29 Eylül 2014 Pazartesi
SAHİBİ BELLİ OLMAYAN SÖZLER !..
Kadınlar ikiye falan ayrılmazlar, birleşip alışverişe giderler
Biraz insan ol diyeceğim ama, seni de zor durumda bırakmak istemiyorum..
Google arama motoruna 'Kusur' yazdım, 'Önce kendinde ara!' dedi, yakında
küfür eder bu google
Öpüşürken gözleri kapatmanın manası "ben bu işte çok ustayım, bu işi
gözüm kapalı bile yaparım" dır
Herşey başladığı yerde biter.. Ebe tokatı nereye atıyorsa , imam pamuğu
oraya tıkar......Hayat.......
Yufka yüreğini herkese açarsan, kol böreği olarak sana döner...
Seks aşka demiş ki; ''sen bi ömürsün, bi öperim ölürsün.'
Bisiklet sürmek gibidir aşk, düşe-kalka öğrenirsin, öğrendiğinde denediğin
ilk şey:"ellerini" bırakmak olur
Erkekler, bir kız "üşüdüm" dediğinde: sarılanlar, ceketini verenler ve "ben
de" diyen gerizekalılar olmak üzere üçe ayrılır.
Kızlar mezar gibidir, giren çıkmaz...erkekler bakkal gibidir giren çıkan belli
olmaz
Dinde zorlama yoktur, herkes özgürdür elbette.. İsteyen dünyada pişer,
isteyen ahirette !!
''İnsanlara verdiğim değerin fazlalığı; piyasayı bilmediğimden
değil, ''CÖMERTLİĞİMDENDİR''
Karşımdakinin karakteri oturmadan, ben ayağa kalkmam!.
Impossible imkansız demekse, possible kansız demektir. işte o kadar!
Birazcık tuz etkisi yaratmalı insan birinin hayatında.. Hani yaraya basıp acı
vereninden değil, yemeğe katılıp tat vereninden
Düşenin dostu olmaz der kimileri. Sanki ayakta olanın dostu çokmuş gibi...
26 Eylül 2014 Cuma
RİSK SERMAYESİ
Teknoloji firmaları, özellikle Internet şirketleri ile adini
duymaya başladığımız risk sermayesi aslında geçmişi daha eskilere uzanan bir
yatırım sekli. Risk sermayesi, genellikle kurulmamış veya kurulusunun ilk
aşamalarında olan islere veya şirketlere yatırımları öngörür. Is kurulma
aşamasında gereken yatırım ihtiyacı için bankalardan alınan kredilerden farkı
ise risk sermayesinin paranın dışında birçok diğer ögeyi de çatısı altında
bulundurmasıdır. Bu yapı içerisinde uzun dönemde getirisi diğer yatırım
modellerine göre oldukça fazla olmasına rağmen beraberinde daha fazla da risk
getirmekte olduğu bilinen bir gerçek. Internet'in hayatımıza girmesinden önce
var olan eski ekonomi yapıları içerisinde dünyada risk sermayesi, köklü, elit
bir gruba üye, geniş finansal güce sahip, büyük yatırım şirketleri tarafından
verilmekte idi. Türkiye'de ise bu yapı içerisinde risk sermayesi veren bir
yatırım şirketi yoktu.
Son yıllar içerisinde Internet'in hayatımızda meydana
getirmeye başladığı değişiklikler, yatırım piyasalarının da dikkatini çekmeye
başladı. Yeni ekonominin hızla kurallarını oluşturduğunu fark eden yatırım
şirketleri, hızlı adımlar ile Internet ve teknoloji şirketlerine yatırım
yapmaya başladılar.
Günümüzde gelişen bu yeni yatırım modelinin en önemli
özelliği ise hızlı bir şekilde hareket edilmesini gerektirmesi. Eski yatırım
şirketlerinin, yatırım yapılacak planlara karar vermesi ve harekete geçmesi
için gecen zaman Internet dünyasının hızı ile kıyaslandığında oldukça yavaş
kalmakta. Yeni ekonomi içinde ortaya çıkan yeni is modelleri ve sayıları binler
ile ifade edilmeye başlanan is planları söz konusu olduğunda var olan klasik risk
sermayesi şirketlerinin kaynaklarının yetersiz kaldığı görüldü. Artan yatırım
taleplerini karşılamak ve ortaya çıkan is fırsatlarından yararlanabilmek için,
yeni bir yaklaşım ve kültür ile isleyen risk sermayesi şirketlerinin sayıları
hızla artmaya başladı.
Bu şirketlerin yani sıra, kurumsal yapıya sahip olmayan
kişiler bazında oluşan yeni bir yatırımcı kavramı da doğdu. Yurtdışında
"Melek" (Angel) adi verilen kişisel yatırımcılar ortaya çıktı. Risk
sermayesi şirketlerinin sahip olduğu kurumsal yapının dışında daha hızlı
hareket edebilen, danışmanlık ve vizyon sağlayıcı rolleri de üstlenebilen
"Melek"ler genelde daha başlangıç aşamasında olan ve ilk yatırım
sermaye ihtiyacı daha düşük olan projeler ile ilgilenmekteler. Türkiye de de bu
şekilde çalışan pek çok grup var.
Risk sermayesi şirketlerinin misyonları arasında finansman
sağlamanın dışında çok fazla görevleri bulunduğunu az önce belirtmiştik. Simdi
risk sermayesi veren şirketlerin sizin için yapması gerekenlere bir bakalım:
Risk sermayesi çatısı altında yatırım yapılan şirketlerde, is
planlarının fikir aşamasında veya çok başlangıç evresinde olmasından ve bu
planı hayata geçirecek olan girişimcilerde genellikle organizasyon, isletme ve
yönetim tecrübelerinin yetersiz olmasından dolayı risk sermayesi şirketleri
genç girişimcilere, profesyonel yönetim danışmanlığı, stratejik beraberliklerin
kurulması, tanıtım ve pazarlama konularında danışmanlık ve kuluçkalama tabir
edilen, şirketin ayağa kalkmasına kadar gecen donem için gereken tüm
operasyonel desteği sağlamakta. Sağlanan bu destek hizmetlerini projeye
Sağlanan ek değerler olarak değil, risk sermayesi şirketlerinin yatırımlarını
koruması için yerine getirmesi gereken şartlar olarak görmek gerekmekte.
