Ege Makedonyası’ndaki Yerleşim
Yerleri Rehberi[1]
Giriş Yerine[2]
1912-1913 Balkan Savaşları ve 14/27 Kasım 1919 tarihli
Neuilly Barış Anlaşması ve 28 Temmuz (10 Ağustos ) 1920 tarihli Sevres
Anlaşması ile de teyit edilmiş bulunan 28 Temmuz (10 Ağustos ) 1913 Bükreş
Anlaşması neticesinde Makedonya üç Balkan devleti, Sırbistan, Yunanistan ve
Bulgaristan arasında bölüştürülmüştür.[3]
Yunanistan’a bağlanan ve o günden bu yana bu statüsünü
koruyan bu kısım, Makedonya’nın 66,474
km karelik toplam toprağının 33,953 kilometrekarelik bir kısmını kapsamaktadır.[4]
Bu çerçeveye Ege Makedonyası ve Balkan Savaşlarının
ardından kazandığı topraklar dahil edildiğinde Yunanistan devletinin
toprakları 63,211 kilometre kareden
129,880 kilometrekareye genişlemiş,
nüfusu da 1920 tarihinde kaydedilmiş mukim insan temel alınarak değerlendirildiğinde
2,631,952’den 6, 204,684 kilometrekareye artmıştır. Bu sayede Sırp Krallığı,
Hırvatlar, Slovenler ve Bulgaristan ile sınır komşusu haline gelmiştir. Ancak
yine de bu devletlerin hiçbiri doğal ya da etnik, sınırlarına sahip
değildir.
Bölünmesinden önce Makedonya’da yaşayan toplamda
2,000,000 sâkinin yarısından fazlası, yani 1,136,477’si Ege Makedonyası’nda
yaşadı.
5 yüzyıllık esaretin neticesinde çok ciddi değişiklikler
göstermiş doğal nüfus yapısı, Balkan Savaşları’nın hemen arefesinde şu
şekildedir: 362 000 Hristiyan Makedonya’lı 41 000 Müslüman Makedonyalı, 295 000
Türk, 240 000 Hristiyan Rum, 14 000 Müslüman Rum, 46 000 Hristiyan Valak, 3500
Müslüman Valak, 9000 Hristiyan ve Müslüman Arnavut, 60 000 Yahudi, 30 000
Yahudi ana gruplardır, nüfusun kalan kısmı milliyet açısından farklı
kökenlere sahiptir.[5]
En azından şu anda Ege Makedonyası’nın ulusal nüfus
yapısının tarihinin derinliklerine
girmek gibi bir amacımız yok, bununla birlikte Türklerin gelişinden önce
bu topraklarda Makedonyalı nüfusun hüküm sürdüğüne dikkat çekmeye değer.
Sıkıntılar, göçler ve ölümlerle sonuçlanan savaşlara rağmen Makedonyalılar, Ege
Makedonyası’nın nüfusunun ana parçasını oluşturmaya devam etmişlerdir.
Bununla birlikte,
5 yüzyıldan fazla süren bu tarihsel sürede olamayan şey, Balkan Savaşları’ndan
sonraki dönemde çok kısa bir sürede gerçekleşti. Bu durumun sebebi bu dönemde
yaşanan önemli büyüklükteki göçler ve etnik değişimlerin bir bütün olarak
Makedonya halkına etki eden önemli sonuçlar doğurmuş olmasıdır.
Makedonya’nın 3 komşu ülke arasında bölünmüş olması o
güne kadar ısrarla ulusal bağımsızlığı için savaşmış Makedonya halkını büyük
bir tarihsel adaletsizlikle muhatap kılmıştır. Elinde kalan tek alternatif daha
fazla mücadeledir. Ancak bu mücadele, karşı karşıya bulunulan yeni şartlar
sebebiyle daha zor ve daha karmaşıktır.
Bütün etkilerine ek olarak bu bölünme, 3 parçada da
yaşayan Makedonyalılar, asimilasyoncu işkencelere maruz kalmış ve tek amacı
Makedonya’nın etnik yapısını değiştirmek olan bir zorla göçü gerçekleştirmeye
zorlanmışlardır. Bu eğilimler, Ege Makedonyası’nın ulusal yapısının,
Makedonyalıların zararına olacak şekilde değişimi kapsamında yukarıda anlatılan
sonuçlar doğurmuştur.
Komşu Yunanistan’daki parçada uygulanan bu politika, esas
olarak, kendi amaçları için kullandığı birtakım tarihsel olaylar tarafından
kolaylaştırılmıştır.
·
Birinci ve ikinci Balkan Savaşları ( 1912- 1913 )
·
Birinci Dünya Savaşı (1914- 1918)
·
1919-1922 Yunan- Türk Savaşı ve 1923 Lozan Sözleşmesi
·
İkinci Dünya Savaşı ve Yunan İç Savaşı (1940- 1949 )
·
Yunan İç Savaşı’ndan sonra uygulanan politika: her ne
kadar daha zarif hale getirilmiş olsa da, Ege Makedonyası’nda yaşayan
Makedonyalılar için, şu ana kadar eşit
derecede sadakatsiz ve ulusal haklarından mahrum edici bir politika olmuştur.
