31 Mayıs 2014 Cumartesi
Kırılan Kanat, Kıssadan hisse
Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman’a gelerek kanadını bir dervişin
kırdığını söyler. Hz.Süleyman dervişi hemen huzuruna çağırtır ve ona sorar;
-Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?
Derviş kendini şöyle savunur:
-Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim,
yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam
yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı
Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve şöyle der:
-Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın O sana sinsice yaklaşmamış. Sen
hakkını savunabilirdin. şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun.
Kuş’un kendini savunması Hz. Süleyman’ı da şaşırtır:
-Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı
hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan
korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.
Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini
ister.
-Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın diye emreder.
Ancak bu emre Kuş itiraz eder:
-Efendim, sakın böyle bir şey yaptırmayın diyerek öne atılır.
-Neden diye sorar Hz. Süleyman.
Kuş nedenini şöyle açıklar:
-Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar.
Siz en iyisi bunun üzerindeki derviş elbisesini çıkartın.
Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.
ANLAYANA SİVRİSİNEK SAZ,ANLAMAYANA ODA ORKESTRASI AZ...
27 Mayıs 2014 Salı
KEŞKE BUNLARI ÖNCEDEN BİLSEYDİM.....
Andrew Galasetti imzasıyla internette yayınlanan bu yazı “Keşke bunları önceden bilseydim” diyeceğiniz konularda önerilerde bulunuyor.
Kimbilir kaç defa duymuşsunuzdur, insan en sağlam dersleri yaşarken alır. Hayat tecrübesi en sağlam öğretmendir.
Geçen yıl bir arkadaşım yazdığı makalesinde "Keşke bunları daha önceden bilseydim" başlığı altında uzunca bir liste yayınladı. Ben de düşündüm ki gerçekten de hayatta en çok işe yarayacak bilgileri kitaplardan veya internetteki bloglardan değil bizzat hayatın kendisinden alırsınız.
Elbette bir takım internet sitelerinden veya gazete köşelerinden bir takım bilgi kırıntıları da toplamak mümkün. Ama o kırıntıları kullanıp da yararlı işler yapmak tamamen bize kalıyor. Eğer önemli bir bilgiyi elde etmek için önce başarısızlığa uğramak lazımsa, ne yapalım öyle olsun.
Kendi tecrübelerimle öğrendiğim ve samimiyetle inandığım 20 şeyi aşağıda yazdım. Sizin listenizdeki 20 madde belki tamamen farklıdır veya belki sizin listenizde sadece 5 madde vardır, önemli değil. Asıl önemli olan şudur ki sizin bilgileriniz de sizin kendi hayatınızdan, kendi hatalarınızdan ve kendi başarısızlıklarınızdan geliyor. O bilgileri ihmal edecek olursanız, hayatın dikenli yollarında çekecek daha çok çileniz var demektir.
1. Fırsatları siz yaratmalı ve kovalamalısınız:
Fırsatlar çok nadiren kendisini aramayan birilerinin kapısını çalar. Fırsatları siz yaratmalı ve kendiniz aramalısınız. İnisiyatifi ele alıp işleri sizin yürütmeniz ve kapıları sizin açtırmanız gerekecektir.
2. Olumsuz düşünce size sadece daha fazla olumsuzluk getirir:
Olumsuz düşüncelere odaklandığınızda bütün görüp göreceğiniz nimet olumsuzluğun kendisi olacaktır. Hayatta olumlu şeyleri aramazsanız, olumlu şeyler başınıza gelse bile siz onun sadece olumsuz yanlarını görebiliyor olabilirsiniz.
3. Bulunduğunuz konum, sizin neler yapabileceğinizi belirlemez:
Evsiz biri de olsanız, konaklarda da yaşasanız, zengin veya fakir de olsanız veya hatta üniversiteden tam notla mezun da olsanız veya sınıfta kalmış olsanız bile; bunların gelecekte bir etkisi yoktur. Bu görüş açısını destekleyecek çok fazla sayıda başarı öyküsü vardır. Eğer azminiz ve yeteniğiniz varsa ulaşamayacağınız nokta yoktur. Kendi sınırlarınızı ve ufkunuzu siz kendiniz tayin edersiniz.
4. Başkalarına yardımcı olamıyorsanız, kendinize de faydanız yoktur:
Sadece başkaları için kapıyı tutmak veya buna benzer basit bir jest bile olsa sizin hayatınızda mucizeler yaratır. Hem kendinizi harika hissedecek hem de yaptığınız iyilik hayat yolunda bir şekilde size geri dönecektir, siz farketseniz de farketmeseniz de... Başkalarına yardım etmiyorsanız, onlar da size yardım etmeyeceklerdir ve aslında yardım etmeleri de gerekmiyor demektir.
5. Kişisel tutkunuzu takip edin, para da sizi takip edecektir:
Tutkunuz varsa ve işinizi yaparken keyif alıyorsanız ben buna "iş" demem. O işte yeni bir şeyler yaratmak için odaklanın ve daha fazla tutkuyla davranırsanız eninde sonunda para size gelecektir. Eğer sadece paraya odaklanırsanız, para size gelmeyecektir çünkü siz sadece miktara odaklanmışsınız demektir, kaliteye değil.
6. Kendinizden keyif alın:
Mümkün olduğunca hoşça vakit geçirin, herşeyi ciddiye almayın. Endişelerinizi kenara itin ve keyifli şeyleri yakınınıza çekin.
7. Eğer kolay olsaydı herkes yapardı:
İşte bu yüzden "çabucak zengin olma" reçetelerinin hiçbiri işe yaramaz. Eğer bu kadar kolayu ve çabuk yoldan zengin olmam mümkün olsa o zaman herkes milyoner olurdu. Para kazanmak ve size verilen görevi başarmak sıkı çalışmayı gerektirir ama harcadığınız çabaların karşılığını en sonunda alırsınız.
8. Planlı olmak iyidir ama spontan olmak da iyidir:
İş hayatında ve özel hayatta geleceği planlamak önemlidir ama bu planı çabucak değiştirebilecek durumda olmak da önemlidir. Bazen çeşitli insanlar ve olaylar planlarınızla sizin aranıza girecektir, işte o yüzden yeri gelince planlarınızı değiştirmeniz veya iptal etmeniz gerekecektir. Arada bir spontan olun, o zaman hayat çok daha ilginçleşecektir.
9. Pek çok yeteneğiniz var:
Yetenekli bir atlet veya müzisyen olabilirsiniz ama belki de sizin bilmediğiniz on tane daha yeteneiğiniz olabilir. İnsanlar iyi yapabildikleri bir şey bulunca genellikle ona odaklanırlar ve daha başka hangi alanlarda yetenekleri olabileceğini düşünmezler.
10. Ödül almaksızın sıkı çalışmayın:
Eğer hayat yolunda kendinize iyi davranmıyorsanız, rüyalarınız gerçekleştirmek için sıkı çalışmanın anlamı nedir? Büyük veya küçük başardığınız her zorluğun uygun bir ödlü olmalıdır, bir günlük tatil veya bir dilim kek gibi...
11. Para mutluluk getirmez:
Dediğim gibi, peşinde koştuğunuz asıl amaç para olmamalı ama para kazandığınız zaman bir şeyleri başarmış olduğunuzu bilirsiniz. Bunu bilmek de güzel bir histir ve size mutluluk verir çünkü kendi istediklerinizi yapacak daha fazla zaman ve özgürlük kazandığınızı da bilirsiniz.
12. Başka birinin başına her zaman daha kötüsü gelmiştir:
Bazen kötü bir gün geçirmişsinizdir ama kötümserliğe kapılmadan önce durun ve düşünün, her gün sizden daha kötü bir gün geçirmiş milyonlarca insan var şu dünyada.
13. Başkalarına ihtiyacınız var:
Elinizden geldiğince dost kazanın, arkadaş edinin. Ve asla köprüleri yakmayın. Başarı için başka insanlara ihtiyacınız olacaktır.
14. Açık fikirli olmak, daha fazla bilgi edinmenin anahtarıdır:
Dünya hakkında daha fazla şey öğrenmek için açık fikirli olmanız gerekir. Herşeye bir şans verin.
15. Başarısızlık çok iyidir:
Başarıya giden en önemli adım değilse bile en önemli adımlardan biri başarısızlıktır. En azından bir kere başarısızlığa uğramanız şarttır ama bir kaç defa başarısızlığa uğrarsanız daha iyidir. Başka türlü öğrenmeniz mümkün olmayan bir sürü şeyi başarısızlıklarınızdan öğrenirsiniz. Ve bir gün nihayet başarıya ulaştığınızda bunun değerini daha iyi anlayacaksınız.
16. Pek çok insan gerçekten iyidir:
Bu gerçeği çok yakınlarda farkettim. Pek çok insan iyidir ama bunu yabancılara pek göstermezler. Siz onları tanıdıkça ve onlar da sizi tanıdıkça muhtemelen ne kadar iyi insanlar olduklarını göreceksiniz.
17. Sözler ve düşünceler herşeyi kontrol eder:
Söylediğiniz veya düşündüğünüz şeyler eninde sonunda gerçekleşir. Başarısız olacağınızı söylerseniz başarısız olursunuz çünkü bunun gerçekleşmesi için nasıl olsa bir yol bulacaksınız demektir. Başarılı olacağınızı söylerseniz de aynı şey olur, bunu gerçekleştirmek için nasıl olsa bir yol bulursunuz.