Türkiye'de de yavaş yavaş oluşturulan risk sermayesi fonları
ve teknoloji firmalarına risk sermayesi modeli ile yatırım yapmanın önemini
kavrayan büyük gruplar tarafından ilgi her gecen gün daha çok artmakta.
Finansal olarak ihtiyaçlar belli bir yere kadar karşılansa
dahi, hızlı hareket edilmesi ve yeni bir Internet şirketinin yukarıda
bahsettiğimiz operasyona yönelik ihtiyaçlarının karşılanması anlamında şimdilik
yavaş kalınmakta. Bu nedenle fikir aşamasında veya ilk adımlarında olan is
planlarına su anda Türkiye'de destek verilmese de, kendi çabaları ile belli bir
noktaya gelmiş, ayağa kalkmaya başlayan şirketlere yatırım yapılmakta. Bunun
sonucu olarak da Dünya genelinde Türkiye'nin gururu olabilecek fikirler ve is
planlarının değerlendirilemeden yok olması gündeme gelmekte. Zaman içerisinde
bu oluşumun da, doğru yönlendirmeler ve anlayışlar ile iyi yönde değişeceğine
inanıyoruz. Tek şart, bu değişimin yeni ekonominin en önemli kuralı olan
"hızlı" bir şekilde gerçekleşmesi.
Türkiye de bu konu da her gün bir gelişme oluyor
diyebilirsiniz.Ancak,rakamlara bakıldığında hala yolun başında olunduğu açık
şekilde görülmekte…
24 Eylül 2014 Çarşamba
16BİN YILDANBERİ GÜNÜMÜZE KADAR KESİKSİZ KONUŞULAN TÜRKÇEMİZ HAKKINDA BİR ÖNERİ
Çok
zengin, çok yönlü ve çeşitli güzelliklere sahip Türkçemizin bu zenginliği
· Balkanlar
· Avrasya
· Orta Asya
· Sibirya ve
· Doğu Asya,
taaa... Japonya’ya kadar uzanan alanda
Asya kıt’ası dışında
· Sibirya’dan , Ot-Oğ’a
(antik Mısır), Avrupa, Amerika, Kanada hattâ
· Avustralya’da Kimberley mağarasına kadar
yayılmış,
binlerce
ve binlerce yıl konuşulmuş, yoğrulmuş, işlenmiş, genişlemiş, zenginleşmiş
olmasından gelir.
Herşeyin
üstünde
· tarihin ilk
dönemlerinde gittiği yerlerde
· DİP kültürü
oluşturmuş, başka örneği olmayan bir dildir:
Ve bu
yeryüzünde 16bin
yıldanberi konuşulan ilk dildir.
41
çeşitli Türkçeden oluşmuştur; Oral dağlarında Şölgentaş mağarasında doğmuş
olduğunu Kâzım Mirşan bulmuştur,
tarihi
Karbon14 testiyle Sovyet araştırmacı Şliyenski tarafından 14 bin olarak tespit
edilmiş (K.M), ayni tarih Fransız araştırmacıları tarafında da doğrulanmıştır
(Archéologia 311/ 1995)
Düşününüz
ki, Sovyet Rusya araştırmacıları ve Fransız kaynaklarının tespit ettikleri
tarih olan
· 14binde tarihe
diliyle ayak basan Türk kişileri dillerini günümüze kadar yukarıda
sıraladığımız çok geniş coğrafya içinde konuşmuşlar
· bugün anlamakta zorluk çektiğimiz Ön-Türkçeden günümüz
Türkçesine kadar
· bu dili, bu dilleri
işlemişler ve Türkçe
· binlerce yılı M.Ö.
14.000 + M.S. 2.000’i aşarak günümüze kadar
· 16.000 yaşamıştır ve
yoluna devam etmektedir.
Bu
41 Türkçe içinde konuştuğumuz Anadolu
Türkçesi, OĞUZ TÜRKÇESİ kaynaklardan çok
uzağa düştüğünden, Anadolu denen köprü üstünde dört yönden gelen ve giden
kavimlerden bir şeyler alan ve veren bizim konuştuğumuz Türkçe çok zarif
olmasına rağmen Orta Asya’dan, Anayurt’tan adetâ kopmuş gibidir. Bu Türkçemiz
üç seviyeli Analizlerler sonucu ,
·
Önce
Anadolu yerel dilleri “ağızlar”da araştırmalar yaparak
·
İkinci
seviyede Ön-Türk Kültürünü bünyesinde
yaşatmış ve Türkçeyi Osmanlıca karşısında korumuş olan Alevî
topluluklarında araştırmalara devam ederek
·
Orta
Asya kökenlerine erişebilmektedir.
· Osmanlıca ise, yapay
bir dildir; Türkçenin gelişmesinden değil, halifeliğin Yavuz Sultan’la
Arabistan’dan alınıp getirilmesiyle, Arapça ve Acemce kelimelerin Türkçe tümce
üzerine yapıştırılmasından oluşmuştur.
· Okuyup, konuşup yazmak için Arapça Acemce
bilmek gerekir. Bu nedenle, Halk bu dili öğrenmekte zorluk çekmiş, cahil kalmış,
Halk ile Saray birbirinden kopmuş, bu da
Osmanlı İmparatorluğu’nun çökme nedenlerinden birini oluşturmuştur.
· Osmanlıca’nın en
büyük zararı, Orta Asya’nın Arap işgâli ile Arapça öğrenmek mecburiyeti sonucu,
Türkçemizin yaklaşık
· 30bin kadar kelime ile M.S. 708’lerde kalmış
olmasıdır.
Bugün Türkçemizi zayıf bulanlar bu acı
gerçeği bilmemektedirler ve suçu Türk Kültüründe bulmaktadırlar; Ön-Türk
Kültürünün önemini hâlâ faketmemiş,farketmek istememiş ve de bu konuda
kemikleşmiş akademisyenlerimizin sayesinde!..
Türkçede,
yukarıda sıraladığımız coğrafya içinde yaşadıkları coğrafyaya göre ayrı ayrı ve
çeşitli kavramlar ve kelimeler doğacaktır. Örneğin :
· Dağlık Azerbaycan
topraklarında yaşayan ve şartlanan Azerî kişi,
· Dünyanın en korkunç
çöllerinin bulunduğu ortamdaki Kazak kişisi,
· Çine komşu olan Uygur
kişisi,
· Sibirya’da buzlar
arasında yaşayan Yakut kişisinin kelime dağarcıkları çok yönlü, çok çeşitli
kavramlar ve bu kavramları ifadelendiren
kelime zenginliği ortadadır.