I
Balkan Savaşları’nın Etkileri
(1912- 1913)
4 (17)- 5 (18) Kasım
1912’de ilan edilen Balkan Savaşı’ndan sonra müttefik Sırp, Bulgar, Rum,
Karadağ güçleri Osmanlı Türk ordusunun ciddi kayıplar vermesini sağladılar ve bu
sayede Türkiye ateşkes istemeye mecbur kılındı. Türkiye ile savaş, hukuki
olarak 17 (30) Mayıs 913 tarihli Londra Barış Anlaşması’nın imzalanması ile
sonuçlandı. Bu sayede Türkiye topraklarının Avrupa’daki kısmı, kendi içlerinde
sınırların nasıl olacağına karar verilmeden müttefiklere geçmiş oldu. Bu
sebepten ve esas olarak yeni
özgürleştirilmiş Makedonya topraklarının büyk kısmına kimin sahip olacağı ve o
toprakları kimin işgal edeceğine ilişkin karşılıklı anlaşmazlıktan dolayı, kısa
bir süre sonra Bulgaristan’ın tamamen mağlup edilmesi ile sonuçlanan İkinci Balkan Savaşı başladı.[6]
Müttefik askerlerin karşılıklı tahammülsüzlüklerini ve tatmin
edilmesi mümkün olmayan isteklerini gösterdiğini belitmek gerekir. Bu durum,
Makedonya’nın Türk ve diğer müslüman topluluklarının en çok acı çektiği dönemde
bile böyledir. Binlerce Müslüman müttefik askerleri tarafından katledildi ve
zenginlikleri yağmalandı, evleri yakıldı ve Müslümaların yaşamakda olduğu
köylerin bütünü veya kasabaların parçalarının tamamı yakılıp yıkıldı.[7]
Her ne kadar en çok kayıp vermiş topluluk onlar olsa da
Birinci Balkan Savaşı sırasında işgal edilmiş topraklarda zor günler geçirenler
sadece Müslüman nüfus değildi, Makedonya üstündeki emperyalist planlarını
ısrarlı biçimde sürdüren yeni fetihçi ordular ve komutanlar, Hristiyan nüfusun,
kendi düşüncelerine göre onlara uygun düşmeyeceği, işkencelere başvurdular.[8]
Emperyalist planlarını Makedonya’da istikrarlı biçimde uygulayarak yeni fetihçi
ordular, kendi hesap ve düşüncelerine göre kendilerinden kabul etmedikleri
hristiyan nüfusa zulmetmeye başladılar.[9]
19 Haziran 1913’te patlak veren ve daha sonra öncekinden
çok daha zalimce olduğu ortaya çıkan II.Balkan Savaşı’nda Makedonya halkları en
yüksek bedeli ödediler. Bu savaş sırasında binlerce masum Makedonyalı özellikle
Yunanlılar tarafından katledildi. Bu insanları
büyük çoğunluğu kadın ve çocuklardı. Bu durum, askeri operasyonların
devam ettiği Kukus (Kilkis) ve Valovis civarında daha da belirgin olarak görünür.
Düzinelerce Makedonya köyü ve enfes Makedonyalı kasabası Kukus (kilkis) yakıldı
ve yıkıldı. Bulgar askerler de, özellikle Serres ve Doksat kasabaları
civarındaki Yunan nüfusa eşit ölçüde zalimce davrandı.[10]
İki Balkan savaşı neticesinde Bulgaristan toplamda
yaklaşık 112 000 civarında göçmen aldı. Bunların yaklaşık 50 000’i
Makedonyalıydı ve 30 000’i de Ege Makedonyası’ndan gelenlerdi. [11]
Ege Makedonyası’ndaki topraklarda, Yunanistan yaklaşık
157 000 kişilik göç aldı. Bunların
yaklaşık 157 000’lik kısmı Türklerdi ve daha küçük oranlarda Rumlar, Patriarşik
Makedonyalılar, Bulgaristandan gelen Vlaklar, ve pirin Makedonyası’ndan,
Trakya’dan ve küçük Asya’dan gelen insanlardı.[12]
Kalan kısım, genel olarak Türkler ve diğer Msülümanlar, Selanik Limanı üstünden
Türkiyeye geçtiler. Durumun nomralleşmesinin hemen ardından gerçekleşen bu
hareket onlardan kurtulmnak için yaşamlarını çekilmez hale getirme yönetmine
başvurmuş Yunan yetkililer tarafından desteklenmiştir.[13]
Bununla birlikte İkinci Balkan Savaşı’nın yukarıda
belirtilen zalimliklerine bağlı olarak Makedonyalıların belli bazı bölgelerde
(Kukus veya Kilkis, Valovista, Serres v.b. ) önemli ölçüde dağıtılmış olması
gerçeğine rağmen, bu insanlar yine de Ege Makedonyası’ndaki esas nüfus ve o
dönemde Sırbistan’ın sınırları içerisine bulunan Bulgaristanı ve Vardar
Makedonyası’nı çevreleyen alanlardaki mutlak çoğunluk olmaya devam ettiler. [14]
Bu durum bu müreffeh ve o döneme kadar Yunan olmayan
bölgeyi Hellenleştirme çabasında olan Yunan tasarımlarını hiçbir şekilde
tatmine tmemiştir. Böyle bir amaç ancak bir yandan Makedonyalıların zorla göç
ettirilmesi ya da asimilasyonu ve Türklerin ve diğer Müslüman nüfusların zorla
göç ettirilmesi, diğer yandan da Kafkasya’dan, Küçük Asya’dan ve diğer
bölgelerden Yunan ve Yunan yanlısı bakış açısında sahip nüfusların bu
topraklarda iskan edilmesi yoluyla gerçekleştirilebilirdi.