18. Bakış açınızı gerçekliğin ta kendisidir:
Bir olayı veya durumu nasıl görüyorsanız, o da öyle var olur. Bir şeyi trajik veya olumsuz olarak görüyorsanız, onun sizin için anlamı odur. Eğer bir şeyi heyecan verici ve olumlu olarak görüyorsanız, o zaman onun sizin için anlamı da öyle olacaktır.
19. İlham ve motivasyon her yerdedir:
Nerede olduğunuzun hiç önemi yok, orada mutlaka size ilham vercek veya sizi motive edecek bir şeyler vardır. Çok uzaktaki bir ülkede savaşa girmiş ve kendidinizi korkunç şartlar bulmuş olabilirsiniz ama gene de orada sizi hayatta tutacak ve daha iyi bir şeyler için çabalamanızı sağlayacak bir şeyler olacaktır. Size düşense o sebebi görüp tanımak ve asla kaybetmemektir.
20. Dünyayı değiştirebilirsiniz:
Her bir insanın doğrudan veya dolaylı olarak dünyayı değiştirebilme gücü vardır. Kendi hayatınızı değiştirdiğinizde doğrudan veya dolaylı olarak dünyayı da değiştirmiş olursunuz. Kendi hayatınızı veya etrafınızdaki insanların hayatını değiştirdiğinizde dünyayı değiştirmişsiniz demektir. Yaptığınız küçük şeylerin dünyada büyük etkileri olabilir.
26 Mayıs 2014 Pazartesi
1995 yılında yazmış olduğum kitabımda LİDERLİK tanımını şöyle yapmışım;
ONBİRİNCİ BÖLÜM
LİDERLİK:
Daha önce ki bölümlerde insanların patronlara değil liderlere ihtiyacı olduğunu söylemiştik.
Hemen lider mi olununr, lider mi doğulur? Diye soracaksınız. Benim cevabımda lider olunur olacaktır.
Hiç kimse annesinden lider olarak doğmaz. Liderlik konusunu bir kaç bölüm halinde anlatmaya çalışacağım.
Öncelikle lider olabilmeniz için bazı özelliklere sahip olmanız ve lider olmayı istemeniz gereklidir.
Madem bu kadar kolaysa neden liderlerin sayısı bu kadar az diye sorabilirsiniz. Bu sandığınız kadar kolay değildir, bazı ağır yükümlülükleri vardır ve insanlar her zaman kolay olanı tercih ederler. Bundan dolayı da lider olabilmek için çaba sarfetmezler (Daha önce lokomotifle vagonun farkını anlatmıştık).
Peki, lider de bulunması gereken özellikler nelerdir?
Öncelikler;
1. bağlılık; Herşeyden önce bir lider kendine, çalışanlarına, müşterilerine, çevresine, ailesine her zaman bağlı olmalıdır. Sadakatsizlik hiç bir zaman hoşgörüyle karşılanmaz.
Şunu bilin ki, siz diğer insanlara bağlılığınızı isbatlayamazsınız, onlarda aynı şeyi size yapacaklardır.
2. Cesaret; Bir lider her zaman her konuda ve her ortamda cesur olmak rizikoları göğüslemek zorundadır. İşte lider sayısında ki azlığın bir sebebi de budur. Her kes kaptan olmak yeine gemiyi ilk terkeden olmayı tercih edecektir.
3. Tutku; İyi bir lider her zaman her konuda tutkuludur. Asla maymun iştahlılık göstermez bu yönünüz zayıfsa tekerleksiz bir arabadan hiç bir farkınız kalmaz.
4. Zihinsel güç; Lider en zor durumlarda bile sinirlerine sahip olabilen, daima sağlıklı kararlar alabilen kişidir. Atatürk tepeye çıkıp işgalciler için ‘’Geldikleri gibi giderler’’ sözünü söylerken infiyalde olduğu bu durumda zihinsel gücüne güveniyordu.
5. Fiziksel güç; Size daha önceki ankette gerektiğinde 12-18 saat çalıabilirmisiniz diye sormuştum.
İşte liderliğin farkkını ortaya koyan bir temel öğe de budur. Liderler, her türlü zorluğa rağmen devamlı ayaktadırlar. Her kezin pes ettiğ durumlarda bile bitmeyen enerjileriyle yola devam ederler.
Bunu sağlayabilmek içinde düzenli bir hayata sahip olmanız gereklidir.
6. Sezgi; Bazı durumlarda çok ani kararlar vermeniz gerebilir ve elinizde yeterli düzeyde bilgi yoktur. Sonuç ya olumlu ya da olumsuz olacaktır. Bu noktada ancak sezgilerinize güvenebilirsiniz.
7. Kararlılık; Her zaman her konu da kararlı bir kişilik sergilemek zorundasınız. Kararsız insanlar yalnızca alay konusu olurlar.
Gazetelere bakın, her buna benzer konularda yazılar çıkar. Birisi çıkar birşeyler söyler, karşı tarafdan bir tepki gelince de hemen geri adım atar. Ne kadar komik bir tablo, öyle değil mi?
8. Rekabet; Bunu defalarca yineliedim. Rekabetten asla korkmayınız. Rekabet her şekilde itici bir güçtür. İnsanı daha iyiye doğru yönlendirir.
9. Özgüven ;Her zaman yalnızca kendinize güvenin (Zaten hep yalnız olacaksınız).
Tarihe bir bakın, pek çok lider zor durumlarda yalnız bırakılmıştır. Ama asla pes etmemişler, özgüvenleriyle istedikleri yerlere gelmişler.
10. Güvenirlilik; Pek çok durumda pek çok insan hayatlarını size endeskleyecektir. Onların bu güvenini boşa çıkarmayın, hep dürüst ve güvenilir olarak kalın.
Ne kadar zengin olursanız olun, bir gün bunun değişmeyeceğini garantisini kimse veremez. Bir gün yardıma ihtiyacınız olursa ve yardım alırsanız, bu yalnızca size güvendikleri içindir.
Son Çin İmparatoru’nun hayatına bir bakın, o güneşin oğlu olarak doğdu, bahçivan olarak öldü. Ona kimse yardım elini uzatmadı. Çünkü, o kimsenin güvenini kazanacak birşey yapmadı.
Lider Olmayı İstemek:
Demiştik ya, lider olmayı istemeniz gereklidir diye.
Bunu başarabilmek içinde;
1. Her şeyden önce faredilme arzusunda olmalısınız.
2. Her türlü olumsuzluklarda savaşmaya hazır olmalısınız.
3. Sizin liderliğiniz diğerlerinin yapabildiklerinden ve yapamadıklarından fazla olduğu sürece kalıcıdır.
Bakın Vehbi KOÇ’a her yerde anlatılır her yerde konuşulur.
Bakın tarihdeki liderlere, hala yaşaıyormuş gibi anlatılırlar.
İşte, liderlik budur.
4. Hazırlıklı ve deneyimli olmak zorundasınız. Liderlik, liderlicilik oynamaya hevesli insanların harcı değildir.
5. Çok çalışmaya hazır olun, alın terinin olmafığı yerde liderlik olmaz.
6. Karşılık beklemeden özveri de bulunmalısınız.
7. Her zaman doğal davranmalısınız. Bulunduğunuz yer başınızı döndürmeye başladıysa, aşağıya düşmeye hazır olun.
8. Sizin de hatalarınız olacağını kabul edin. Bundan ders alın ve tekrarlayın.
Şu Dünya’nın haline bir bakın, her tarafta kan her tarafta şiddet, sanki tarihte hiç örnekleri yokmuş gibi, insanlar hala birilerinin gırtlağını sıkarak sorunlarına çözüm arıyor. Aynı duruma siz de düşmeyin.
Liderlik Sorumluluğu:
Öyle kolay kurtulmak yok, ‘’Ben lider oldum, en büyük benim’’ demekle lider olunmuyor. Sizin sorumluluklarınız da var.
Şöyle kısaca göz gezdirirsek;
1. Liderler, astları ve onların arasında ki motivasyonu, dürüstlüğü ve adaleti yerleştirmek zorundadırlar. Bunu da anlatarak değil bizzat yaşayarak gösterebilirsiniz. Yani ‘’İmamın dediğini yap, yaptığını yapma’’ kuralı burada geçerli değildir.
2. Herkese güven duygusu aşılamalısınız.
3. İnsanları küçümsememli, onların yaptıkları işlere değer vermeli, görevine bağlı olmayanlara da asla hoşgörü göstermemelisiniz. Zaten bunun tersi de adaletsizlik olur. Maalesef ki, Türkiye de bu durum farklı alglılanmakta, işe yaramaz insanlar baştacı edilmekte, işe yarayan insanlar da köşeye itilmekte.
4. Liderler hem kendilerini hemde astlarını yetiştirmek zorundadırlar.
5. Liderler, astlarına devamlı yön vermeli, amaçsız hareket etmelerini önlemelidir. Ve denetlemelidir.
Liderin Adaleti:
Osmanlı İmparatorluğu öncesinde babası oğlu Osman Bey’e yönetimi devrederken iki tavsiye de bulunmuş;
Dmiş ki; Başta olduğun sürece ülke de ne zaman bir sorun ya da yokluk hasıl olsa bunu önce sen yüklenmeye çalış, sonra tâbânâ sonra da halkına yükle. Ne zaman da paylaşılması gereken bir ganimet ya da refah söz konusu olursa bunu önce halkına dağıt, sonra tâbânâ en sonunu da kendine. Yaşadığımız şu günlerde bunun tam tersi olmakta, ne zaman ülke de bir sorun olsa bu tamamiyle halka yüklenmekte, ne zaman da bir ganimet olsa bunu yukardakiler götürmekte.