39 Orta Asya Türkçesinden Yakutça kuzeyde
buzlar arasında sanki buz dolabına konmuş gibi saflığını, doğallığını en çok korumuş olan Türkçedir. Rus işgalînde
bazı yabancı kelimeler bünyesine girmiştir, ama O daima en saf Türkçe olma
niteliğini korumuştur.
Başvurulacak ilk dildir.
· İkinci kaynak dil,
KIRGIZCA’dır. Altayların eteklerinde dışarıya teması nispeten az olmuştur.
Saymalıtaş da Kırgızistan’da bulunmaktadır.
Bu
zenginlik içinde olan Türkçeyi büyük bir cehalet ve Avrupa aşağılık duygusuyla
kenara atmak, hatta hor görmek nasıl açıklanabilir!
Bu genel çizgilerle
yaptığımız açıklamalardan sonra esas
konuya, önerimize gelelim:
İmam
Hatip Okullarında öğrenciler okul içinde sadece Arapça konuşacaklarmış. Örnek
olarak, yabancı dille öğretim yapan okullarda
öğrencinin okul içinde o yabancı dili konuşması mecburiyeti alınmış…
Bu
yabancı Batı dillerine İmek, Olmak,
Etmek fiillerini vermiş olan Türkçemiz’e, ayni sistemle, Orta Asya
Türkçelerinden bazıları için okullar açılıp o okullarda, seçilen Orta Asya
Türkçelerini öğrenciler konuşmalıdırlar.
· İlk dil olan YAKUTÇA
için YAKUT DİL ve KÜLTÜRÜ okulu açılabilir ve öğrenci verilen model üzerine
okulda sadece YAKUTÇA konuşur.
· İkinci bir dil
olarak, gene eskilik ve saflık bakımından ikinci sıralarda olan KIRGIZCA ve
Kırgız Kültürü için bu sistem düşünülebilir, düşünülmelidir.
· Bir öteki dil ise,
Kazakçadır. Bu dili öğrenenler Etrüskçeyi çok kolayca çözebilirler. Buradan
Batı kültürünü geniş bir şekilde etkisi altına almış olan Etrüskçe ile daha
derinlere gidilerek saklı olan büyük gerçekler ortaya çıkarılabilir.
Politika
gereği, bu Türkçe dil okulları resmen açılmayacaktır. Ama gençlerimiz,
kendiliğinden, büyük şehirlerde bulunan Yakut, Kırgız, Kazak derneklerinden
istifade edebilirler.
Bazı
özel okullarda iki yabancı dil mecburiyeti vardır:
Almanca,
İngilizce ve Fransızca.
İki
yabancı dil yerine
· Orta Asya Türkçelerinden biri mecburi ikinci dil olarak
konulmalıdır.
Batı, liselerinde, dillerinin kökeninde olan Latince ve eski Yunancayı okutmaktadır. Akademisyenler , O dillerin kökeninde Orta Asya dllerinin olduğunu bilmeden, akademik seviyesinde araştırmalara- kendi deyimleriyle- rağbet etmeden susmayı yeğliyorlar.
Batı, liselerinde, dillerinin kökeninde olan Latince ve eski Yunancayı okutmaktadır. Akademisyenler , O dillerin kökeninde Orta Asya dllerinin olduğunu bilmeden, akademik seviyesinde araştırmalara- kendi deyimleriyle- rağbet etmeden susmayı yeğliyorlar.
· Ve sonuçta 39 dilin
ne muazzam bir kültür ve tarih hazinesi olduğuna kulak asmadan?!
Kâzım
Mirşan Orta Asya Türkçelerinden
1.
Qazakça
2.
Tatarca
3.
Tarancaçça
(Uygurca)
4.
Kırgızca
5.
Kaşgarca
6.
Tümenlikçe
7.
Azerîce
VE
8.
Oğuzca
9.
Osmanlıca’ya
dayanarak araştırmalarını yapmaktadır.
Mirşan
bu dil bilgisiyle büyük bir Ön-Türk uygarlığını, Evrensel uygarlıkların kökenini
bulmuş, Türk ve Dünya Tarihi’nin yeniden yazılması gerçeğini ortaya
çıkarmıştır.
Gençlerin
ümit ettiğimiz çalışmalarıyla daha pek çok bilgiler, Ön- Kültürünün bilinmeyen yanları su yüzüne
çıkacaktır.
Yeter
ki şu Avrupa aşağılık duygusunu sırtımızdan atalım, Atatürk’ün şu özlü sözünü
içselleştirelim ve büyük geçmişimize sahip çıkalım:
“Türk çocuğu,atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için
kendinde kuvvet bulacaktır”.
Halûk
Tarcan (CNRS- Paris)
22 Eylül 2014 Pazartesi
HAYATA YÖNELİK DERSLER 4.
4.Hikaye…
BRANDA
Bir mafya babası evli bir kadınla ilişki kurmuş. Bir gece kocası yok
diye kadının evine gitmeye karar vermiş ve adamlarına "Ben içeri
girdikten sonra hemen büyük bir branda ayarlayın ve pencerenin hemen
altına dört ucundan gerin" demiş. Sonra da ne yapacaklarının talimatını
vermiş: "Kadının kocası gelirse kapıyı bir kere çaldırın, ben aşağıya
atlayacağım, yakalanıp karizmayı çizdirmeyelim... Tamam mı?" Adamları,
"Başüstüne patron" demişler. Mafya babası kadının evine girmiş, tam
yatağa uzandığı anda evin kapısı çalınca bizimki kendini tereddütsüz
pencereden donla 4. kattan aşağı fırlatmış. Kadın üzerine alelacele bir
şey alıp kapıyı açmış ki karşısında patronun
adamlarından biri...
"Yenge" demiş adam mahcup bir şekilde önüne bakarak,
"Patrona söyle branda bulamadık!"