Bu sebeplerden ötürü, imzalanan ateşkes anlaşmasından
hemen sonra, Makedonyalılara ve Türklere Yunan devletinin dışına çıkmaları için
yoğun bir baskı yapılmaya başlandı. Bu baskı sonucu birçok Makedonyalı aileyi
Bulgaristan’a ve Sırbistan’a (daha özgül
olarak Sırbistan’ın bir parçası olan Vardar Makedonyası’na ) göç etmek zorunda
bırakıldı ve buna ek olarak deniz aşırı ülkelere göç etme yönünde de artan bir
eğilim cortaya çıktı.[15]
Göç, Birinci Dünya Savaşı ve Müttefik askerlerin (Fransız, Britanyalı, Sırp
v.b.) bu topraklarda konuşlanması sebebiyle geçici olarak kesintiye uğradı.
II Birinci Dünya
Savaşı sırasında Ege Makedonyası’nda Göç Hareketleri
Bu Ege makeodnyasından dışarıya doğru göç süreci ve aynı
dönemde başlatılmış bölgeyi Kafkaslar’dan gelmiş göçmenler ile kolonize etme
süreci, yeni ortaya çıkan durum tarafından kesintiye uğratılmıştır. Bu yeni
durumları Sırp askerlerinin Vardar Makedonyası topraklarından, Bulgaristan’ın
Doğu Ege Makedonya topraklarından ve işgalinden vazgeçmesi ve müttefik
askerlerin Ege Makedonyası topraklarında konuşlandırılması şeklinde sıralamak
mümkündür. [16]
Buna karşın ve özellikle savaş sırasında yeni yaratılmış durum
sebebiyle, üç yönden yeni bir Makedonyalı göçü dalgası ortaya çıktı. Bu
topraklarda yaşayan Makedonyalıların bazıları Önce Sırp sonra da Bulgar
işgaline muhatapken tatmin olmamış bir halde Yunan yetkililer tarafından
“ilgilenilmiş” olan Ege Makedonyasına kaçtılar ve sınır bölgelerindeki Lerin
(Florina), Sorovic, Ostrovo, Voden (Edessa), Meglen, Enidze, Vardar, Gumendze,
Bojmica ve Kukus (Kilkis) bölgelerine yerleştirildiler.[17]
Daha sonra özellikle Vardar Makedonyası’ndan gelen
göçmenlerin büyük kısmı, özellikle Bitola’dan gelen Müttefik askerlerinin
ikinci kez çekilmesinden sonra,[18]
Sık sık Yunanlıların Sırp karşıtı ve Slav karşıtı politikalarından ve Sırp
yetkililere, göçmenlerin refahı konusunda zorluk çıkartmak konunusnda
ellerinden gelenin en iyisini yapmaktan çekinmediklerinden yakınan Sırp askeri
ve sivil yetkililerin koruması altına girdiler.[19]
Ege Makedonyası’ndan gelen ve Bulgaristan işgalindeki
topraklara doğru, esas olarak Yunan ordusunda askere alınmaktan kaçmak amaçlı tersine göç hareketleri de mevcuttu.[20]
Resmi istatistiki verilere göre, 1. Dünya Savaşı boyunca
Vardar Makedonyası’ndan gelen 14 600 kişi, Ege Makedonyası’na kaçtı.[21]
(Bu rakam, savaştan sonra geri dönmeyen kişilere atıf yapmaktadır. )
Bunların 41 000’i Bulgaristan’a kaçtı. Bu rakamın yarısı,
Makedonya’nın Ege kısmındandı.[22]
Tarihe göre sınıflandırıldığında koşullara bağlı olarak Bulgaristan’a gelen bu
göçmenler: 1915’te 3759; 1916’da 6,713; 1917de 2736; 1918de 13,454 ve 1919da
14,785 mülteci şeklindedir. [23]
Göçmenlerin sayısı aslında çok daha yüksekti ama bunların büyük bir kısmı
şartlar normale döndükten sonra doğdukları topraklarına geri döndüler. Bu göç,
özellikle 1916’da gerçekleşmiş olan göç, köylülerden ve kasabada yaşayan insanlardan
oluşuyordu. Bu insanlar, 1916 sonbaharında, aralarında Dojran ve Gevgelija’nın
dahil ön bölgelerde sâkin iken, içeri bölgelere çekilmeye zorlanan kasaba
sakinleri ve köylülerdi.[24]
Yukarıda değinilen Bulgaristandan gelen toplamda 41 000
kişilik göçmen grubu arasında, 5,500’ü Plovdiv’de ve civar bölgelerde
konuşlanmıştı ancak kalan kısmı Bulgaristan’ın diğer kasaba ve bölgelerinde
iskan edildiler. [25]
Birinci Dünya Savaşı, Yunanistan lehine sonuçlandı.
Toprakları, Trakya’ya doğru genişledi halbuki Trakya, Bükreş Barış Anlaşması
uyarınca Bulgaristan’a verilmişti.