Buna liderlik değil, sadece derebeylik denir, zorbalık denir.
Disiplin:
Bir liderin inşa etmek zorunda olduğu diğer bir kurumda budur.
Bunu yaparken;
1. Ahlak ve disiplinin merkezi olduğunuzu unutmayın.
2. Elemanlarınızın disiplini sizin onlara verebildiklerinizle ölçülüdür. Siz disiplinsizseniz onlarda öyle olacaktır.
3. Disiplin deyince asık suratlı, höt diyen kişiler anlaşılmamalıdır. Onlar lider değil ancak gardiyan olabilirler.
4. Liderler asla disiplin eksikliğine göz yummazlar.
Disiplinsizlik nezle gibidir, kısa sürede herkese bulaşır.
Kararlılık:
1. Liderler sorumluluk taşıyan kararları kendileri verirler.
2. Liderler tam bilmedikleri konularda karar vermezler, sağduyularını kullanırlar.
3. Herkese yeterli düzeyde yetki vererek, astlarınında karar verme duygusuna sahip olmalarına çalışırlar.
4. Liderler verdikleri yanlış kararlardan dolayı asla başkalarını sorumlu tutmazlar.
5. İyi liderler asla zamanından önce harekete geçmezler.
6. Liderler verdikleri kararlarda, herkesin yararına olanı tercih ederler. Egoizm sadece cahillere yakışır.
Ödüllendirme:
İyi bir lider aynı zamanda insanları nasıl ödüllendireceğini bilen bir kişidir. Şöyle ki,
1. Bir insanı kendisinden beklenenden daha azını yaptığında asla ödüllendirmezler. Aksi takdirde sizin onaylamadığınız konularda ki hareketlerinden dolayı da ödüllendirilmeyi beklerler.
2. Her yapılan iş de ödüllendirmezler. Buna uymazsanız insanları ödül vermediğiniz sürece çalıştıamazsınız. Bu onların değil, sizin hatanız.
3. Basit işler için küçük, daha büyük işler içinse büyük ödülller verirler. Bunun tersi olursa ortaya çıkan sonuç çelişkidir.
4. İnsanlara devamlı büyük ödüller vermek yarine onlara güvence verirler. Siz patron olarak büyük işler yaptığınızda devamlı size ödül veriliyor mu?
5. Çalışanların aileleriyle de ilgilenirler. Bu da önemlidir. Onları dinleyin, sorunlarına çözüm getirin.
Her zaman tetikte olun:
1. Şirketinizde her şeye razı olan kişi, şimdi herşeyde mızmızlanıyorsa (Müdürünüz dahi olsa) işten çıkartın .
2. İnsanların siz arkadan vurabileceklerini asla unutmayın. Olmayacak kişiye göstersiğiniz hoşgörü sonunda kalleşlik olarak size dönebilir.
3. İnsanlara boş kalmaları için fazla vakit tanımayın. Bu yeni yeni hoşnutsuzluklara sebep olabilir.
4. Başkalarının başarılarından pay sahibi olmaya çalışan asalaklara fırsat tanımayın.
5. Birlik ve beraberlik her zaman önemlidir, bunu koruyun. Buna eklenebilecek yüzlerce maddeyle liderlik konusu anlatılabilir. Sizin gördiğünüz gibi liderlik, pek çok konuda feragati geektirir. Pek çok şeyden vazgeçmeniz gerekebilir. Ancak, her ne şekilde olursa olsun, sürüde ki koyun olmaktansa sürünün çobanı olmak evladır.
Asla koyun ya da vagon olmayın.
1995 yılında yazmış olduğum kitabımda LİDERLİK tanımını şöyle yapmışım;
ONBİRİNCİ BÖLÜM
LİDERLİK:
Daha önce ki bölümlerde insanların patronlara değil liderlere ihtiyacı olduğunu söylemiştik.
Hemen lider mi olununr, lider mi doğulur? Diye soracaksınız. Benim cevabımda lider olunur olacaktır.
Hiç kimse annesinden lider olarak doğmaz. Liderlik konusunu bir kaç bölüm halinde anlatmaya çalışacağım.
Öncelikle lider olabilmeniz için bazı özelliklere sahip olmanız ve lider olmayı istemeniz gereklidir.
Madem bu kadar kolaysa neden liderlerin sayısı bu kadar az diye sorabilirsiniz. Bu sandığınız kadar kolay değildir, bazı ağır yükümlülükleri vardır ve insanlar her zaman kolay olanı tercih ederler. Bundan dolayı da lider olabilmek için çaba sarfetmezler (Daha önce lokomotifle vagonun farkını anlatmıştık).
Peki, lider de bulunması gereken özellikler nelerdir?
Öncelikler;
1. bağlılık; Herşeyden önce bir lider kendine, çalışanlarına, müşterilerine, çevresine, ailesine her zaman bağlı olmalıdır. Sadakatsizlik hiç bir zaman hoşgörüyle karşılanmaz.
Şunu bilin ki, siz diğer insanlara bağlılığınızı isbatlayamazsınız, onlarda aynı şeyi size yapacaklardır.
2. Cesaret; Bir lider her zaman her konuda ve her ortamda cesur olmak rizikoları göğüslemek zorundadır. İşte lider sayısında ki azlığın bir sebebi de budur. Her kes kaptan olmak yeine gemiyi ilk terkeden olmayı tercih edecektir.
3. Tutku; İyi bir lider her zaman her konuda tutkuludur. Asla maymun iştahlılık göstermez bu yönünüz zayıfsa tekerleksiz bir arabadan hiç bir farkınız kalmaz.
4. Zihinsel güç; Lider en zor durumlarda bile sinirlerine sahip olabilen, daima sağlıklı kararlar alabilen kişidir. Atatürk tepeye çıkıp işgalciler için ‘’Geldikleri gibi giderler’’ sözünü söylerken infiyalde olduğu bu durumda zihinsel gücüne güveniyordu.
5. Fiziksel güç; Size daha önceki ankette gerektiğinde 12-18 saat çalıabilirmisiniz diye sormuştum.
İşte liderliğin farkkını ortaya koyan bir temel öğe de budur. Liderler, her türlü zorluğa rağmen devamlı ayaktadırlar. Her kezin pes ettiğ durumlarda bile bitmeyen enerjileriyle yola devam ederler.
Bunu sağlayabilmek içinde düzenli bir hayata sahip olmanız gereklidir.
6. Sezgi; Bazı durumlarda çok ani kararlar vermeniz gerebilir ve elinizde yeterli düzeyde bilgi yoktur. Sonuç ya olumlu ya da olumsuz olacaktır. Bu noktada ancak sezgilerinize güvenebilirsiniz.
7. Kararlılık; Her zaman her konu da kararlı bir kişilik sergilemek zorundasınız. Kararsız insanlar yalnızca alay konusu olurlar.
Gazetelere bakın, her buna benzer konularda yazılar çıkar. Birisi çıkar birşeyler söyler, karşı tarafdan bir tepki gelince de hemen geri adım atar. Ne kadar komik bir tablo, öyle değil mi?
8. Rekabet; Bunu defalarca yineliedim. Rekabetten asla korkmayınız. Rekabet her şekilde itici bir güçtür. İnsanı daha iyiye doğru yönlendirir.
9. Özgüven ;Her zaman yalnızca kendinize güvenin (Zaten hep yalnız olacaksınız).
Tarihe bir bakın, pek çok lider zor durumlarda yalnız bırakılmıştır. Ama asla pes etmemişler, özgüvenleriyle istedikleri yerlere gelmişler.
10. Güvenirlilik; Pek çok durumda pek çok insan hayatlarını size endeskleyecektir. Onların bu güvenini boşa çıkarmayın, hep dürüst ve güvenilir olarak kalın.
Ne kadar zengin olursanız olun, bir gün bunun değişmeyeceğini garantisini kimse veremez. Bir gün yardıma ihtiyacınız olursa ve yardım alırsanız, bu yalnızca size güvendikleri içindir.
Son Çin İmparatoru’nun hayatına bir bakın, o güneşin oğlu olarak doğdu, bahçivan olarak öldü. Ona kimse yardım elini uzatmadı. Çünkü, o kimsenin güvenini kazanacak birşey yapmadı.
Lider Olmayı İstemek:
Demiştik ya, lider olmayı istemeniz gereklidir diye.
Bunu başarabilmek içinde;
1. Her şeyden önce faredilme arzusunda olmalısınız.
2. Her türlü olumsuzluklarda savaşmaya hazır olmalısınız.
3. Sizin liderliğiniz diğerlerinin yapabildiklerinden ve yapamadıklarından fazla olduğu sürece kalıcıdır.
Bakın Vehbi KOÇ’a her yerde anlatılır her yerde konuşulur.
Bakın tarihdeki liderlere, hala yaşaıyormuş gibi anlatılırlar.
İşte, liderlik budur.
4. Hazırlıklı ve deneyimli olmak zorundasınız. Liderlik, liderlicilik oynamaya hevesli insanların harcı değildir.
5. Çok çalışmaya hazır olun, alın terinin olmafığı yerde liderlik olmaz.
