı.
Sonunda ilan edilen ateşkesin ardından Olmert, askerleri kurtarmayı başaramadığı ve savaşı yönetme biçimi nedeniyle ağır şekilde eleştirildi.
Filistin'de ise, ocak ayında düzenlenen seçimlerden Hamas ezici zaferle çıktı ve tek başına hükümet kurdu.
Ancak İsrail'in varolma hakkını tanıması ve şiddeti reddetmesi için baskı altında kalan Hamas'a yönelik uluslararası ambargo uygulandı.
Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği, Hamas'ı gerekçe göstererek, Filistin'e mali yardımları durdurunca, Hamas hükümeti kamu çalışanlarının maaşlarını bile ödeyemez hale geldi.
Hamas'la El Fetih arasında tırmanan gerilim çatışmalara dönüştü; bu çatışmalar kimi gözlemcilere göre, Filistin'i bir iç savaşın eşiğine getirdi.
Geçen yılın mayıs ayında, tarafların üzerinde uzlaşabileceği bir siyasi zemin olması için İsrail cezaevlerinde bulunan önde gelen El Fetih ve Hamas'lı isimler, "cezaevi belgesi" olarak anılan bir bildirge hazırlamıştı.
Direnişin 1967'de işgal edilen topraklarla sınırlı tutulmasını ve İsrail'in üstü kapalı olarak tanınmasını öngören bildirgenin başta yarattığı heyecana rağmen, bu belge de anlaşmazlıkları gidermeye yetmedi.
Hamas'ın belgenin bazı noktaları üzerindeki itirazları karşısında Filistin lideri Mahmud Abbas, konuyu referanduma götüreceğini ilan etti.
Bu amaçla Hamas'a tanınan süreler tekrar tekrar uzatıldı, referandum kozu yerini erken genel seçime gitme tehdidine bıraktı, ancak Abbas bu adımları hayata geçirme aşamasına gelmedi. 
2007
"İç savaş" endişeleri nedeniyle devreye giren Suudi Arabistan'ın aracılığıyla Mekke'de bir araya gelen Filistinli rakip gruplar Hamas ve El Fetih'in ulusal birlik hükümeti kurulması üzerinde anlaşmaya vardı.
Ancak İsmail Hanya başkanlığındaki hükümetin ömrü uzun olmadı. El Fetih'le Hamas arasında yaşanan çatışmalar sonunda, haziran ayında Hamas Gazze'nin kontrolünü ele geçirdi. Abbas hükümeti azletti. Hamas kontrolü altındaki Gazze'de hükümet kurdu, Mahmud Abbas ise, Selam Feyyadbaşkanlığında yalnızca Batı Şeria'yı kontrol edebilen bir hükümet kurdu.
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı George Bush, temmuz ayı ortasında İsraillilerle Filistinliler arasında barış görüşmelerinin yeniden başlatılmasını tartışmak üzere uluslararası bir toplantı yapılması çağrısında bulundu.
Filistin ile İsrail tarafları "konferansın sonuç bildirgesi" konusunda uzlaşmakta zorlanınca toplantının yapılacağı yer ve tarihin açıklanması son dakikaya kaldı. Amerikalı yetkililer, kasım ayı ortasında konferansın 27 Kasım'da Annapolis kentinde düzenleneceğini açıkladı. 
Bu tarihten sonra da olaylar devam edip gitti.Bugün yaşananlar ne başlangıç ne de son olacaktır.