Ege Makedonyası’ndan gelen Makedonyalılar bu zorla göçler
sebebiyle yeni kayıplar verdiler. Öte yandan, Yunan yanlısı duygulara sahip
kimseleri içeren yeni bir göç almış olan Ege Makedonyası topraklarında yaklaşık
100 000 kişi iskan edildi.[26]
Bunula birlikte yine de Ege Makedonyası’ndaki durum Yunanistan’ın aleyhine
olmaya devam etti. Nüsufun çoğunluğu hala Yunan değildi ve büyük kısmı da
Makedonyalılar, Türkler ve diğer milletlerden oluşuyordu. Bunun da ötesinde Ege
Makedonyası’nda iskan edilen nüfusun bir kısmı Pirin ve Varda Makedonyası’ndan
gelen kişilerdi, partiarşiklerdi ancak hiçbir şekilde Yunanlılara “uygun”
değillerdi.[27]
III Ege
Makedonyasında göç hareketleri (1919 - 1940)
1-
Makedonyalıların Bulgaristan ve Sırbistan, Hırvat ve Sloven Krallıklarına
göçleri
Balkan Savaşları ve 1. Dünya Savaşı süresinde 50 000
Makedonya Ege Makedonyası topraklarından göç ettiğine daha önce zaten
değinilmişti.[28] Makedonyalıların
bu zorunlu göçü Yunan yetkililerin umut ettiği sonuçları ortaya çıkartmadı.
Bunun sebebi, doğal nüfus artış oranı sonucunda en azından 270 000 ile 300 000
arası Makedonyalı nüfusun Ege Makedonyası’nda varlığını sürdürmekte olmasıydı.
Bu gerçeği gören Yunanlılar, müttefikleri ile de
anlaşarak Bulgaristan konusunda, Neully (Nöyi) Anlaşmasının 56. maddesinin 2. Fıkrası uyarınca ayrı bir sözleşme
imzalanmasını sağladılar.[29]
sözleşme, Bulgaristan ve Yunanistan arasında “gönüllü” nüfus mübadelesini
öngörmekteydi. Bu kasıtlı dayatma Makedonyalıların Ege Makedonyası’ndan
Bulgaristan’a zorunlu göçünü gerçekleştirme amacını taşımaktaydı. Mağlup Bulgaristan
bu karara direnmedi çünkü Bulgaristan’da yaşayan Yunanlıları özellikle Plovdiv
ve çevresinde bulunanlar ile Karadeniz civarındaki köylerde yaşayanları ülkeden
çıkartmak istemekteydi.
Bu amaçla gayri menkuller için ödenecek tazminatlar
planlandı, bu hususta güvence verildi ve 20 Eylül 1920 gibi erken bir tarihte Milletler
Cemiyeti Yunan ve Bulgar Karma Komisyonu adı altında bir özel komisyon kuruldu.
Bu komisyonda iki yabancı kişi vardı, bu kişiler Yeni Zelandalı yarbay A. C.
Corfe ve Belçikadan Binbaşı Mariel de Roover’dir.[30]
Corfe komisyonun başkanıydı ve de Roover Başkan Yardımcısıydı. Bunlara ek olarak
komisyon bir Bulgar ve bir Yunan’ı da içeriyordu. Komisyonun işlevi göçün ve
göçmenlerin malları için ödenecek tazminatların gözetimi ve bu işlemlerin
kolaylaştırılması idi. Sözleşmenin kendisi uygulamada, aynı komisyonun kuruluşu
gibi lüzumsuz olduğu görüldü. Komisyonun oluşturulmasından ve göreve başlamasından
itibaren 3 yıl içerisinde ne Makedonyalıların ne Bulgar devleti içinde yaşamış Yunanlıların,
ne de Yunan devleti çerçevesinde yaşayan
Trakyalıların hiçbirinin evlerini gönüllü bir biçimde terk etmek gibi bir
niyetleri olmadığı ortaya çıktı.
1919’dan 1923 autumn una kadar Yunan ve Bulgar Karma
Komisyonu’nun sunduğu hizmetlerden faydalanarak sadece 800 kişi herhangi bir
yönde hareket etti. Bu kişilerin Makedonyalı olanları üçte birden daha azdı.
Aslında, toplamda bu rakam 250 kişiden daha azdı. [31]
Bununla birlikte Makedonyalıları, Ege Makedonyası’ndaki
nüfusun etnik bileşimin değişmesi bakımından Makedonyalıları ve diğer
toplulukları, etkileyen bir diğer önemli faktör daha vardı. Bu Yunanistan ve
Türkiye arasında gerçekleşen 1919- 1922 savaştı.