6. Karşılık beklemeden özveri de bulunmalısınız.
7. Her zaman doğal davranmalısınız. Bulunduğunuz yer başınızı döndürmeye başladıysa, aşağıya düşmeye hazır olun.
8. Sizin de hatalarınız olacağını kabul edin. Bundan ders alın ve tekrarlayın.
Şu Dünya’nın haline bir bakın, her tarafta kan her tarafta şiddet, sanki tarihte hiç örnekleri yokmuş gibi, insanlar hala birilerinin gırtlağını sıkarak sorunlarına çözüm arıyor. Aynı duruma siz de düşmeyin.
Liderlik Sorumluluğu:
Öyle kolay kurtulmak yok, ‘’Ben lider oldum, en büyük benim’’ demekle lider olunmuyor. Sizin sorumluluklarınız da var.
Şöyle kısaca göz gezdirirsek;
1. Liderler, astları ve onların arasında ki motivasyonu, dürüstlüğü ve adaleti yerleştirmek zorundadırlar. Bunu da anlatarak değil bizzat yaşayarak gösterebilirsiniz. Yani ‘’İmamın dediğini yap, yaptığını yapma’’ kuralı burada geçerli değildir.
2. Herkese güven duygusu aşılamalısınız.
3. İnsanları küçümsememli, onların yaptıkları işlere değer vermeli, görevine bağlı olmayanlara da asla hoşgörü göstermemelisiniz. Zaten bunun tersi de adaletsizlik olur. Maalesef ki, Türkiye de bu durum farklı alglılanmakta, işe yaramaz insanlar baştacı edilmekte, işe yarayan insanlar da köşeye itilmekte.
4. Liderler hem kendilerini hemde astlarını yetiştirmek zorundadırlar.
5. Liderler, astlarına devamlı yön vermeli, amaçsız hareket etmelerini önlemelidir. Ve denetlemelidir.
Liderin Adaleti:
Osmanlı İmparatorluğu öncesinde babası oğlu Osman Bey’e yönetimi devrederken iki tavsiye de bulunmuş;
Dmiş ki; Başta olduğun sürece ülke de ne zaman bir sorun ya da yokluk hasıl olsa bunu önce sen yüklenmeye çalış, sonra tâbânâ sonra da halkına yükle. Ne zaman da paylaşılması gereken bir ganimet ya da refah söz konusu olursa bunu önce halkına dağıt, sonra tâbânâ en sonunu da kendine. Yaşadığımız şu günlerde bunun tam tersi olmakta, ne zaman ülke de bir sorun olsa bu tamamiyle halka yüklenmekte, ne zaman da bir ganimet olsa bunu yukardakiler götürmekte.
Buna liderlik değil, sadece derebeylik denir, zorbalık denir.
Disiplin:
Bir liderin inşa etmek zorunda olduğu diğer bir kurumda budur.
Bunu yaparken;
1. Ahlak ve disiplinin merkezi olduğunuzu unutmayın.
2. Elemanlarınızın disiplini sizin onlara verebildiklerinizle ölçülüdür. Siz disiplinsizseniz onlarda öyle olacaktır.
3. Disiplin deyince asık suratlı, höt diyen kişiler anlaşılmamalıdır. Onlar lider değil ancak gardiyan olabilirler.
4. Liderler asla disiplin eksikliğine göz yummazlar.
Disiplinsizlik nezle gibidir, kısa sürede herkese bulaşır.
Kararlılık:
1. Liderler sorumluluk taşıyan kararları kendileri verirler.
2. Liderler tam bilmedikleri konularda karar vermezler, sağduyularını kullanırlar.
3. Herkese yeterli düzeyde yetki vererek, astlarınında karar verme duygusuna sahip olmalarına çalışırlar.
4. Liderler verdikleri yanlış kararlardan dolayı asla başkalarını sorumlu tutmazlar.
5. İyi liderler asla zamanından önce harekete geçmezler.
6. Liderler verdikleri kararlarda, herkesin yararına olanı tercih ederler. Egoizm sadece cahillere yakışır.
Ödüllendirme:
İyi bir lider aynı zamanda insanları nasıl ödüllendireceğini bilen bir kişidir. Şöyle ki,
1. Bir insanı kendisinden beklenenden daha azını yaptığında asla ödüllendirmezler. Aksi takdirde sizin onaylamadığınız konularda ki hareketlerinden dolayı da ödüllendirilmeyi beklerler.
2. Her yapılan iş de ödüllendirmezler. Buna uymazsanız insanları ödül vermediğiniz sürece çalıştıamazsınız. Bu onların değil, sizin hatanız.
3. Basit işler için küçük, daha büyük işler içinse büyük ödülller verirler. Bunun tersi olursa ortaya çıkan sonuç çelişkidir.
4. İnsanlara devamlı büyük ödüller vermek yarine onlara güvence verirler. Siz patron olarak büyük işler yaptığınızda devamlı size ödül veriliyor mu?
5. Çalışanların aileleriyle de ilgilenirler. Bu da önemlidir. Onları dinleyin, sorunlarına çözüm getirin.
Her zaman tetikte olun:
1. Şirketinizde her şeye razı olan kişi, şimdi herşeyde mızmızlanıyorsa (Müdürünüz dahi olsa) işten çıkartın .
2. İnsanların siz arkadan vurabileceklerini asla unutmayın. Olmayacak kişiye göstersiğiniz hoşgörü sonunda kalleşlik olarak size dönebilir.
3. İnsanlara boş kalmaları için fazla vakit tanımayın. Bu yeni yeni hoşnutsuzluklara sebep olabilir.
4. Başkalarının başarılarından pay sahibi olmaya çalışan asalaklara fırsat tanımayın.
5. Birlik ve beraberlik her zaman önemlidir, bunu koruyun. Buna eklenebilecek yüzlerce maddeyle liderlik konusu anlatılabilir. Sizin gördiğünüz gibi liderlik, pek çok konuda feragati geektirir. Pek çok şeyden vazgeçmeniz gerekebilir. Ancak, her ne şekilde olursa olsun, sürüde ki koyun olmaktansa sürünün çobanı olmak evladır.
Asla koyun ya da vagon olmayın.
http://www.slideshare.net/muzafferdonmez/img-17496667
İŞÇİ SINIFININ ÖZET TARİHİ
1789 devrimiyle Tanrı’dan başka kimseye hesap vermeyen
krallar ve kiliseler dönemi bitmiştir.
Siyasal devrimin ülkesi Fransa.
Ekonomik devrimin ülkesi İngiltere idi.
İngiltere, bu dönemde sanayileşen tek ülkeydi; toprağa bağlı üretimin iktidarını bitirdi. Dönemin itici gücü; buhar gücüne dayanan sanayileşmeydi. Kömür de dönemin en değerli madeniydi.
İşçi sınıfının ücretleri çok düşüktü, yaşama ve çalışma koşulları berbattı. Çalışma saatleri uzundu. Çocuk işçiler sefil yaşam koşullarında çalışıyordu.
Karl Marks, 7 yıl 10 aylıkken işe başlayan William Wood’un “iş hayatını” yazdı Kapital’de: Haftanın altı günü işe sabah altıda gelir, gece dokuza kadar çalışırdı. Yedi yaşında bir çocuğun günde on beş saat çalışması bağışlanabilir bir şey değildi. Ama oluyordu.
12 yaşındaki J.Murray ise, “Sabah altıda, bazen dörtte gelirim. Akşamdan sabahın altısına kadar bütün gece çalıştım, çalışırım. Önceki geceden beri yatağa henüz uzanmadım. Benimle birlikte çalışan 8-9 çocuk daha vardı. Bütün bu çalışmamın karşılığı ise aldığım para üç buçuk şilin…” diye anlattı yaşadıklarını…
krallar ve kiliseler dönemi bitmiştir.
Siyasal devrimin ülkesi Fransa.
Ekonomik devrimin ülkesi İngiltere idi.
İngiltere, bu dönemde sanayileşen tek ülkeydi; toprağa bağlı üretimin iktidarını bitirdi. Dönemin itici gücü; buhar gücüne dayanan sanayileşmeydi. Kömür de dönemin en değerli madeniydi.
İşçi sınıfının ücretleri çok düşüktü, yaşama ve çalışma koşulları berbattı. Çalışma saatleri uzundu. Çocuk işçiler sefil yaşam koşullarında çalışıyordu.
Karl Marks, 7 yıl 10 aylıkken işe başlayan William Wood’un “iş hayatını” yazdı Kapital’de: Haftanın altı günü işe sabah altıda gelir, gece dokuza kadar çalışırdı. Yedi yaşında bir çocuğun günde on beş saat çalışması bağışlanabilir bir şey değildi. Ama oluyordu.
12 yaşındaki J.Murray ise, “Sabah altıda, bazen dörtte gelirim. Akşamdan sabahın altısına kadar bütün gece çalıştım, çalışırım. Önceki geceden beri yatağa henüz uzanmadım. Benimle birlikte çalışan 8-9 çocuk daha vardı. Bütün bu çalışmamın karşılığı ise aldığım para üç buçuk şilin…” diye anlattı yaşadıklarını…
Peki…
Daha birkaç yıl önce devrimin büyük gücü olan işçilerin ekonomik ve sosyal durumları nasıl bu derece kötüleşti?
Öncesinde, sadece toprak sahiplerinin tekelinde olan Avam Kamarası’nda söz sahibi olmak ve mevcut yapıyı değiştirmek için, işçilerle işbirliği yapan burjuvazi, haklarına kavuşunca ve “daha çok kâr” ilkesiyle hareket edince işçi sınıfına ihanet etti.