4. Hikayeden çıkartılacak ders :
"EKİBİNİ BECERİKLİ VEDE ÇÖZÜM ÜRETEBİLEN BİLGİLİ İNSANLARDAN KURACAKSIN"
BRANDA
Bir mafya babası evli bir kadınla ilişki kurmuş. Bir gece kocası yok
diye kadının evine gitmeye karar vermiş ve adamlarına "Ben içeri
girdikten sonra hemen büyük bir branda ayarlayın ve pencerenin hemen
altına dört ucundan gerin" demiş. Sonra da ne yapacaklarının talimatını
vermiş: "Kadının kocası gelirse kapıyı bir kere çaldırın, ben aşağıya
atlayacağım, yakalanıp karizmayı çizdirmeyelim... Tamam mı?" Adamları,
"Başüstüne patron" demişler. Mafya babası kadının evine girmiş, tam
yatağa uzandığı anda evin kapısı çalınca bizimki kendini tereddütsüz
pencereden donla 4. kattan aşağı fırlatmış. Kadın üzerine alelacele bir
şey alıp kapıyı açmış ki karşısında patronun
adamlarından biri...
"Yenge" demiş adam mahcup bir şekilde önüne bakarak,
"Patrona söyle branda bulamadık!"
4. Hikayeden çıkartılacak ders :
"EKİBİNİ BECERİKLİ VEDE ÇÖZÜM ÜRETEBİLEN BİLGİLİ İNSANLARDAN KURACAKSIN"
HAYATA YÖNELİK DERSLER 3.
3.Hikaye…
Pazarlamacı, şef sekreter ve personel müdürü bir öğlen paydosunda
lokantaya doğru yürümektedirler. Parktaki banklardan birinin üzerinde
sihirli bir
lamba bulurlar. Lambayı ovarlar ve gerçekten de lambadan cin
çıkar."Aslında kişiye 3 dilek hakkı veriyorum ama sizler üç kişi
olduğunuz için hepinizin birer dileğini gerçek yapacağım" der cin. Şef
sekreter arsızca atılarak "önce ben" diyerek sıranın önüne yerleşir.
"Bahamalarda, muhteşem bir sahilde tatil yapmak istiyorum. Tatilim hiç
bitmesin ve hiçbir dert hayatıma girmesin" diye dileğini ifade eder.
Ve hoop, ortadan kaybolur.
Şimdi de pazarlamacı atılır ve "şimdi sıra bende" der.
"Hayallerimdeki kadınla Tahiti sahillerinde Pina Colada içmek
istiyorum" der ve hoop, o da ortadan kaybolur.
"Şimdi sıra sende" der cin Personel Müdürüne. "bu iki salağı öğleden
sonra işlerinin başında görmek istiyorum" der personel müdürü.
3. Hikayeden çıkartılacak ders :
Üstünüz olan birinin her zaman için önce konuşmasına izin verin.
Pazarlamacı, şef sekreter ve personel müdürü bir öğlen paydosunda
lokantaya doğru yürümektedirler. Parktaki banklardan birinin üzerinde
sihirli bir
lamba bulurlar. Lambayı ovarlar ve gerçekten de lambadan cin
çıkar."Aslında kişiye 3 dilek hakkı veriyorum ama sizler üç kişi
olduğunuz için hepinizin birer dileğini gerçek yapacağım" der cin. Şef
sekreter arsızca atılarak "önce ben" diyerek sıranın önüne yerleşir.
"Bahamalarda, muhteşem bir sahilde tatil yapmak istiyorum. Tatilim hiç
bitmesin ve hiçbir dert hayatıma girmesin" diye dileğini ifade eder.
Ve hoop, ortadan kaybolur.
Şimdi de pazarlamacı atılır ve "şimdi sıra bende" der.
"Hayallerimdeki kadınla Tahiti sahillerinde Pina Colada içmek
istiyorum" der ve hoop, o da ortadan kaybolur.
"Şimdi sıra sende" der cin Personel Müdürüne. "bu iki salağı öğleden
sonra işlerinin başında görmek istiyorum" der personel müdürü.
3. Hikayeden çıkartılacak ders :
Üstünüz olan birinin her zaman için önce konuşmasına izin verin.
HAYATA YÖNELİK DERSLER 2.
2.Hikaye…
Aracının direksiyonuna geçip kiliseye gitmek üzere yola koyulan rahip
yolda yürümekte olan bir rahibeye rastlar. Aracını durdurur ve kiliseye
kadar onunla gelmek isteyip istemediğini sorar. Kadın arabaya biner ve
bacak bacak üstüne attığında bacaklarının güzelliği ortaya çıkar.
Rahibin gözü kayar ve bakayım derken kısa bir süre için aracın
kontrolünü kaybeder. Aracı tekrar kontrol altına aldıktan sonra sağ elini
rahibenin bacağı üstüne koyar. Rahibe ona bakar ve şöyle der : "Rahip,
129. ayeti hatırlıyor musunuz ?"
Utançtan kıpkırmızı olan rahip derhal elini çekerek rahibeye özürlerini
sıralar. Bir müddet sonra aklı tekrar karışır ve rahibenin bacağına
tekrar dokunur vites değiştirme bahanesiyle ve rahibe aynı soru ile
karşılık verir : "Rahip, 129. ayeti hatırlıyor musunuz ?"
Utancından yine kızaran rahip elini çeker ve "af edersin kardeşim
insanoğlu zayıf düşebiliyor" der.
Kiliseye vardıklarında rahibe arabadan iner ve tek kelime söylemeksizin,
ancak çok manalı bir bakış fırlatarak kaybolur.
Rahip aceleyle içeriye koşturur ve bir İncil alarak 129. ayeti açar
okumak için. 129. ayet şöyle demektedir : İleriye gidiniz, daha
yukarlarda arayınız.
Orada güzellikler bulacaksınız.
2. hikayeden çıkartılacak ders :
Görev alanınızla ilgili her zaman bilgili olun, aksi taktirde fırsatları
kaçırabilirsiniz.
Aracının direksiyonuna geçip kiliseye gitmek üzere yola koyulan rahip
yolda yürümekte olan bir rahibeye rastlar. Aracını durdurur ve kiliseye
kadar onunla gelmek isteyip istemediğini sorar. Kadın arabaya biner ve
bacak bacak üstüne attığında bacaklarının güzelliği ortaya çıkar.
Rahibin gözü kayar ve bakayım derken kısa bir süre için aracın
kontrolünü kaybeder. Aracı tekrar kontrol altına aldıktan sonra sağ elini
rahibenin bacağı üstüne koyar. Rahibe ona bakar ve şöyle der : "Rahip,
129. ayeti hatırlıyor musunuz ?"
