21 Ekim 2015 Çarşamba
Muzaffer Dönmez: MUHTEŞEM YAHUDİ(KANUNİ DÖNEMİNE KISA BAKIŞ)
Muzaffer Dönmez: MUHTEŞEM YAHUDİ(KANUNİ DÖNEMİNE KISA BAKIŞ): Buradaki amaç bir zümreyi ya da dönemi karalamak ya da aşağılamak değil,bilgilendirmektir... Kanuni döneminin ailelerini ve kurmaylarını ...
MUHTEŞEM YAHUDİ(KANUNİ DÖNEMİNE KISA BAKIŞ)
Buradaki amaç bir zümreyi ya da dönemi karalamak ya da aşağılamak değil,bilgilendirmektir...
Kanuni döneminin ailelerini ve kurmaylarını gelin birlikte
inceleyelim.
İktidarındaki ihtişam ile birçok batı ülkesinde Muhteşem
Süleyman olarak anılan Osmanlı halifesi Kanuni'nin aslında
muhteşem bir Yahudi olduğunu belirtelim.
Kanuni Sultan Süleyman bildiğiniz gibi Yahudi bir anneden
doğmuştur.
Padişah Yavuz Sultan Selim'in hanımı, Kanuni Sultan
Süleyman'ın annesi Polonya Yahudisi Helga (Hafza
Sultan)'dır.
(S. Shaw, History of the Ottoman Empire and Modern
Turkey, Vol. I, 1976. p.148)
Kanuni, Yahudi geleneğini evliliğinde de sürdürmüştür.
Kanuni'nin hanımı, Hürrem Haseki Sultan (Roxolena)
Ukrayna sınırları içerisinde bulunan Rohatyn kentinde
doğmuş bir yahudi asıllıydı.
(Andrée Aelion Brooks, The woman who defied kings,
Michigan Universty, Paragon House, 2002, p.437)
Hürrem Sultan'ın kirası, Ester Handali ya da Ester Kira (ö.
1590) adında Yahudi bir kadındı. Osmanlı'nın derin
devletine hakim olan tek kadındı.
Önce Hürrem Sultan'ın sonra da Hürrem Sultan'ın gelini
Nurbanu Sultan'ın sırdaşı ve sekreterlik görevini yaptı.
Sarayda büyük bir güce sahipti.
( Canlarına tak eden Sipahiler tarafından parçalanarak
öldürülüp köpeklere yedirilmiş )
(E.Nashim, A Journal of Jewish Women's Studies and
Gender Issues 13: p.49-67)
( Kira= Ekonomi Danışmanı. GOOGLE girin, '' Yahudi Kira ''
yazın, Ara'yı tıklayın ve görün !!! )
(Roxalana) Hürrem Sultan'ın kızı Mihrimah Sultan'ı, Yahudi
asıllı olan Damat Rüstem Paşa ile evlendirmişti.
(Elli Kohen, History of the Turkish Jews and Sephardim,
University Press of America, 2007. p.51)
Kanuni'nin göreve getirdiği 1550-1553 yılları arasında
Osmanlı donanmasının Kaptanı Derya'sı Sinanüddin Yusuf
Paşa, Damat Rüstem Paşa'nın da kardeşiydi.
(Sicil-i Osmani, Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, Kültür
Bakanlığı ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul.1996, Cilt:5,
s.1515)
Sinan Paşa'nın Yahudiliğini, Türkiye Yahudi Cemaati'nin
gazetesi Şalom'da şöyle anlatılmaktadır:
Kanuni'nin amirallerinden olan Sinan Paşa, ortaçağ
kaynaklarınca "The Great Jew (Ulu/Büyük Yahudi)" olarak
adlandırılır.
Açık denizlere yelken açtığında Osmanlılar tarafından
'Süleyman'ın Mührü' adı verilen Davud yıldızı olan sancağı
gemisinin gönderine çekerdi.