Yunan oligarşik elitinin Küçük Asya’ya, özellikle kıyı
bölgelerine yönelik “grande idee” istekleri Yunanistan’ı çok daha güçlü Türkiye
ile savaşa soktu. Oligarşik elit, bu bölgelerin kendilerinin bir zamanların
Bizans İmparatorluğundan gelen “tarihsel hakkı” olduğunu iddiasını
savunmaktaydı. 1919’dan 1922’ye kadar
süren ve Ege Makedonyası’ndan gelen birçok Makedonyalının Yunan ordusu
içerisinde hareket ettiği ve öldürüldüğü bu savaş, Yunanistan’ın tamamiyle mağlup olması ile
sonuçlandı. Türkiye kazandığı zaferi kullanmaktan geri kalmadı ve Yuanistan’a
Lozan Sözleşmesi’nin imzalanması isteğini dayattı. Bu Sözleşme, Türk devleti
içerisinde bulunan bütün Hristiyanların Yunanistan’a ve Yunan devleti içinde
bulunan bütün Müslümanların da Türkiye’ye zorla göç ettirilmesi hükmünü
içermekteydi. İstisna sadece Batı Trakya’daki Müslüman topluluğa ve
Konstantinopol’daki Hristiyan nüfusa tanındı. Verilen bu istisnaların sebebi
ise iki devletin uzun vadeli planları idi.[32]
Uygulamada, 1922’deki askeri harekatlar gibi erken bir tarihte Türkler Küçük
Asya’nın kıyı bölgelerindeki Rum nüfusunu zorla ihrâç ettiler. Bu insanlar, bu
sözleşmenin zorlaması sebebiyle 1923 ve 1924 yılları boyunca tamamiyle
Yunanistan’a göç ettiler. Ülkeler arasındaki denge Yunanistan aleyhine
bozulmuştu zira sadece askeri olarak mağlup edilmek ve ekonomik olarak
zayıflamakla yetinmemiş, Küçük Asya hakkındaki bütün grand idee planlarından da
vazgeçmek zorunda kalmıştı. Yine de bu fırsattan yararlandı ve Yunaistan’dan Türkiye’ye
doğru gerçekleşen göçün büyük kısmı, yani yaklaşık 1 230 000 insan, esas olarak
Ege Makedonyası’na yöneldi. Bu,
Yunanistan’a bu toprakların etnik yapısını son derece radikal biçimde
değiştirme imkanı verdi. Böylece 640 000’den fazla göçmen Ege Makedonyası’na
yerleşmişti.[33] Bu
sıralarda anlaşmanın şartları gereği, 300 000 Türk ve diğer etnik kökenlerden
gelen Müslümanın, 40 000’i aynı topraklardan gelen Makedonya Müslümanıydı, ve
bu insanlar Türkiye’ye yerleşti.[34]
Bu şekilde durum Makedonyalıların zorla göçü için
kullanılmış oldu. Göçmenler için düzenlemeler yapmanın zorlukları bahanesiyle Makedonyalı
hanehalkı bir ya da birden fazla göçmen aileyi evlerine kabul etmeye zorlandı.[35]
Bu durum özellikle sınır bölgelerde yaygındı.
Amaç, Makedonyalıların yaşamını katlanılamaz hale getirmekti. Dayatılan bu
uygulamaya, toprakların, malların ve eşyaların kamulaştırılması eşlik etti.
Fiziksel şiddet ve diğer tür baskılar da uygulanmaktan geri kalmadı. Bunun da
ötesinde, bütün Ege Makedonyası boyunca silahlı birimler oluşturuldu. Bunlar,
sözde gerillaları takip etmek amacıyla kurulmuştu ama Makedonyalı ailelerin
korkutulması, düzenli kitlesel tutuklamalar ve hatta bireysel ve kitlesel
katliamlar gibi işlevler gördü.[36]
Kitlesel katliamlar arasında, biri 27 Temmuz 1924 tarihinde bağlandıktan sonra
öldürülen Trlis, Karakoy ve Lovcen köylerine mensup 18 Makedonyalı köylünün
öldürülmesi[37] Lerin
(Florine) ve çevresindeki bölgelerde yaşayan vatandaş ve köylülerin Kasım
1925’te gerçekleşen kitlesel tutuklaması hatırlanmalıdır bu tutuklamaya maruz
kalan insanların büyük bir çoğunluğu ölüme mahkum edilmiş ve vurulmuş geri
kalan kısmı ise uzun süren mahkumiyetler yaşamıştır.
Bu silahlı birimlerin çeşitli terörist faaliyetleri ve
Yunan yetkililerin diğer şiddet içeren yöntemleri birçok Makedonyalıyı
Bulgaristan’a ve daha küçük bir kısmını Vardar Makedonyası’na ve aynı zamanda
Sırbistan, Hırvatistan ve Slovenya krallıklarınıa, özellikle, Bitola, Gevgelija
ve Strumica bölgelerine göç etmeye zorladı.
Ulaşılabilir resmi istatistiki verilere göre 1923 ve 1928
arasında 33 000 Makedonyalı Bulgaristan’a göç etti. Aynı anda yaklaşık 10 000 Makedonyalı
Sırp, Hırvat ve Sloven Krallıklarına göç etti.[38]
Bu Makedonyalıların göç etmeye zorlanmalarının sebebi, kendilerini
dayanılmaz koşullar altında bulmalarıydı. Bununla bağlantılı olarak Yunan
yetkililer ve bahsedilen silahlı gruplar tarafından korkutuldular ve
kıştırtıldılar. Doğal olarak, tek çareyi kaçmakta ve göç etmekte buldular.
Niyetleri, öldürülmekten, fiziksel ve ruhsal tacizlerden kaçma ve göç ederek
daha huzurlu bir alan bularak kendilerini
içinde buldukları kabustan kurtarmaktı.