Utançtan kıpkırmızı olan rahip derhal elini çekerek rahibeye özürlerini
sıralar. Bir müddet sonra aklı tekrar karışır ve rahibenin bacağına
tekrar dokunur vites değiştirme bahanesiyle ve rahibe aynı soru ile
karşılık verir : "Rahip, 129. ayeti hatırlıyor musunuz ?"
Utancından yine kızaran rahip elini çeker ve "af edersin kardeşim
insanoğlu zayıf düşebiliyor" der.
Kiliseye vardıklarında rahibe arabadan iner ve tek kelime söylemeksizin,
ancak çok manalı bir bakış fırlatarak kaybolur.
Rahip aceleyle içeriye koşturur ve bir İncil alarak 129. ayeti açar
okumak için. 129. ayet şöyle demektedir : İleriye gidiniz, daha
yukarlarda arayınız.
Orada güzellikler bulacaksınız.
2. hikayeden çıkartılacak ders :
Görev alanınızla ilgili her zaman bilgili olun, aksi taktirde fırsatları
kaçırabilirsiniz.
HAYATA YÖNELİK DERSLER 1.
1.Hikaye…
Adamın biri tam duşa girmek üzeredir ve karısı da duşunu almış olarak
kabinden çıkmaktadır ki, kapının zili çalar. Kapıya kimin
bakacağıkonusunda ufak bir
tartışma sonrasında kadın pes eder. Üzerine bir havlu alarak merdivenleri
aşağı iner ve kapıyı açar. Gelen eşinin arkadaşı x'tir. Kadın daha
selam veremeden x "havlunuzu üzerinizden yere düşürürseniz size anında
300 Euro veririm" der. Kadın bir müddet tereddüt eder, ancak havlunun
düğümünü açarak havlunun düşmesini sağlar. X ona bakar ve 300 Euro verir
ve söze devam eder:
"Antrede doğabilecek ufak bir tensel yakınlık için size 500 Euro daha
verebilirim, hem de derhal" der.
Önce şaşkın, fakat daha sonra adrenalinin verdiği heyecan ve alacağıpara
ile yapabileceklerinin anlık hayaliyle kısa bir duraksamadan sonra
kabul eder.
Yaşamış olduğu olayın ve kısacık bir süre içerisinde edinmiş olduğu ufak
servetin heyecanıyla merdivenleri yukarı çıkarak banyoya geri döner.
Hala duşta olan eşi ona kimin geldiğini sorar. "Arkadaşın x" diye
cevap verir kadın.
"Çok iyi, ona borç verdiğim 800 Euro'yu getireceğini söylemişti, onu
getirdi o zaman."
1. hikayeden çıkartılacak ders :
Eğer bir ekipte çalışıyorsanız bilgiyi saklamayın, paylaşın.
Kararmekanizmasında belirleyici olabilir. Böylece yanlış anlaşılmaların
ve dışarıya karşı kötü duruma düşmenin önüne geçebilirsiniz.
Adamın biri tam duşa girmek üzeredir ve karısı da duşunu almış olarak
kabinden çıkmaktadır ki, kapının zili çalar. Kapıya kimin
bakacağıkonusunda ufak bir
tartışma sonrasında kadın pes eder. Üzerine bir havlu alarak merdivenleri
aşağı iner ve kapıyı açar. Gelen eşinin arkadaşı x'tir. Kadın daha
selam veremeden x "havlunuzu üzerinizden yere düşürürseniz size anında
300 Euro veririm" der. Kadın bir müddet tereddüt eder, ancak havlunun
düğümünü açarak havlunun düşmesini sağlar. X ona bakar ve 300 Euro verir
ve söze devam eder:
"Antrede doğabilecek ufak bir tensel yakınlık için size 500 Euro daha
verebilirim, hem de derhal" der.
Önce şaşkın, fakat daha sonra adrenalinin verdiği heyecan ve alacağıpara
ile yapabileceklerinin anlık hayaliyle kısa bir duraksamadan sonra
kabul eder.
Yaşamış olduğu olayın ve kısacık bir süre içerisinde edinmiş olduğu ufak
servetin heyecanıyla merdivenleri yukarı çıkarak banyoya geri döner.
Hala duşta olan eşi ona kimin geldiğini sorar. "Arkadaşın x" diye
cevap verir kadın.
"Çok iyi, ona borç verdiğim 800 Euro'yu getireceğini söylemişti, onu
getirdi o zaman."
1. hikayeden çıkartılacak ders :
Eğer bir ekipte çalışıyorsanız bilgiyi saklamayın, paylaşın.
Kararmekanizmasında belirleyici olabilir. Böylece yanlış anlaşılmaların
ve dışarıya karşı kötü duruma düşmenin önüne geçebilirsiniz.
16 Eylül 2014 Salı
Muzaffer Dönmez: Sırada TÜRKİYE Var!..
Muzaffer Dönmez: Sırada TÜRKİYE Var!..: Muzaffer DÖNMEZ E-Posta : muzaffer.donmez@gmail.com Arap Baharı, Fas’tan Irak’a uzanan bölgede yaşanan “böl-parçala-yut” oyunu ası...
Sırada TÜRKİYE Var!..
Arap Baharı, Fas’tan Irak’a uzanan bölgede yaşanan “böl-parçala-yut” oyunu asıl hedefe, yani Türkiye’ye yöneldi.
Güneri Cıvaoğlu’nun 1. Körfez Savaşında Amerikalı yarbaydan dinlediklerini hatırlayalım. Cıvaoğlu yazısında;
((Zihnimde lego parçaları gibi uçuşan eylemler, söylemler, tavırlar...
Bunları bir araya getirerek büyük fotoğrafa varmaya çalışıyorum.
İşte onlardan ikisi...
1. Körfez Savaşı sırasında Suudi Arabistan’dayım ABD kumanda merkezi olarak kullanılan otelin bir odasında dinlediklerim dehşet verici.
Amerikalı yarbay duvardaki harita üzerinde Türkiye’nin Güneydoğusu’nu ve Kuzey Irak’ı işaret ediyor.
Avucunu o coğrafyada dolaştırırken şöyle diyor:
‘Savaş bitecek. Amerika Irak’tan çıkacak. Giderken silahlarının büyük bölümünü bırakacak.
Bunlar içinde ağır silahlar, roketler de olacak.