İşçilerin seçme seçilme hakları yoktu…
Grev yapmaları yasaktı…
Sendika yasaktı…
İktidarın hesap edemediği sosyolojik bir gerçek vardı:
Sanayileşme işçi bilincini artırdı:
Kaybetmekten, kaybedenler sorumlu olamazdı…
Maden kazası sonucu
Başbakan Erdoğan’ın gündeme getirdiği İngiltere’deki maden kazaları yoksul kitlelerin iktidara kızgınlık ve nefretini arttırdı.
İngiltere’deki maden kazaları, insanlık tarihine çeşitli haklar kazandırdı. Tarihte, ülkesel boyutta ortaya çıkan ilk örgütlü işçi eyleminin adı; “Çar-tizm” böyle doğdu…
Çartizm, sanayi devrimiyle başlayan toplumsal bozulmaya, yoksullaşmaya ve kötü çalışma koşullarına karşı yürütülen işçi mücadelesinin adıydı.
İngilizce “charter” (ayrıcalık vermek) sözcüğüne dayanarak, bu girişime “Çartist” eylem adı verildi.
İngiltere’deki Çartist eylemin özü şuydu: Siyasal haklara kavuşmazsak bu sömürü düzen devam eder.
1839’un başında, Çartistler Londra’da, bir Ulusal Kongre topladı.
Altı maddelik People’s Charter (“halk bildirgesi”) hazırladılar.
- Suçlu olmayan ve akıl sağlığı yerinde olan, 21 yaş üstünde her erkek oy verme hakkına sahip olmalıdır.
- Oylamanın gizliliği sağlanmalıdır.
- Parlamento üyesi olmak için, “zenginlik” veya “toprak sahibi olma” zorunluluğu olmamalı, herkesin seçilme hakkı olması sağlanmalıdır.
- Parlamenterlere, yaptıkları bu iş karşılığında yeterli bir ücret ödenmelidir.
- Tüm seçim bölgeleri, eşit sayıda seçmene denk gelecek sayıdaki oyla temsil edilmelidir.
- Seçimler her yıl yenilenmelidir.
CHP’nin teklif ettiği maden ocakları araştırmasını AKP nasıl reddetti ise benzeri o dönem İngiliz Avam Kamarası’nda oldu.
1839 Haziran ayında 1.3 milyon işçi tarafından imzalanan People’s Charter Avam Kamarası’na sunuldu.
Fakat yapılan oylamada, parlamenterlerin büyük çoğunluğu tarafından bu dilekçe görmezden gelindi.
Daha birkaç yıl önce devrimin büyük gücü olan işçilerin ekonomik ve sosyal durumları nasıl bu derece kötüleşti?
Öncesinde, sadece toprak sahiplerinin tekelinde olan Avam Kamarası’nda söz sahibi olmak ve mevcut yapıyı değiştirmek için, işçilerle işbirliği yapan burjuvazi, haklarına kavuşunca ve “daha çok kâr” ilkesiyle hareket edince işçi sınıfına ihanet etti.
İşçilerin seçme seçilme hakları yoktu…
Grev yapmaları yasaktı…
Sendika yasaktı…
İktidarın hesap edemediği sosyolojik bir gerçek vardı:
Sanayileşme işçi bilincini artırdı:
Kaybetmekten, kaybedenler sorumlu olamazdı…
Maden kazası sonucu
Başbakan Erdoğan’ın gündeme getirdiği İngiltere’deki maden kazaları yoksul kitlelerin iktidara kızgınlık ve nefretini arttırdı.
İngiltere’deki maden kazaları, insanlık tarihine çeşitli haklar kazandırdı. Tarihte, ülkesel boyutta ortaya çıkan ilk örgütlü işçi eyleminin adı; “Çar-tizm” böyle doğdu…
Çartizm, sanayi devrimiyle başlayan toplumsal bozulmaya, yoksullaşmaya ve kötü çalışma koşullarına karşı yürütülen işçi mücadelesinin adıydı.
İngilizce “charter” (ayrıcalık vermek) sözcüğüne dayanarak, bu girişime “Çartist” eylem adı verildi.
İngiltere’deki Çartist eylemin özü şuydu: Siyasal haklara kavuşmazsak bu sömürü düzen devam eder.
1839’un başında, Çartistler Londra’da, bir Ulusal Kongre topladı.
Altı maddelik People’s Charter (“halk bildirgesi”) hazırladılar.
- Suçlu olmayan ve akıl sağlığı yerinde olan, 21 yaş üstünde her erkek oy verme hakkına sahip olmalıdır.
- Oylamanın gizliliği sağlanmalıdır.
- Parlamento üyesi olmak için, “zenginlik” veya “toprak sahibi olma” zorunluluğu olmamalı, herkesin seçilme hakkı olması sağlanmalıdır.
- Parlamenterlere, yaptıkları bu iş karşılığında yeterli bir ücret ödenmelidir.
- Tüm seçim bölgeleri, eşit sayıda seçmene denk gelecek sayıdaki oyla temsil edilmelidir.
- Seçimler her yıl yenilenmelidir.
CHP’nin teklif ettiği maden ocakları araştırmasını AKP nasıl reddetti ise benzeri o dönem İngiliz Avam Kamarası’nda oldu.
1839 Haziran ayında 1.3 milyon işçi tarafından imzalanan People’s Charter Avam Kamarası’na sunuldu.
Fakat yapılan oylamada, parlamenterlerin büyük çoğunluğu tarafından bu dilekçe görmezden gelindi.
En büyük tepki; maden kazalarının yaşandığı Güney Galler madencilerinden geldi; ayaklandılar.
Madenci direnişi ülkeye yayıldı.
Ayaklanmaları, bir dizi tutuklama ve mahkemeler takip etti.
Hareketin liderlerinden John Frost da tutuklanıp mahkemeye çıkartılanlar arasındaydı. Vatan hainliği ile suçlandı!
İşçi liderlerinden Samuel Holberry hapishanedeyken hayatını kaybetti ve Çartist hareketin şehidi oldu.
Gösterilerde güvenlik güçleri işçileri öldürmeye başladı.
Devlet şiddeti Güney Galler ve Batı Riding bölgelerindeki işçileri yer altında hücrelerde örgütlenmeye mecbur bıraktı; Çartist sığınıklarda gizliden gizliye silah üretimine yöneltti.
1842 yılındaki eylemler, ayaklanmalar ve protestolarla geçen ve belki de 19. yüzyılda iktidarı siyasi açıdan en çok zorlayan yıl oldu.
Tarihin ilk genel grevi
1842 Mayıs ayında işçiler bu kez üç milyondan fazla imzalı People’s Charter dilekçesini İngiliz parlamentosuna verdi. Ancak bu dilekçe de ilki gibi reddedildi.
İşçi sınıfını görmemezlikten gelme tavrı, tarihteki ilk genel greve dönüştü.
İş bırakma eylemlerine o dönemde genel olarak Plug Plot (şalteri indirmek) adı verildi. Zira protestocular, fabrikalarda üretim çarklarının dönmesini sağlayan buhar kazanlarının vanalarını kapatıyorlardı. (O gün yaşananlar için 20. yüzyıl tarihçileri Genel Grev (General Strike) tabiri kullanılmaya başladı. Bazıları ise Grev Dalgası (Strike Wave) kavramını tercih etti.)
Genel grev, kitle hareketleri yanında, ciddi şiddet eylemlerini de beraberinde getirdi. Hükümet ayaklanmayı bastırmak için orduyu kullandı.
Uzatmayayım…
Çartist hareket zamanla yolunu buldu, sosyalistlerle buluştu.
İşçi önderlerinden Ernest Charles Jones ve George Julian Harney Marx ve Engels ile ilişki kurdu.
Galler’deki madenci direnişinden çok etkilenen Marks, kapitalizmin sanayi devriminden sonra yaptığı vahşetine bakıp devrimin İngiltere’de olacağına inandı.
Sosyalizm İngiltere’de olmadı ama…
1839’da Galler’deki maden ocağında başlayan isyanla işçi sınıfı, önce oy kullanma hakkını, sonra seçme ve seçilme hakkını aldı. “Gizli oy” esası kabul edildi. Parlamento üyelerine aylık bağlandı. Çartist Bildiri’deki talepler birer birer hayata geçirildi.
Sadece…
Bugüne dek bildiride yer alıp da gerçekleşmemiş tek madde, “seçimlerin her yıl yenilenmesi” talebiydi!
Fakat…
En büyük kazançları işçi sınıfının kendine güvenmeyi öğrenmesi oldu. Bir de, mücadele etmeden hak kazanılmayacağını…
Madenci direnişi ülkeye yayıldı.
Ayaklanmaları, bir dizi tutuklama ve mahkemeler takip etti.
Hareketin liderlerinden John Frost da tutuklanıp mahkemeye çıkartılanlar arasındaydı. Vatan hainliği ile suçlandı!
İşçi liderlerinden Samuel Holberry hapishanedeyken hayatını kaybetti ve Çartist hareketin şehidi oldu.
Gösterilerde güvenlik güçleri işçileri öldürmeye başladı.
Devlet şiddeti Güney Galler ve Batı Riding bölgelerindeki işçileri yer altında hücrelerde örgütlenmeye mecbur bıraktı; Çartist sığınıklarda gizliden gizliye silah üretimine yöneltti.
1842 yılındaki eylemler, ayaklanmalar ve protestolarla geçen ve belki de 19. yüzyılda iktidarı siyasi açıdan en çok zorlayan yıl oldu.