2. Makedonyalıların
Deniz Aşırı ülkelere göçü
İki dünya savaşı arasında aynı politik sebeplerden Ege
Makedonyasından deniz aşırı ülkelere güç göç olduğu gerçeğine değinilmeldir. Bu
göçler ile ilişkili olarak daha sonra gelecek olayları daha iyi anlayabilmek
amacıyla göçlerin ardındaki sebepleri ve önceki süreci kısaca anlatmak gerekir.
Makedonyalıların özellikle geri kalmış bölgelerden
gelenlerin yurtdışına göçmen işçi olarak gitme gelenekleri oldukça eskidir
ancak en yaygın olduğu dönemler 18. ve 19. yüzyıllardı. Makedonyalı göçmen
işçilerin büyük çoğunluğu Konstantinopol, Anadolu, Mısır, Romanya, Bulgaristan,
Sırbistan ve Avusturya Macaristan İmparatorluğunun diğer bölgeleri idi.
Makedonyalı göçmen işçiler esnaf, işçi ve küçük
işadamları olarak biliniyordu. Özellikle şu alanlardaki ticarette özel bir yer
elde etmişlerdir: duvarcılık, değirmencilik, fırıncılık, pastacılık, terzilik,
hancılık, tuğla ve kiremit ve benzeri alanlar. Bu göçmen işçilerin çoğu,
ailelerini zaman zaman ziyaret,ev yapmak ya da toprak satın almak amacıyla geri
döndükleri köylerde tuttular. Daha az rastlansa da, bazıları ailelerini
çalıştıkları lşehir ve köylere götürdüler: Konstantinopol, Sofya, Bükreş,
Belgrad, İskenderiye, Kahire v.b.
Daha uzaklara, Batı Avrupa’nın başlarındaki ülkelere
gitme geleneği yakın bir tarihte başlamıştır. Deniz aşırı ülkelere gitme
geleneği ise Osmanlı Türk yetkililerin artan şiddet uygulamaları ile beraber,
yani, 19. Yy sonu ve 20. Yy başların itibaren Makedonyalılar Amerika’ya göç
etmeye başlamışlardır. Bu göçlerin büyük kısmı,
düzinelerce Makedonyalı köyün Osmanlı Türk ordusu ve düzensiz birlikleri
tarafından yakıp yıkıldığı Ilinden Ayaklanması’ndan sonra gerçekleşmiştir.
Özekllikle Ege Makedonyası’ndan deniz aşırı ülkelere göç,
Balkan Savaşlarından sonra arttı ve göçlerin sebepleri esas olarak politikti.
Aslında, daha önce de ifade edildiği üzere, Yunan yetkililer, özellikle Balkan Savaşları’ndan sonraki ilk
yıllarda görüldüğü üzere bu göçü kolaylaştırdılar. Bununla birlikte, Birinci Dünya
Savaşı sebebiyle, Yunanistan’ın içinde bulunduğu şartların zorlamasıyla, Makedonyalıların
Ege Makedonyası’ndan göçleri, hızlı bir biçimde yavaşladı. Savaşın bitişinden sonra Küçük Asya’dan Ege
Makedonyası’na doğru başlayan yeni dalga ile taze bir ivme kazandı. Bu sefer, yeni
bir öç dalgası vardı: genellikle Kanada’ya ve Avustralya’ya yönelmişti. Makedonyalı
göçmenlerin bu ülkelere göçü, özellikle 4 Ağustos 1936’da Mexatas
diktatörlüğünün kurulmasından ve Makedonyalılara karşı uygulanan terör
artmasından sonra hızlanmıştı. Makedonya evlerinde Makedonya dilinin
kullanılması bile yasaklanmış, ulusal duygularından dolayı hapsedilen ya da
sınır dışı edilen Makedonyalıların sayısında büyük bir artış olmuştu. Ege
Makedonyasından dneiz aşırı ülkelere yönelmiş bu göç II. Dünya Savaşı’na hatta
aslında Yunanistan ve İtalya arasında 28 Ekim 1940 tarihinde ilan edilen savaşa
kadar devam etti.
Yukarıda anlatılanlardan, 23 Temmuz 1923 tarihli Lozan
Sözleşmesi’nin yani Hristiyan nüfusun Türkiye’den Yunanistan’a zorla göçü ve
Makedonyalıların Bulgaristan’a ve kısmen de olsa Sırp, Hırvat ve Sloven
krallılarının topraklarında bulunan Vardar Makedonyası’na göçü Ege Makedonyası’nın
etnik yapısını önemli ölçüde değiştirdiği sonucu çıkartılabilir. Bu yerleşim
alanlarını zorla dağıtma ve yeni yerleşimler kurma önlemleri, Yunan Grande İdee
politikasının lehine sonuçlar doğurdu.
1912’den 1940’a kadarki dönemde Ege Makedonyası’ndaki Makedonyalıların
içine toplamda 90 000 kişiyi[39]
alan zorla göçüne karşın Makedonyalıların sayısının hala yüksek olduğu
söylenmelidir. Makedonyalıların o dönemdeki nüfus artış hızları dikkate
alınırsa, (nüfusun ortalama artış hızı 1928 ve 1940 arasındaki sürede % 24
seviyesindedir[40])
1940’taki sayıları Balkan Savaşları sırasındaki nüfusları ile aynıydı yani 300
000 ile 320 000 arasındaydı. Voden (Edessa), Enidze, Vardar, Gumendza, Kukus
(kilkis) ve Valovis gibi daha öncesinde hiç Yunanlının yaşmadığı belli bazı
bölgelerde bu politikanın sonucu olarak Yunan yerleşimci sayısı arttı ve bu
bölgelerin bazılarında Makedonyalılar bir azınlık haline geldi. Bununla
birlikte Voden (Edessa), Lerin (Florina) ve Kostur (Kostarina) bölgelerinde Makedonyalı
nüfusun oranı göreli olarak yüksek kaldı. Bu oran Voden’de (Edessa) %55 iken
Lerin (Florina)’da %85’e kadar çıktı.