Yöredeki Kürtler bu silahları alacaklar ve Türkiye’ye karşı kullanacaklar.
Toprak isteyecekler.
Türkiye, ya istedikleri toprağı verecek ya da vermeyecek ve savaşacak.’
Yarbay iyi derecede Türkçe konuşarak anlatıyor bunları.
Kulaklarıma inanamıyorum.
“Ya NATO ortaklığı ya ülkelerimiz arasındaki dostluk” diye soruyorum oralı olmuyor.))
Türkiye-Suriye sınırı “Dostum Esad” tezgahı ile açıldı. Suriye’ye ajanlar sokulurken, AYNI YOLDAN Türkiye’ye de ajanlar sokuldu. ÖSO, NUSRA, IŞİD, El Kaide gibi küresel güçlerin dolaylı yoldan beslediği kanlı, sapkın terör grupları Türkiye’yi üst olarak kullandı. Türkiye Fas’tan Irak’a kadar bütün operasyonlarda kullanıldı. Gırtlağına kadar teröre bulaştırıldı. Uluslararası mahkemede teröre destek vermekten yargılanacak duruma getirildi.
Türkiye bir bombanın üzerine oturtuldu.
PKK silah bırakıyor yalanıyla Türk Ordusu’na silah bıraktırıldı. Güneydoğu bölgemiz PKK’ya teslim edildi. PKK kendi güvenlik güçlerini oluşturdu. Olası bir iç savaşa hazırlanıyor. Askerlerin boşalttığı karakollara yerleşti. PKK paçavraları asıldı. PKK bütün metropolleri MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’in itiraf ettiği gibi ağır silahlarla doldurdu. Yani ülke her an patlamaya hazır bir hale getirildi.
Dünyanın dört bir tarafından toplanan IŞİD denilen katil sürüsü girdiği her yerde insanlığın “onuru-namusu-şerefi üzerinden geçip” dümdüz etti. Bu sapkın katillerin içinde Irak’ta her türlü insanlık suçu işlemiş olan ABD'nin özel güvenlik şirketi olanBLACKWATER şirket elemanları da var. Adları çok kirlendiği için 2010 yılında ACADEMI adını alarak göreve devam ettiler. Bu katilleri Tunus, Libya, Mısır gibi ülkeler karıştığında da görmüştük. Türkiye’nin adı bu sapkın Haçlı katilleriyle birlikte anılır oldu.
IŞİD Kuzey Irak’tan Hatay’a kadar uzanan bölgede 2. İsrail’i kurabilmek için kıta temizliği yaptı. IŞİD girdiği yerlerde öyle bir travma yarattı ki, o bölge insanlarının normal hayata dönüp normal insanlar gibi davranabilmesi çok zor. Türkmen katliamı yaparak Türkmen yerleşim alanlarını, yani petrol bölgelerini Barzani’ye teslim ettiler.
IŞİD işini yaptı. Müslümanlara ait simge mekanları yerle bir etti. Bütün dünyanın Müslümanlardan nefret etmesini sağladı. Dünyaya Ortadoğu Müslüman halkları “Kürtler hariç” acımasız katiller olarak tanıtıldı. O zaman yok edilmelerinde de bir mahzur olmayacaktır(!).. Çünkü bütün insanlık için tehlike arz ediyorlar denecektir.
IŞİD’in görevi sona erdi. Türkmenler artık geriye dönemeyecek. Barzani zaten bu durumu ilan etti.
Condeleezza Rice’nin söylediği 22 ülkeyi bölme projesi tam gaz devam ediyor. Ve asıl hedefteki ülke Türkiye büyük oyunun içine çekiliyor. Kendi terör örgütleri IŞİD’e operasyon yapmak bahanesi ile Peşmerge ve PKK silahlandırılıyor. 1. Körfez savaşında ABD’li yarbayın Cıvaoğlu’na pervasızca verdiği mesaj 23 yıl sonra hayata geçiyor.
Bu da ayrı bir rezilliktir ki TÜRK ORDUSU PKK ile birlikte IŞİD’e karşı savaşmaya zorlanıyor.
Doğru ile yanlışın, gerçek ile hayalin yer değiştirdiği bir cinnet hali… Türk Ordusunun üst kesimi dizayn edildi ama alt kesimi bütün öfke ve hıncıyla bilenerek görevini yapmaya çalışıyor. Türk Ordusu’nu PKK ile aynı cephede savaştırmak tamamı ile Türk Ordusunu tepeden erine kadar FELÇ ETME oyunudur. Artık o ordu mensuplarından hayır beklemeyin. Erdoğan en hassas yerinden yakalanmıştır. Amerikalılar PKK ve açılım konusunda ne demişti?
“Erdoğan öyle bir yola girdi ki, ileri giderse kendi halkı, geri durursa biz bitireceğiz.”
Demişti değil mi?
Hedefteki ülke TÜRKİYE…
Önce Irak’a girip çiğnediler, yardım ettik.
Libya’yı parçalayıp tecavüz ettiler, yardım ettik.
Mısır’a girdiler, karıştırdılar, rol kapmaya çalıştık.
Suriye’yi en kahpe oyunla vurdular. Katillere yer verdik. Tedavi ettirdik. Eğitim verdik. Silah verdik.
Azerbaycan’ı bile Ermenistan uğruna küstürdük.
İran’a karşı İsrail’i korumak için füze kalkanı kurduk.
ABD, İngiltere, İsrail’in yanında saf tuttuk. Şimdi silahlar bize yöneldi. Ve çevrede buna dur diyecek tek bir ülke bırakmadık. Sanırım Davutoğlu da bu becerisinden dolayı mutludur.
Bu arada Yunanistan “Ermeni ve Rum Pontus soykırımı yoktur” demeyi suç sayan yasa çıkardı. Emperyalist devletlerin ayakçısı olan Yunanistan, Kurtuluş Savaşında yüklendiği role yeniden hazırlanıyor. Demek ki Türkiye’ye yapılacak operasyondan haberdar ve payını koparmak için ön hazırlık yapıyor.
Sevr’in ayak sesleri…
Diclehaber’de şöyle bir haber vardı:
“İSTANBUL (DİHA) - Kadın Dengbêj ve Aşıklar projesi konserinde bir araya gelen Vanlı Dengbêj Gazin ve Ermeni Aşık Leyli, seslendirdikleri Kürtçe ve Ermenice klanlarla müzik ziyafeti yaşattı.”