Tarihin ilk genel grevi
1842 Mayıs ayında işçiler bu kez üç milyondan fazla imzalı People’s Charter dilekçesini İngiliz parlamentosuna verdi. Ancak bu dilekçe de ilki gibi reddedildi.
İşçi sınıfını görmemezlikten gelme tavrı, tarihteki ilk genel greve dönüştü.
İş bırakma eylemlerine o dönemde genel olarak Plug Plot (şalteri indirmek) adı verildi. Zira protestocular, fabrikalarda üretim çarklarının dönmesini sağlayan buhar kazanlarının vanalarını kapatıyorlardı. (O gün yaşananlar için 20. yüzyıl tarihçileri Genel Grev (General Strike) tabiri kullanılmaya başladı. Bazıları ise Grev Dalgası (Strike Wave) kavramını tercih etti.)
Genel grev, kitle hareketleri yanında, ciddi şiddet eylemlerini de beraberinde getirdi. Hükümet ayaklanmayı bastırmak için orduyu kullandı.
Uzatmayayım…
Çartist hareket zamanla yolunu buldu, sosyalistlerle buluştu.
İşçi önderlerinden Ernest Charles Jones ve George Julian Harney Marx ve Engels ile ilişki kurdu.
Galler’deki madenci direnişinden çok etkilenen Marks, kapitalizmin sanayi devriminden sonra yaptığı vahşetine bakıp devrimin İngiltere’de olacağına inandı.
Sosyalizm İngiltere’de olmadı ama…
1839’da Galler’deki maden ocağında başlayan isyanla işçi sınıfı, önce oy kullanma hakkını, sonra seçme ve seçilme hakkını aldı. “Gizli oy” esası kabul edildi. Parlamento üyelerine aylık bağlandı. Çartist Bildiri’deki talepler birer birer hayata geçirildi.
Sadece…
Bugüne dek bildiride yer alıp da gerçekleşmemiş tek madde, “seçimlerin her yıl yenilenmesi” talebiydi!
Fakat…
En büyük kazançları işçi sınıfının kendine güvenmeyi öğrenmesi oldu. Bir de, mücadele etmeden hak kazanılmayacağını…
S. YALÇIN
İnsanlar Genellikle Görmek İstediklerini Görür Ve Duymak İstediklerini Duyarlar
-Başkası bir işi uzun sürede yapıyorsa, yavaştır.
*Ben uzun sürede yapıyorsam, titizimdir.
-Başkası bir işi yapmıyorsa, tembeldir.
*Ben yapmıyorsam, meşgulümdür.
-Başkası bir işi söylenmeden yapıyorsa, sınırlarını aşmıştır.
*Ben yapıyorsam, bu insiyatif kullanmaktır.
-Başkası bir görgü kuralını çiğniyorsa, kabadır.
*Ben çiğniyorsam, kendime özgü birisiyimdir.
-Başkası amirini memnun ediyorsa, yalakadır.
*Ben ediyorsam, bu ortak çalışmadır.
-Başkası öne geçerse, bu kuralları ihlal etmektir.
*Ben başarırsam, bu sıkı çalışmanın ödülüdür.
-Başkası"Götürürse"Hırsızdır,rüşvetçidir
*Ben götürürsem "devir uyanık olma devridir".
Zihniyet bu olduğu sürece sonuçta;
"BÖYLE GELMİŞ BÖYLE GİDER"olur.
23 Mayıs 2014 Cuma
Avrupa Parlamentosu Seçimleri 2014 ve Yeni Avrupa
http://www.egehabercisi.com/makale/muzaffer-donmez/avrupa-parlamentosu-secimleri-2014-ve-yeni-avrupa/140.html
22 Mayıs 2014 Perşembe
KÖMÜR İŞÇİLERİNİN EN BÜYÜK GÜNÜ
Cephelerde ordularını
düşman üzerine gönderen bir hükûmet, halkın aktif desteğini alamazsa savaşı
kolay kolay kazanamayacağını bilir.
Kurtuluş Savaşı yıllarında Ankara
Hükûmeti, halkın desteğini kazanmak için
idarede, ekonomide ve diğer alanlarda çalışanlar lehine bazı reformlar yapmak
zorunda olduğunun fark etti. Hatta Yunan ilerlemesinin yarattığı ve çok kritik
bir dönem olan 1920 yazında, idarenin doğrudan doğruya halka verilmesi de
Meclis’te dile getirilen çözümler arasındaydı. 1908’den beri Türk aydınlarını
derinden etkileyen halkçılık akımı, Sovyet Devrimi’nin de etkisiyle Kurtuluş
Savaşı Ankarasında doruk noktasındaydı.
1920’de Türkiye’yi yöneten asker,
eşraf ve aydınların sözcüleri, yüzyıllardır halkın sömürüldüğünü, emekçilerin
alınteriyle biriken servetlerin küçük bir azınlık tarafından tüketildiğini daha
açık ve daha kuvvetle vurgulamaya başladılar. Eylül 1920’de Meclise sunulan
Halkçılık Bildirisi de bu anlaşın eseriydi. Bu bildiri 20 Ocak 1921 Anayasası
olarak olgunlaşacaktı. Egemenlik kayıtsız şartsız millette olacak, halk kendi
kendini idare edecekti.
Emekçi halkın refahını
iyileştirmek için alınan önlemlerden biri, Zonguldak ve Ereğli Kömür
madenlerinde çalışanların durumuyla ilgilidir. O tarihlerde "Amele"
deyince akla önce maden işçileri geliyordu. Bunların hem sayısı çoktu, hem de
durumları çok perişandı. Yabancılar tarafından işletilen bu maden ocaklarında
önemli miktarda kömür tozu birikmekteydi. Bunlar satılmalı ve elde edilen gelir
işçilerin refahı için kullanılmalıydı.
İKTİSAT VEKİLİ KONUŞUYOR
Meclis’in en radikal
mebuslarından İktisat Vekili Celal Bey (Bayar), kanun tasarısını Mecliste
savunurken işçilerin aç ve çıplak olduğunu, bazılarının üzerinde gömlek bile
bulunmadığını söyledi. İşçilerin kalacak yerleri, giyecekleri, yakacakları da
yoktu. Kömür tozları ise bir işe yaramadan orada birikip duruyordu. Bunlar işçi
kuruluşlarına verilirse hiç değilse işçiler ekmek parasını kurtarabilirlerdi.
Madenleri güvence altına almak için de işçi hayatını bir düzene sokmak
gerekirdi. Celal Bey, “Angarya çalıştırma
devam ediyor, yazdığımız emirlerin bir faydası olmuyor” diye yakındı.
İktisat Vekili, kanunun bir an
önce çıkarılmasını isterken, başka ülkelerden örnekler verdi. Oralarda iki
tarafın da haklarının göz önünde tutulduğunu anlatıyor, aksi halde
olabilecekleri 18 Nisan 1921 günü şöyle ifade ediyordu:
“Yalnız bir taraf düşünülür, bir taraf baskı altında tutulursa, yalnız
bir tarafın hakkı korunursa, inanınız ki haksızlığa uğrayan taraf mutlaka
öfkelenip coşar ve memleketin genel durumu zarar görür.”
2 Mayıs 1921 günü Meclis, İşçilere 1 Mayıs
Armağanını sundu. Ereğli maden işçilerinin haklarını koruyan tasarının birinci
görüşmesi bitti. Buna göre 18 yaşından küçük olanlar ocaklarda çalıştırılmayacaktı.
İşçileri zorla çalıştırmak da yasaklanıyordu. Patron, işçi Yardımlaşma
Sandığı’na yardım yapmak zorundaydı. İşçileri parasız tedavi ettirecek,
sakatlananlara tazminat ödeyecek, çalışma süresi sekiz saatten fazla
olamayacaktı. Ocakların yakınlarında işçi koğuşları ve hamamlar yapılacaktı.
Söz alan mebuslar, işçilerin ne kadar kötü koşullarda çalıştırıldıklarını ve
yabancı patronlar tarafından nasıl sömürüldüklerini anlattılar. Yasanın bütün
ülkedeki işçileri kapsaması istendi. Hükûmet, işçiler için yeni bir tasarı
hazırlamakta olduğunu açıkladı.
İŞÇİLERİN EN BÜYÜK GÜNÜ
Zonguldak kömür havzası
işçilerinin genel haklarıyla ilgili ve sekiz saatlik işgünü kanununun
görüşülmesi, Sakarya boylarında kanın gövdeyi götürdüğü günlerde tamamlandı.
Buna göre işçi taban gündeliği de belirleniyor, iş sağlığı ve eğitimi gibi
konularda işverene bazı yükümlülükler getiriliyordu. Örneğin genç işçilerin
eğitimi için gece okulları, işçiler için hamam, hastane, eczaneler açılacaktı.
Bir hükûmet emperyalizme ne kadar
yakınsa emekçi halktan o kadar uzaktır. Halkın haklarını ne kadar koruyorsa
emperyalizme de o kadar uzaktır. Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı yılları bunun en
belirgin kanıtıdır.
Kanunun kabulü, 10 Eylül 1021,
yani Sakarya Zaferinden üç gün öncedir.
İşçiler bu kanuna çok sevindiler.