(Şalom - Melih Namer, Tarihe İz Bırakan Yahudi Korsanlar,
16 Aralık 2000)
Daha sonra Padişah II.Selim'in yerine eşi Nurbanu
Sultan'dan olma oğlu III.Murat geçmişti.
Osmanlı tarihinde ilk olarak Valide Sultan unvanını alan
Nurbanu Sultan bir Yahudi Dönmesidir. Bu dönemde
Saray'da Yahudi nüfuzu artış göstermiştir.
(İ.Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı,
Türk Tarih Kurumu, Ankara 1945, s.88)
Yahudiler'in kutsal kitabı Tora, Yahudi anneden doğan
çocuğun Yahudi sayıldığını belirtmektedir.
Yahudi Ulusu'nun büyük kurtarıcı ve İsrail'in Kralı saydığı
Kanuni'yi bugün A.B.D'de unutmamış ki Amerika
Temsilciler Meclisi'nin salon duvarına Akasya içerisinde
bir Kanuni portresi yer almaktadır. Akasya masonik
literatürde sonsuzluğu ve ihtişamı ifade eder.
Kanuni Sultan Süleyman bütün Yahudileri sarayda toplamış
ve onlara çok büyük ayrıcalıklar tanımıştır. Yahudiler en
çok onun döneminde güç ve refaha ulaştılar.
(Encyclopedia Judaica, Jerusalem, 1971. Vol. 18, s.269)
8 Ekim 2015 Perşembe
Muzaffer Dönmez: ATATÜRK'ÜN FARKI
Muzaffer Dönmez: ATATÜRK'ÜN FARKI: 1934 yılı, haziran ayı... Ankara, önemli bir konuğu ağırlamaya hazırlanıyor. İran Şahı Rıza Pehlevi gelecek ve Atatürk devrimleriniincele...
ATATÜRK'ÜN FARKI
1934
yılı, haziran ayı... Ankara, önemli bir konuğu ağırlamaya hazırlanıyor. İran
Şahı Rıza Pehlevi gelecek ve Atatürk devrimleriniinceleyecek.
Atatürk, yakın arkadaşlarını Çankaya Köşkü'nde topluyor.
"Şah için nasıl bir program yapalım?" diye soruyor.
Kimi Orman Çiftliği'ne götürmeyi öneriyor, kimi "Merinos'u gezdirelim" diyor.
Atatürk, yakın arkadaşlarını Çankaya Köşkü'nde topluyor.
"Şah için nasıl bir program yapalım?" diye soruyor.
Kimi Orman Çiftliği'ne götürmeyi öneriyor, kimi "Merinos'u gezdirelim" diyor.
Beğenmiyor
önerileri Atatürk:
"Bütün bunlar İran'da da var. Onlarda olmayan bir şey yapmalı, farkımızı ortaya koymalıyız." Aklında bir şey olduğu belli... Sofradakiler merakla bekleşirken kararını açıklıyor:
"Opera yapacağız!“
"Bütün bunlar İran'da da var. Onlarda olmayan bir şey yapmalı, farkımızı ortaya koymalıyız." Aklında bir şey olduğu belli... Sofradakiler merakla bekleşirken kararını açıklıyor:
"Opera yapacağız!“
İşte ilk Türk operası Özsoy'un doğuş sahnesi bu...
Atatürk operanın konusunu
da kendisi belirliyor.
İranlıların Şeyhnamesi'nden esinlenmiş bir destan planlıyor:
Öykü, Hakan Feridun'un ikiz oğulları Tur ile İraç üzerine kurulu... İkizler doğduğunda şeytanın gazabı onları birbirinden ayırıyor.
İranlıların Şeyhnamesi'nden esinlenmiş bir destan planlıyor:
Öykü, Hakan Feridun'un ikiz oğulları Tur ile İraç üzerine kurulu... İkizler doğduğunda şeytanın gazabı onları birbirinden ayırıyor.
