7 Eylül 2015 Pazartesi

AHLAK

AHLAK (sözlükten):  Bir toplum içinde kişilerin topluma dayalı benimsedikleri, uymak zorunda bulundukları/hissettikleri davranış biçimleri ve kuralları; aktöre/töre, moral, etik.
Felsefi tanımı: AHLAK: Toplumsal aklın da etkisiyle bireysel aklın ve vicdanın davranışları.

Bazı filozoflar da ahlakı "MUTLULUK" diye tanımlar.
Din, ırk farkı gözetmeksizin kendisinin ve insanların mutluluğunu arayan, hak, hukuk, adalet, eşitlik kavramlarına dayalı diğerlerinin mutluluğundan mutlu olma..
Ahlak bu işte.. Bizde olmayan..

Devam;
 "Ahlakın temelinde doğa, bilgi, insana saygı vardır." 
"Bilim her türlü kötülüğün/ahlaksızlığın karşıtıdır."
Doğanın yapısı ahlaklıdır. Hayvanlar, bitkiler, sular, topraklar ahlaksız değillerdir. Doğuştan insanlar da.

Ahlaka yönetsel, özellikle dinsel boyut verildiği zaman iktidar/tek adam, tanrı, kitap, peygamber, cemaat/tarikat lideri, ulema buyruğuna dönüşeceği için bireysel akıl, vicdan ve de kişilik yani bilimsel/felsefi ahlak tanım yok olur.

Bu nedenle
Ne kadar din, 
Ne kadar ulus,
Ne kadar küçük toplum (kabile, aşiret vb), 
Ne kadar aile,  BİREY VARSA O KADAR FARKLI AHLAK ANLAYIŞI VARDIR.
 Bunlardan ahlaka uygun diyenlerin diğerlerinde ahlaksızlık olarak nitelendirilmeleri çok sık rastlanan bir durumdur.




Bu ahlak ahlaksızlarının karakterleri, 
Yalan, iftira, öfke, fitne, dedikodu, kin, iki yüzlülük, sözünde durmamak, kulluk...
kul hakkı yemek,
haksız kazanç, vergi kaçırmak, insana, mala, çevreye, görevlerine, hakka, hukuka, yasalara, insan haklarına.. saygılı davranmamak.
başkasının malını gasbetmek, 
rüşvet almak/vermek,
Cinsel tecavüz,
Şiddet kullanmak,
Toplumsal huzursuzluğa, bozgunculuğa neden olmak;
Dini, kişisel yarar ve gösteriş için kullanmak,
yukarıdakileri kamusal güç kullanarak yapmak, Devlet görevini* kişisel inanç ve yarar doğrultusunda kullanmak.
*Bütçe tahsisinde, ihalelerde, tayinlerde, tarafsız, herkese eşit davranmak yerine  kişisel/partisel yarar gözetmek.


Kuran'a   göre en büyük günah kul hakkı yemektir.
Ve bizim yetkililerin her gün yaptığı bazıları:
insanlar arasında fitne çıkarmak (el Bakara 2/217); 
ana-babaya isyan etmek (İsra,17/23),
akrabaya miras hakkını vermemek (en-Nisa, 4/7, 13; İsra, 17/26);
malı gereksiz yere israf etmek (İsra, 17/27);
zina yapmak (İsra 17/32; en-Nisa, 4/15-16);
Haksız yere yetim malı yemek. (Nisa, 4/10);
haksız yere adam öldürmek (İsra, 17/33);
ölçü ve tartıyı tam yapmamak (İsra, 17/35);
kibirlenmek (İsra, 17/37);
iffetli kadına zina isnat etmek (en-Nisa, 4/23);
yalan; insanları diliyle çekiştirmek; kaş göz hareketleriyle alay etmek (Hümeze, 104/1 ).
Bütün büyük günahlardır.

Yasal çerçevede ve işini iyi yapanları görevden alarak onları ve devleti zarara uğratmak da hep kullar hakkı yemektir.


5 Eylül 2015 Cumartesi

Muzaffer Dönmez: Mısır Hükümdarı (Firavunu) Akhenaton'un (Amenofis'...

Muzaffer Dönmez: Mısır Hükümdarı (Firavunu) Akhenaton'un (Amenofis'...: "Tanrı uludur, birdir, tektir Ondan başkası yoktur Bir tanedir O'dur her varlığı yaratan...." Bu ezan değil. Mısır fir...

Mısır Hükümdarı (Firavunu) Akhenaton'un (Amenofis'in) Yazdığı Bir Şiir-Tek Tanrı'ya İnanan Firavun ve Amin Kelimesi...


"Tanrı uludur, birdir, tektir
Ondan başkası yoktur
Bir tanedir
O'dur her varlığı yaratan...."

Bu ezan değil. Mısır firavunu Amenofis'in yazdığı bir şiir.
Şiir şöyle devam ediyor:
"Bir ruhtur Tanrı, görünmeyen bir ruh...
Ta başlangıçta vardı Tanrı,
Tek varlıktı o.
Hiç bir şey yokken o vardı.
Her şeyi o yarattı
Ezelden beri süregelen varlığı,
Ebediyete kadar sürecek,
Gizlidir Tanrı, kimse görmemiştir onu.
İnsanlara ve yarattıklarına sır kalır her zaman."
Tek tanrılı dinlerin gerçek kurucusu Amenofis, her duanın sonunda kendi adının söylenmesini emretmiş: 'Amen!.'
Önce Tevrat'a oradan Hıristiyanlığa, onlardan da İslamiyete sirayet eden 'amin' de oradan.
Yani "Amen" kelimesi eski Mısır dili olan Koptça. (Kıpti kelimesi de ordan gelir..) ve o devirde kıtlık nedeniyle Mısır'a göç etmiş olan Yahudiler de o zamanki Mısır geleneğine uyarak böyle söylemeye başladılar.
Anlaşıldığı kadarı ile Yahudileri Mısır'dan çıkaran Hz. Musa bu geleneğe dokunmamış ve bu gelenek Yahudilikten sonra Müslümanlıkta da iyice kök salmış.
Gariptir ki,  hem Yahudi ve Hıristiyanlar hem de Müslümanlar günde birçok kere nefret ettikleri Firavunun adını anmaktalar...