On binlerce İşçi, Meclis Başkanlığına telgraf çekerek “Millî Hükümetin böyle
zor zamanlarda vatan savunmasıyla uğraşırken bile işçilerin haklarını korumakta
gösterdiğıi temiz yüreklilik ve şefkatten ötürü” teşekkür ettiler ve 10 Eylül
gününü işçiler için en büyük gün saydıklarını bildirdiler.Zeki Sarıhan
Kaynaklar:
Zabıt
Ceridesi, C. 10, s. 25, 32, 197, C. 12, s. 172; Hâkimiyeti Milliye, 3 Mayıs 1921, 11 Eylül 1921; Düstur 3/2, s. 130; Mahmut Goloğlu, Cumhuriyete Doğru, 1971, s. 204.
21 Mayıs 2014 Çarşamba
17 Mayıs 2014 Cumartesi
ARAPLAR LANETLİ TOPLUM MU?
Soma da çok üzücü şeyler yaşadık,ocaklara ateş düştü,bizim canımız yanmadığı için bir kaç gün içinde unutacağız ama unutulmaması gereken şeylerde var.Örneğin;günlerdir gavur dediğimiz ülkelerin pek çoğundan acımızı paylaşan haberler geldi ama araplardan tık yok.Yanlış anlamayın,arap düşmanı değilimdir-arkadaşlarımda var ama bazı şeyler unutulmaz.Konu ile ilgili geçen sene bir köşe yazısı yazmıştım arap sempatizanları ne derece katılır bilemiyorum ama bunlar tarihe yazılmış konular,okuyun lütfen:
Bazı Müslümanlar; Yahudilerin ilahi yoldan uzaklaştığı için lanetli olduğunu söyler, savunurlar. Her türlü geriliklerinin, iç kanlı çatışmaların nedenini Yahudilere, bağlarlar. Gerçekten Yahudiler lanetli mi? Yoksa Araplar mı lanetli toplum? Peygamber İbrahim’in bir oğlu İshak, Yahudilerin atasıdır. Peygamber İbrahim’in diğer oğlu İsmail ise Arapların atasıdır. Yani Yahudiler ve Araplar soylarıyla kültürleriyle inançlarıyla aynı kökten gelirler. Museviliğin kutsal kitabı Tevrat; kendi dönemine kadar ki olaylardan bahseder. Hıristiyanların kutsal kitabı İncil; kendi dönemine kadar ki olaylardan bahseder. Müslümanların kutsal kitabı Kur’an da; kendi döneminden önceki olaylardan bahseder. 7. yüzyıldan bu yana olan olaylar ise yazılı ve görsel kaynaklarda yer almaktadır. Lanetli dedikleri Yahudiler 2 bin yıl sonra yurt edinmiş, devlet kurmuş, bilimde teknolojide dünyanın önde gelen toplumu olmuş. Araplar ise kanlı iç çatışmalarla, sefahatın lüksün içiçe olduğu sefil ve aşağılık bir yaşam içinde olmuşlardır. Bu durumda Lanetli olan kim? Yahudiler mi, Araplar mı? 7. yüzyıldan bu yana dünya toplumları içinde lanetli olan toplum Araplardır. Çünkü onlar son peygamber son kitap kendilerine geldikleri halde ondan yüz çevirdiler. Peygamber Hz.Muhammed hakkı, dürüstlüğü, adaleti, eşitliği, özgürlüğü, kardeşliği önerdi. Onlar ki; Hz.Muhammed’in en yakın ikinci arkadaşı Ömer’i katlettiler. Onlar ki; Hz.Muhammed’in en yakın üçüncü arkadaşı Osman’ı katlettiler. Onlar ki; Hz.Muhammed’in en yakın dördüncü arkadaşı Ali’yi katlettiler. Onlar ki; Hz.Muhammed’in torunu Hasan’ı katlettiler. Onlar ki; Hz.Muhammed’in torunu Hüseyin’i katlettiler. Onlar ki; Hz.Muhammed’in soyu olan Haşimileri Orta Asya ve Endülüs’e sürdüler. Onlar ki; Hz.Muhammed’in soyunu Mekke ve Medine’den uzaklaştırdılar. Onlar ki; Muaviye ve Yezid devlet anlayışını tercih ettiler. Onlar ki; Abbasi iktidarında Emevi liderlerini mezarlarından çıkarıp işkence yaptılar. Onlar ki; Türklere ihanet etti, kahpece arkadan vurdu. 1916′da, Dünya Savaşı’nda Mekke Şerifi Hüseyin; İngilizlerle işbirliği yaptı. Arap bedevi kabilelerini ayaklandırarak, Osmanlı’ya isyan etti ve Türk askerini kahpece arkadan vurdu. Onlar ki; Petrol denizindeler ama dünya Müslümanları açlıktan kırılmaktadır. Onlar ki; Arabistan’da şeriat derler batı ülkelerinde batılı gibi yaşarlar. Araplar denilen topluluk; tarihin en soysuz, en karanlık, en ikiyüzlü, en hain topluluğudur. Araplar; para, şehvet, servet gösteriş meraklısı bir toplumdur. Araplar; karaktersiz, yalancı, dönektirler. Araplar; çıkarı için ihanet ederler. Araplar; birbirlerini İslam adına, petrol adına, iktidar için, katletmeyi iyi bilirler. Arapların tarihleri; katliamlarla doludur. Arapların en nefret ettikleri; Türklerdir. Onların en sevdikleri; kapitalistlerdir, şeytandır, paradır, sekstir. Türkiye’nin İslamcıları neden Arap hayranıdır? Türkiye’nin İslamcıları neden Arap kültürünü düşünür, konuşur, yaşar, savunurlar? Türkiye’nin İslamcıları neden Arap katillerine, İslam kahramanı diye övgüler düzerler? Türkiye’nin İslamcıları neden yedinci yüzyıl Arap düşünce ve yaşam ağını kutsarlar? Türkiye’nin İslamcıları neden insanlık değişim ve gelişim metodolojisini yok sayarlar? Türkiye’nin İslamcıları neden Bilim ve teknolojide ses getiren ciddi çalışmaları yoktur? Türkiyeli İslamcı Arapçılar; duyarsız, ruhsuz, kimliksiz ve kişiliksizdirler. Köksüz, kimliksiz hainler; dillerinden milletimiz sözünü düşürmezler. Köksüz, kimliksiz hainler; İslamcı görüntü altında milleti aldatmaya, milletin milli ve manevi değerlerini istismar etmeye devam ederler. Türk Milleti, lanetli Arapları anladıkça; Türk kültür, tarih ve medeniyetini, çağdaş dünyanın onurlu, saygın bir üyesi olduğunu daha iyi anlayacak ve öze dönecektir.
16 Mayıs 2014 Cuma
`Başbakan’a Yuh çekersen tokatı yersin`
Bu bizim çok değerli Dünya ve Paralel Evrenin gördüğü gelmiş geçmiş en büyük LİDER Erdoğan’ın Soma da vatandaşa söylediği sözler. Bir kızılderili atasözü de şöyle der: "Komşun hakkında hüküm vermeden önce, iki ay onun makosenleriyle yürü!" *** Sene 2002 Türk siyasetinin en karışık günleri Başbakan Ecevit hasta. hastalığı yüzünden Bakanlar Kurulu Toplantısı dahi zaman zaman yapılamıyor. Siyasi yasaklı Recep Tayyip Erdoğan yeni kurduğu partinin Genel Başkanı sıfatı ile il il dolaşıyor. 2 Haziran günü Erzincan'da partililere şöyle hitap ediyor: ''Haftalar, aylardır, 'Bu hükümet hasta' diyoruz. Sayın Başbakan'a, İnönü için söylediklerini kendisine hatırlattık. Artık vakti gelince siyasetten çekilmesini bilmelidir' diyordunuz. Şimdi o sözleri biz size hatırlatıyoruz ve diyoruz ki 'Vaktiniz geldi geçiyor, istifa edin' diyoruz. Artık fiziken çökmüş, bitmiş bir insan var karşımızda. Bakın her taraf kırılmaya, dökülmeye başladı. Bu neyi gösteriyor. Artık çelik korselerle duruyorsun." Ecevit elbette direnmekte haksızdı.Fakat aynı zamanda hasta ve yaşlı idi, Erdoğan ise O'nu bu insanî zaafından dolayı ağır ifadelerle eleştiriyordu. O günlerde Erdoğan'ın Ecevit'e hastalığı üzerinden yüklenmesine defalarca şahit olduk. Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil,Erdoğan'ın Bülent Ecevit hakkında sarfettiği o sözleri,18 Temmuz 2008'de "Balık Hafızası'' başlıklı yazısında şöyle sıralamıştı: "Ecevit kişisel hırsından gitmiyor." "mesaisini yerine getirmekten aciz." "Ülkeyi hastaneye çevirme." "Kendine zulmetme çekil!" "millete kıyma, bırak!" "Ölümün ertelenmesi, ötelenmesi, hayatın yaşandığı anlamına gelmez... " "mazereti var... Yaşlılık!" "Çekilmesini bilmiyor.' "Ecevit görevinin başında olduğunu söylemiş... Ne olur güldürme bizi!" "Fiziken çökmüş." "Bitmiş bir insan." "Topluma yararlı olmaya değil, anca kendini ayakta tutabilmeye çalışıyor." "Git." "Çekil." 'Yerinden ve merkezden olmak üzere, iki yönetim şekli vardır... Şimdi, hastaneden ve evden yönetim çıktı!' 'Anlaşılan o ki, insan yaşlanınca gerçekleri daha az görüyor, hırsı artıyor. Hastane raporları bile zoraki veriliyor.' 'Her tarafı kırılıp dökülüyor.' 'Çelik korselerle duruyorsun.' 'Düş milletin yakasından.' Erdoğan herşeyin saat gibi çalıştığını ifade etmek istediğinden olacak,seçim mitinglerinde Ecevit Hükümeti'nin son dönemlerini hatırlatarak, "Bakanlar Kurulu'nun hastane odalarında toplandığı günler oldu" diyordu. Allah'ın işine bakınız ki, Bugün RTE’ye de eleştiriler geliyor ama Müslümanlığı kimseye bırakmayan Hz. Peygamber’in(SAV) mütevaziliğinden, Hz.Ömer’in adaletinden dem vuran aynı kişi kendisini eleştiren vatandaşa tokat vuruyor. Üstelik Erdoğan Ecevit'in o günkü yaşından 20 yıl daha genç. Demek ki neymiş? Düşmez kalkmaz bir Allah'mış! Bunu derken sanılmasın ki Başbakan'ın düştüğü bu duruma sevindik.O bu durumu kendisi hazırladı. Biz Erdoğan'ın "varlığı"na düşman değiliz,fikirlerine karşıyız. İnsanî zaafiyetle dalga geçmek,Allah'tan gelenle eğlenmek bizim harcımız değil. Bu dünya kimseye kalmadı,kalmayacak…
13 Mayıs 2014 Salı
Atatürk’ün Çıkardığı Gazeteler
Atatürk, “Minber”, “İrade-i Milliye” ve “Hakimiyet-i Milliye” olmak üzere üç gazete çıkarmıştır. Yaptıklarını ve yapacaklarını halka duyurarak kamuoyu oluşturmak isteyen Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı andan itibaren basından destek almış ve basının gücünü en etkili şekilde kullanmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk, yalnızca bir asker, komutan, diplomat, politikacı ve devlet adamı değildi. O, bir düşünürdü de… Atatürk’ün bu yönünü O’nun yazdıklarından, söylediklerinden, okuduklarından anlayabiliyoruz. Zaten Atatürk’ün düşünür yönü O’nu gazeteciliğe yöneltmiştir. Düşüncelerini ve yaptıklarını halka duyurmak için basının ne kadar önemli olduğunu bilen Atatürk, bu gerçeği daha Harbiye öğrencisiyken fark etmiştir.