Ayrı yollara gidip birbirlerinden uzaklaşıyorlar. Ama yüzyıllar sonra
buluşup kardeş olduklarını anlıyorlar.
Tıpkı "ayrı yollara giden ikizler" Türkiye ve İran gibi...
Bunu yazması için Münir Hayri Egeli'yeveriyorlar. Librettoyu
(Libretto, opera, operet, oratoryo, bale, müzikal gibi sahne eserlerinin yazılı metinlerine verilen addır. Müziğin sözü olarak tanımlanabilir) Egeli yazıyor. Sonra besteci arayışına girişiliyor.Adnan Saygun akıllarına geliyor. Saygun, devlet bursuyla gönderildiği Paris'ten yeni dönmüş. Musiki Muallim Mektebi'nde hocalık yapıyor. Henüz 27 yaşında...
Librettoyu
okutuyorlar kendisine...
"Şah geliyor. Bundan bir opera yapacaksın" diyorlar.
Seviniyor Saygun... Daha önce hiç operası yok Türkiye'nin...
"Şah geliyor. Bundan bir opera yapacaksın" diyorlar.
Seviniyor Saygun... Daha önce hiç operası yok Türkiye'nin...
Soruyor:
"Solist var mı?“
"Yok!"
"Koro var mı?"
"Yok."
"Orkestra var mı?"
"Yok."
"Ne kadar vaktimiz var?"
"Bir ay!"
"Solist var mı?“
"Yok!"
"Koro var mı?"
"Yok."
"Orkestra var mı?"
"Yok."
"Ne kadar vaktimiz var?"
"Bir ay!"
Mucizevi
bir öyküdür bu... 1 ayda, 27
yaşındaki o adam, hem de Riyaseti Cumhur Orkestrası şefinin engelleme
çabalarına rağmen solistleri bulur, orkestrayı, koroyu kurar, eseri
besteler ve Türkiye'nin ilk opera eserini yaratır.
O uykusuz geceler için sonradan şöyle yazacaktır
"Ah bu çalışma!.. Zaman kısa, imkânlar son derece sınırlı. (..)
Ama içimiz coşkun.
Yalnız benim değil, bütün görev almış arkadaşlarımın içi şevkle kaynıyor. Acaba o atılım üstüne atılım yıllarında, içimizde duyduğumuz dinmek bilmez heyecanı, sönmek bilmez ateşi şimdiki kuşaklar nasıl duyuyorlardır".
Atatürk, gelişmeleri uzaktan takip eder. Bir ara Sovyet sefiri Karahan'a
"Sen anlarsın, git bir bak" deyip provalara yollar. İyi haber alınca kendisi de gidip izler bir provayı...
Yalnız benim değil, bütün görev almış arkadaşlarımın içi şevkle kaynıyor. Acaba o atılım üstüne atılım yıllarında, içimizde duyduğumuz dinmek bilmez heyecanı, sönmek bilmez ateşi şimdiki kuşaklar nasıl duyuyorlardır".
Atatürk, gelişmeleri uzaktan takip eder. Bir ara Sovyet sefiri Karahan'a
"Sen anlarsın, git bir bak" deyip provalara yollar. İyi haber alınca kendisi de gidip izler bir provayı...
Ve
Özsoy, 19 Haziran 1934 gecesi, iki devlet adamının huzurunda sahnelenir
Atatürk, bu mucizenin
yaratıcılarını gece Çankaya Köşkü'nde ağırlar, kutlar ve engellemeye
çalışanlara,
"Bu, bir devrim
hareketidir!“ der
7 Eylül'de Adnan Saygun'un 100. doğum yıldönümü kutlandı. Saygun'u ya da Özsoy'u anımsayan kaç kişi var bugün?
Ya da daha zor soru:
"O devrim yıllarının dinmek bilmez heyecanını, sönmek bilmez ateşini" şimdikiler duyuyorlar mı dersiniz?
5 Ekim 2015 Pazartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)