Durum, Yunanlı yetkilileri telaşlandırmaya devam ediyordu
zira o ana kadar, asimilasyon ya da zorla göç amacıyla alınan tüm önlemler,
beklenen sonuçları tam olarak vermemişti. Aslında Ege Makedonyası’nın etnik
yapısının Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve 1919 ve 1922 arasında devam
eden Türk- Yunan Savaşı ve akabindeki sözleşmelere ek olarak Yunan devletinin yerleşim
yerlerini dağıtıp yeni yerleşimler kuran politikasına rağmen büyük ölçüde değişmiştir.
Yeni yerleşimler kuran politikaların ve doğal artışın neticesinde, daha önceden
değinilen sıkıntılara rağmen, Ege Makedonyası’nın nüfus artış oranı sürekli
olarak yüksek seyretti. Nüfus, 1920’de 1, 804, 022 yerleşimciden 1928’de 1,
410, 884’e gelirken 1940’ta 1, 752, 091 yerleşimciye ulaştı. Durumun bu şekilde
oluşmasında en büyük pay, Makedonyalılara aitti.
IV. Ege
Makedonyası’ndaki Yerleşim Yerlerinin İsimlerinin Değiştirilmesi
6.yy dan başlayarak, belli tarihsel koşullar altında Balkan
Yarımadası’nın kuzeydeki bölgelerinde yerleşmiş fakat diğer ilgili kabileler ve
yabancı kabileler tarafından baskı altında tutulan Slavik kabilelerin
Güneydoğu’daki bölgelere yöneldiği ve Yunanistan anakarasının tamamını
Peleponnes dahil işgal etmiş oldukları doğrudur. Hatta, Peleponnes’in tarihi
ismine aşina olmadıkları için, bu yarımdada denizle çevrili olduğundan bu
bölgeye More ya da Deniz (Morea) adını vermişlerdir. Ezerci ya da Milinzi
ismiyle bilinen bu kabileler, Peleponnes’i işgal ettiler. Bu sırada Slavik
kabileler Berziti ve Veligosti Aetoliokarania, Attica, Boetica ve daha
kuzeydeki bölgelerde yerleşik durumdadırlar. Slavik kabilelerin mutlak hakimi haline
geldiği bu yeni ele geçirilmiş topraklar, kadim yerleşim bölgelerinde yeni
yerleşimler kurup bunlara yeni slavik isimler verdiler ve bölgeyi yerel
yönetimlere ve daha alt düzey idari yapılara böldüler. Fethettikleri ve
yerleştikleri yerlerin eski isimlerine aşina olmadıklarından, bütün coğrafi
özellikler, ( Dağlar, Irmaklar, Göller, Sıradağlar, Tepeler, Ovalar v.b. ) yeni, Slavik isimler edindiler ve yakın
zamana kadar hem ülke içerisinde hem de dünyada bu isimlerle bilindiler.
Bunların bazıları, Bugün bile, Yunan dilinin yapısına uygun küçük değişimler
göstererek, bu isimleri korumaktadırlar.
Böylece Peleponnes’in bir zamanlar ünlü ve önemli
dağları, sözgelimi Helicon, Parnon, Chronios ve Kimina, yeni, Slavik isimler
edindiler. (Örneğin Zagora, Helmo – H’lm-, ve Malevo). Pamisos, Piros ve
Helicon ırmakları, Pirnaca, Kamenica ve Burbuceva oldular. Yunanistan’daki bazı
yöreler de yeniden adlandırıldılar, Suvdela, Melinzi, Opstina, Zupa v.b. de
yeni adlar edindiler. Eski Sparta’nın yıkıntılarının üstündeki civarda Varsova
isimli, yeni, Slavik bir yerleşim yeri kurulurken, Mycenae’nin külleri üstünde
Slavik köyü Horvati kuruldu. Kulağa Yunanca gibi gelen, iddialara göre Yunanca
olan, isimler bile, Mani – Mahjates, Miastra ve Cakonia – Cakones, hiç şüphesiz
Slavca kökenlidir. Eski topografik haritalara ve Yunanistan’daki resmi nüfus
sayımlarına dayanarak Yunanistan Devletinin kuruluşundan bu yana, Yunanistan’ın
sadece bu kısmında (yani More, Aetoliokirania ve Attica’da) yüzlerce köy,
kasaba, şehir ve diğer yerel birimleri çağırmak için düne kadar Slavik
devletleri kıskandıracak Slavca isimler kullanılıyordu.
Slavik isimlerden de öte, daha sonra, özellikle 14.
Yy’dan sonra, Cezayirli, Vlak, Türk isimler bunlara eklendi. Bu sayede, yeni
doğmuş Yunan topraklarında, nüfusun büyük kısmının ikamet ettiği yerler ve
civarındaki topografyanın ismi, aslında Yunanca değil, esas olarak Slavca ya da
bir başka kökendendi.