Örneğin, 1 Mart 1922’de TBMM’yi açarken yapmış olduğu konuşmada şöyle demiştir: “Basın milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve doğru yolu göstermede, bir millete muhtaç olduğu fikri gıdayı vermekte, özetle bir milletin saadet hedefi olan müşterek istikamette yürümesini teminde basın, başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir.”
Mustafa Kemal henüz Harbiye öğrencisiyken yönetimin siyaset alanındaki yanlışlarını ve aksaklıklarını belirtmek amacıyla eleştiri niteliğindeki yazılar yayınlamak için el yazısıyla bir gazete çıkarmıştır. Bu gazetenin yazılarını bizzat kendisi yazan Mustafa Kemal, Mektepler Müfettişi İsmail Paşa’nın takibine de uğramıştır. Harp Okulu’ndaki veteriner dershanelerinden birine giren Mustafa Kemal ve arkadaşları, çıkardıkları gazetenin yazılarıyla uğraşmaya başladıkları sırada, okul müdürü Rıza Bey tarafından suçüstü yakalanmıştır. Kendilerine önemli bir ceza verilmemiş, “izinsizlik” suçuyla yetinilmiştir.
Minber
Atatürk’ün ilk gazete çıkarma girişimi İstanbul’da yayınlanan “Minber”dir. Fethi Okyar, anılarında Minber gazetesinin yayınlanması hakkında şunları söylemiştir:
“Mustafa Kemal Paşa, ‘memleketi perişan eden ve muhalefet adı altında irtikap eden taarruz ve tahripler daha çok gazeteler vasıtasıyla oluyor. Bunlara karşı milleti uyandırmak için en iyi vasıta aynı yolla karşılık vermek, yani bir gazete çıkarmaktır. Benim maaşımdan biriktirdiğim biraz param var, onu koymaya hazırım. Ben askerim imtiyaz alamam, ama sen alabilirsin. Hakikatleri halka, hatta düşmanlarımıza anlatabilmek için hadi gel beraberce gazete çıkaralım.’ dedi. Gazete çıkarmayı hiç düşünmüyordum ama, mensup olduğum İttihat ve Terakki için öylesine çirkin ve haksız ve dolayısıyla vatan ve devlet için öylesine tehlikeli neşriyat başlamıştı ki, bunları cevapsız bırakmak mümkün değildi.”
1 Kasım 1918’de yayın hayatına başlayan Minber gazetesi günlük olarak yayınlanır ve 51 sayı çıkar. Gazetenin başında Fethi Bey vardır, imtiyaz sahibi ve sorumlu müdürü ise Dr. Rasim Ferit’dir. Minber, Fethi Bey’in eski partisi İttihat ve Terakki’ye olan haksız saldırıları önlemek ve doğruları yazmak, Tevfik Paşa’nın parlamentoda güvenoyu almasını engelleyici yazılar yazmak, Fethi Bey tarafından yeni kurulan Osmanlı Hürriyetperver Avam Fırkası’nın sözcülüğünü yapmak için yayın hayatına girmiştir.
Gazetenin başyazılarını çoğunlukla Mustafa Kemal, değişik adlarla ya da imzasız yazmıştır. Ayrıca Minber’in hemen hemen her sayısında Mustafa Kemal’le ilgili haberler yer almıştır. 17 Kasım 1918 tarihli gazetede Yıldırım Orduları Grubu Kumandanlığından yeni dönen Mustafa Kemal’le bir de röportaj yapılmıştır. Bu röportajda Mustafa Kemal şöyle demiştir; “… en iyi siyasetin her türlü anlamıyla en çok kuvvetli olmakta bulunduğunu kabul ederim. En çok kuvvetli olmak tabirinden amacımın, yalnız silah kuvveti olduğunu zannetmeyiniz. Bilakis asker olmama rağmen bence kuvvet kendisini oluşturan etkenlerin sonuncusudur. Benim amacım manen, ilmen, ahlaken ve teknik yönden kuvvetli olmaktır. Bu saydığım özelliklerden yoksun olan bir milletin bütün fertlerinin en son silahlarla donatıldığını varsaysak bile kuvvetli olduğunu kabul etmek doğru olmaz.”
İrade-i Milliye
Atatürk ikinci gazetesini Sivas Kongresi’nden sonra çıkarmıştır. 4 Eylül 1919 günü başlayan ve 11 Eylül’de sona eren Sivas Kongresi’nin ardından Mustafa Kemal çevresindekilerden yeni çıkaracağı gazete için güvenilir bir yazı işleri müdürü bulmalarını ister. Aranan yazı işleri müdürü bulunur ve gazete çok kısa bir süre içinde çıkarılır. Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal tarafından kurulmuş olan gazetenin imtiyazı Selahattin Ulusalerk’e aittir. Gazetenin yazı işleri müdürü ise Mazhar Müfit Kansu’dur. Gazetenin adı ve başlık altı Mustafa Kemal tarafından tespit edilmiştir; “İrade-i Milliye” (Metalip ve Amali Milliye’nin Müdafiidir).
Başlangıçta haftada bir sonraları haftada iki ve günlük olarak yayınlanan gazetede Sivas Kongresi zabıtlarını, Mustafa Kemal’in bildirilerini, konuşmalarını yayınlanmıştır. Bir amaç için çıkartılan gazetenin nüshaları birçok şehrin çeşitli dairelerine mühürlü zarflar içinde gönderilmiştir.
Hakimiyet-i Milliye
Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye üyeleriyle birlikte Ankara’ya geldiğinde burada alınacak kararların millete duyurulması için bir gazeteye ihtiyaç duyduğunu söylemiştir ve burada verdiği ilk direktif de “bir gazete çıkaracağız” olmuştur.
Ankara’da doğru dürüst bir matbaa bulunmadığı için Konya’dan getirtilen baskı makinesi meclis bahçesindeki bir binaya yerleştirilmiş ve iki hafta içinde gazete çıkartılmıştır. Bu gazetenin adını da Mustafa Kemal vermiştir; “Hakimiyet-i Milliye”. İlk sayının gazete başlığının altında ise “mesleği milletin iradesini hakim kılmaktır” diye yazmaktadır. 10 Ocak 1920 günü yayınlanan gazetenin ilk başyazısını Mustafa Kemal yazmıştır.
Gazete Anadolu’da kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin yayın organıdır. Gazetenin yazı işleri müdürü Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu’dur. Gazetenin daha sonraki yazı işleri müdürleri arasında Hüseyin Ragıp Baydur, Nafi Atıf Kansu ve Ziya Gevher Etili gibi isimler de vardır.
Başlangıçta haftada iki gün yayınlanan gazete 18 Temmuz 1920’den sonra haftada üç gün, 6 Şubat 1921’den sonra da günlük olarak çıkarılmıştır. Gazete 1934 yılına kadar Hakimiyet-i Milliye adıyla, o tarihten sonra da “Ulus” adıyla çıkmaya devam etmiştir.
Kaynaklar
1- Türk Basın Tarihi, Nuri İnuğur, Gazeteciler Cemiyeti
2- Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, Cilt 1
3- Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk Araştırma Merkezi
4- Milli Mücadele’de Atatürk ve Basın 1919-1921, Prof. Dr. Yücel Özkaya, Atatürk Araştırma Merkezi
5- Atatürk Döneminde Basın ve Basın Özgürlüğü, Gazeteciler Cemiyeti
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)