Hep söyledik. PKK sadece büyük Yahudi Kürdistanı’nı kurmak için kurulmuş bir taşeron örgüt değildir. Aynı zamanda Büyük Ermenistan projesini hayata geçirmek gibi bir görevi de vardır. PKK’nın üst kesimi Ermeni asıllıdır. İçinde birçok Ermeni vardır. ASALA PKK içine gömülmüştür. Pakrudini, Ermeni Yahudileri görevini yapıyor…
Davutoğlu Ermenilere ne demişti hatırlayalım;
“Bir gün topraklarınıza geri dönebileceksiniz” demişti değil mi?
Peki, Sevr anlaşmasının içeriği neydi? “Kürdistan, Büyük Ermenistan, Rum Pontus Devleti Sevr anlaşmasının maddeleriydi” değil mi?
Türkiye Cumhuriyeti Devletine, Atatürk ve silah arkadaşlarına yıllardır sövenler 100 yılın sonunda SEVR’i yeniden hortlatmıştır.
Türkiye istendiği şekilde bölünüyor.Bunun aksini söyleyebilecek olan var mı?
6 Eylül 2014 Cumartesi
Yanlış bildiğimiz atasözü ve deyimlere örnekler:
1. "Güzele bakmak sevaptır" değil, "Güzel bakmak sevaptır" biçimindedir.
2. "Azimle sıçan duvarı deler" değil, "...Azimli sıçan duvarı deler" biçimindedir.
3. "Göz var nizam var" değil, "Göz var izan var." biçimindedir. (izan: anlayış, anlama yeteneği. nizam: düzen, kural)
4. "Eşek hoşaftan ne anlar" değil, "Eşek hoş laftan ne anlar" biçimindedir.
5. "Aptala malum olurmuş" değil, "Abdala malum olurmuş" biçimindedir. (aptal: alık. abdal: derviş)
6. "Kısa kes aydın havası olsun" değil, "Kısa kes aydın abası olsun" biçimindedir. (aba bir giysidir ve Aydın efesinin abası kısa ve dizleri açıktır.)
7. "Su uyur düşman uyumaz" değil, "Sü uyur düşman uyumaz" biçimindedir. (sü: asker)
8-"Fukaranın düşkünü beyaz giyer kış günü"değil"Züreyfanın düşkünü beyaz giyer kış günü"dür.(Osmanlı zamanında lezbiyenlere züreyfa denir di ve birbirlerini tanımak için beyaz giyinirlerdi.
9. "Su küçüğün söz büyüğün" değil, "Sus küçüğün söz büyüğün?" biçimindedir.
10. "Elinin körü" değil, "ölünün kûru" biçimindedir. (kûr: mezar, gömüt)
11. "Sıfırı tüketmek" değil, "zafiri tuketmek" biçimindedir. (zafir: soluk)
12. "Eni konu" değil, "önü sonu" biçimindedir
Muzaffer Dönmez: YENİ DÜNYA DÜZENİ VE KLEPTOKRASİ
Muzaffer Dönmez: YENİ DÜNYA DÜZENİ VE KLEPTOKRASİ: http://www.egehabercisi.com/makale/muzaffer-donmez/yeni-dunya-duzeni-ve-kleptokrasi/121.html Muzaffer DÖNMEZ E-Posta : muzaffer.don...
YENİ DÜNYA DÜZENİ VE KLEPTOKRASİ
http://www.egehabercisi.com/makale/muzaffer-donmez/yeni-dunya-duzeni-ve-kleptokrasi/121.html
Muzaffer DÖNMEZ
E-Posta :muzaffer.donmez@gmail.com
Biraz araştırınca görüyorsunuz ki düzen değişse de düzülen değişmiyor.
Ülkelere göre farklılık sadece düzülmek isteyen insanların kendi düzenleri ile beklentileri ile doğru orantılı...
İnternetten araştırın,Çeşit çeşit ülke yönetimi var: Demokrasi, monarşi, oligarşi, vs... Bu terminolojiye bir yenisi eklenmiş: “Kleptokrasi...”
Ülkelere göre farklılık sadece düzülmek isteyen insanların kendi düzenleri ile beklentileri ile doğru orantılı...
İnternetten araştırın,Çeşit çeşit ülke yönetimi var: Demokrasi, monarşi, oligarşi, vs... Bu terminolojiye bir yenisi eklenmiş: “Kleptokrasi...”
Bizim ülkemizdeki bunlardan hiçbiri değil.
Bizimki, Başbakan’ın açıkladığı ve bildiğiniz gibi “İleri Demokrasi...”Bizim ülkemizdeki yönetim biçimiyle yakından uzaktan hiçbir ilgisi olmayan şu “Kleptokrasi”yi biraz açmak istiyorum.
Bizimki, Başbakan’ın açıkladığı ve bildiğiniz gibi “İleri Demokrasi...”Bizim ülkemizdeki yönetim biçimiyle yakından uzaktan hiçbir ilgisi olmayan şu “Kleptokrasi”yi biraz açmak istiyorum.
Hastalık olarak
Malum, “Kleptomani” sözcüğü hırsızlığı anatan bir tür hastalıktır. Ruh doktorları, kleptomaniyi “çalma dürtüsünün denetlenememesi” olarak açıklar.
Kleptomanlar, daha çok gereksinme duyulmayan nesneleri çalmayayöneliktirler. O nedenle özellikle geri kalmış toplumlarda zengin çalarsa“kleptomani”, yoksul çalarsa “hırsızlık” denir...
Kleptomani, tedavisi olan bir hastalıktır. Ölümcül değildir. Hasta tedavi olduktan sonra normal yaşama dönebilir. Tedaviyi kabul etmezse, yaşamının sonuna dek çalmaya devam eder, çocuklarını da, yakın çevresini de çalmaya teşvik eder...
Malum, “Kleptomani” sözcüğü hırsızlığı anatan bir tür hastalıktır. Ruh doktorları, kleptomaniyi “çalma dürtüsünün denetlenememesi” olarak açıklar.
Kleptomanlar, daha çok gereksinme duyulmayan nesneleri çalmayayöneliktirler. O nedenle özellikle geri kalmış toplumlarda zengin çalarsa“kleptomani”, yoksul çalarsa “hırsızlık” denir...
Kleptomani, tedavisi olan bir hastalıktır. Ölümcül değildir. Hasta tedavi olduktan sonra normal yaşama dönebilir. Tedaviyi kabul etmezse, yaşamının sonuna dek çalmaya devam eder, çocuklarını da, yakın çevresini de çalmaya teşvik eder...
Yönetim biçimi olarak
Gelelim yönetim biçimi olarak “Kleptokrasi”ye...
Kleptokrasi, halkın kendi hırsızını kendi oylarıyla seçmesidir. Bu yönetim biçimi üzerine biraz araştırma yaptım. İşte bulduklarım
Vikipedi, Özgür Ansiklopedi’ye göre: “Kleptokrasi, bir ülkede iktidarı elegeçiren bir ailenin ya da siyasal grubun, o ülkenin kaynaklarını sistemli olarak soyması demektir ve kısaca Hırsızlar rejimi anlamına gelir. Demokrasinin bütün kurumlarıyla yerleşmediği ülkelerde görülen bu durum, o ülkelerin gelişmesinin önündeki en büyük engellerden biri olmaktadır.”
Bu tür bir yönetimn sonuçları ise şöyle belirleniyor:
“Hırsızlar rejiminin egemen olduğu bir ülkede, yerli sanayi ve tarımsal üretim zayıflar ve iç pazar büyük sermaye gruplarına açılır. Siyasal alanda da insan haklarını çiğneyen, baskıcı bir yönetim kendini gösterir (düşük ücretler, rüşvetsiz iş yapmayan bir bürokrasi vb). Etnikmilliyetçiliği, ırkçılığı ya da dini kullanarak geniş kitleleri yönlendirmeleri, bu tür yönetimlerin en karakteristik özellikleri arasındadır.”
Yolsuzluk karşıtı çalışmalarıyla tanınan Almanya merkezli NGOTransparency International örgütü, 2004 başlarında şu bilgileri veren bir rapor yayımladı:
Gelelim yönetim biçimi olarak “Kleptokrasi”ye...
Kleptokrasi, halkın kendi hırsızını kendi oylarıyla seçmesidir. Bu yönetim biçimi üzerine biraz araştırma yaptım. İşte bulduklarım
Vikipedi, Özgür Ansiklopedi’ye göre: “Kleptokrasi, bir ülkede iktidarı elegeçiren bir ailenin ya da siyasal grubun, o ülkenin kaynaklarını sistemli olarak soyması demektir ve kısaca Hırsızlar rejimi anlamına gelir. Demokrasinin bütün kurumlarıyla yerleşmediği ülkelerde görülen bu durum, o ülkelerin gelişmesinin önündeki en büyük engellerden biri olmaktadır.”
Bu tür bir yönetimn sonuçları ise şöyle belirleniyor:
“Hırsızlar rejiminin egemen olduğu bir ülkede, yerli sanayi ve tarımsal üretim zayıflar ve iç pazar büyük sermaye gruplarına açılır. Siyasal alanda da insan haklarını çiğneyen, baskıcı bir yönetim kendini gösterir (düşük ücretler, rüşvetsiz iş yapmayan bir bürokrasi vb). Etnikmilliyetçiliği, ırkçılığı ya da dini kullanarak geniş kitleleri yönlendirmeleri, bu tür yönetimlerin en karakteristik özellikleri arasındadır.”
Yolsuzluk karşıtı çalışmalarıyla tanınan Almanya merkezli NGOTransparency International örgütü, 2004 başlarında şu bilgileri veren bir rapor yayımladı:
Dünyadan örnekler
Bizim ülkemizde asla olmayacak bu yönetim biçimine yazık ki dünyada sık rastlanıyor. Yolsuzluk karşıtı çalışmalar yapan NGO Tranparency International (STK Uluslararası Saydamlık) Örgütü 2004 raporunda şu örnekleri vermiş:
Eski Endenozya Devlet Başkanı Suharto (15 milyar ile 35 milyar dolar arası).
Eski Filipinler Devlet Başkanı Ferdinand Marcos (5 milyar- 10 milyar dolar arası). Eski Zaire (bugünkü Kongo) Devlet Başkanı Mobutu Sese Seko (5 milyar dolar).
Eski Nijerya Devlet Başkanı Sani Abacha (2 milyar - 5 milyar dolar).
Eski Yugoslavya ve Sırbistan Devlet Başkanı Slobodan Miloševic (1 milyar dolar).
Eski Haiti Devlet Başkanı Jean-Claude Duvalier (300 milyon -800 milyon dolar).
Eski Peru Devlet Başkanı Alberto Fujimori (600 milyon dolar).
Eski Ukrayna Başbakanı Pavlo Lazarenko (114 milyon- 200 milyondolar).
Eski Nikaragua Devlet Başkanı Arnoldo Alemán (100 milyon dolar).
Eski Filipinler Devlet Başkanı Joseph Estrada (78 milyon-80 milyon dolar).
Çok şükür ki biz de sadece zekat dağıtanlar var...
Bizim ülkemizde asla olmayacak bu yönetim biçimine yazık ki dünyada sık rastlanıyor. Yolsuzluk karşıtı çalışmalar yapan NGO Tranparency International (STK Uluslararası Saydamlık) Örgütü 2004 raporunda şu örnekleri vermiş:
Eski Endenozya Devlet Başkanı Suharto (15 milyar ile 35 milyar dolar arası).
Eski Filipinler Devlet Başkanı Ferdinand Marcos (5 milyar- 10 milyar dolar arası). Eski Zaire (bugünkü Kongo) Devlet Başkanı Mobutu Sese Seko (5 milyar dolar).
Eski Nijerya Devlet Başkanı Sani Abacha (2 milyar - 5 milyar dolar).
Eski Yugoslavya ve Sırbistan Devlet Başkanı Slobodan Miloševic (1 milyar dolar).
Eski Haiti Devlet Başkanı Jean-Claude Duvalier (300 milyon -800 milyon dolar).
Eski Peru Devlet Başkanı Alberto Fujimori (600 milyon dolar).
Eski Ukrayna Başbakanı Pavlo Lazarenko (114 milyon- 200 milyondolar).
Eski Nikaragua Devlet Başkanı Arnoldo Alemán (100 milyon dolar).
Eski Filipinler Devlet Başkanı Joseph Estrada (78 milyon-80 milyon dolar).
Çok şükür ki biz de sadece zekat dağıtanlar var...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)