1830 gibi erken bir tarihte devlet olarak kurulduğundan,
resmi Yunanca, kendi toprakları üstünde, Yunanca olmayan ve başta Slavca olmak
üzere çeşitli kökenlerden gelen yer isimlerine atıf yaparken sorunlar yaşadı.
Bu sebepten, sadece onlar değil yabancı yazarlar da, bu isimleri dikkatli bir
biçimde kaydettiler ve bunları yorumları ile birlikte yurtdışında yayınladılar.
Bu yazarlar, bugünükü Yunanlıların kadim Yunanlılarla hiç bağı olmadığını ya da
varsa bile bu bağın çok küçük olduğunu ve aslında Slav, Vlak, Arnavut
ırklarının Anadolu yarımadasından gelen büyük oranda Helenleşmiş ve Bizans
topraklarından 10. Yüzyılda sebepsiz yere sürülmüş Hitit ve Phrygian nüfusla
karışımından doğmuş, tümüyle yeni bir ırk olduğunun savundular.
Ciltlerce tarihsel faktografiye ek olarak yabancı
yazarlar, iddialarını önemli ölçüde doğrulayan yer isimlerine de atıf yaptılar.
Bu sıkıntılı durumla yüzleşen Yunan devleti, isimleri,
özellikle de esas olarak Slav dilinden gelen isimler taşıyan daha büyük
kasabaların isimlerini, sessiz bir biçimde ama kademeli olarak değiştirdiler ve
bu yerler, kulağa klasik Yunancaya daha yakın gelen isimler aldılar. Bu yerlere
bir zamanlar Slavların başkenti olan Mora (Peleponnes), ismi daha sonra Tripolis
olarak değiştirilen Tropolica, Sparti adını alan Mistra, Vostica – Egion-,
Slaona – Amphissa-, Pisati – Pyrgos-, Gortina –Kartagena-, Dragomesti
–Astakos-, Zeytuni ya da Zituni –Lamia- v.b....
Thessaly’nin 1897’de Yunanistan tarafından ilhakından sonra
bu sorun Yunanistan için daha da zorlayıcı hale geldi. Bunun tek sebebi de
çeşitli yerleşim yerlerinin ve diğer topografya’nın Slavca kökenli isimleri
değildi.
Yunan devletinin düşüncesine göre, geri kalan
topoğrafya’nın isimleri sorunu bu sorunu daha sistematik bir biçimde
araştıracak ve geri kalan topografyanın isimlerini acilen özellikle de klasik
Yunanca kökenli isimler koyarak çözmenin daha etkili olacağıydı.
Bu niyeti taşımasının başka sebepleri de vardı. Aslında
yunanlılar Ege Makedonyasına yönelik emellere sahipti. Burada nüfusun mutlak
çoğunluğununn Makedonyalı ya da Türk iken Yunan azınlığın sayısının bölgedeki
toplam nüfusun %10’unu zar zor aşması da bir başka sorundu.
Bu amaç uğruna, Yunan Dışişleri Bakanı N. Levidis 8 Mart
1909 tarihinde Yunan Kralı I. George’ye bizzat ayrıntılı bir öneri sundu. Bu
öneri, yerleşim yeri olarak kullanılan bölgelerin ve geri kalan topoğrafyanın
Yunanca kökenli olmayan isimlerinin değiştirilmesi için özel bir komisyon
kurulmasını içeriyordu.
31 Mayıs 1909 tarihinde, bu öneriyi temel alan ve
“toponimleri araştırmak ve bunların tarihsel kökenlerini incelemek amacıyla
özel bir devlet komisyonunun kurulması kararını” içeren bir ferman ilan edildi
ve 8 Haziran 1909 tarihli 125 nolu Gazete’de yayınlandı.
Bu fermanın 8. Paragrafına göre, idari ve diğer devlet
yetkililer, herhangi bir itiraz söz konusu olmadan bu komisyona gerekli desteği
vermek, gerekli bilgileri ulaştırmak ve bu komisyonun görevlerini
kolaylaştırmak için gereken her yardımı yapmakla yükümlüydü.
Yunanistan’ın durumu Balkan Savaşı ve Birinci Dünya
Savaşı ve devamındaki barış anlaşmalarının sonucu olarak kuzeye doğru
genişlemesi ve yeni topraklar elde etmesi ile daha da karmaşıklaştı. Zira bu
topraklarda Yunan nüfus etnik olarak bir azınlıktı.
Yunan nüfusun azınlık halinde oluşuna ek olarak yer
isimleri de genellikle Slavikti. Türklerin yoğun yaşadığı bölgelerde ise yer ve
bölge isimleri Türkçe idi. Bu yüzden 1919’dan itibaren yer isimlerini
değiştirme hareketine girişti. Bu amaçla bir komisyon dahi kuruldu. 1919-1922
Türk Yunan Savaşı neticesinde gerçekleşen zorunlu göçü takiben bu süreç daha da hızlandı. 1926’da yeni isimler verme
sürecine yeni bir ivme kazandırmak için “Köylerin, Kasabaların ve Şehirlerin yeniden
Adlandırılması Hakkında Kanun” çıkartıldı. Eylül 1926’dan Kasım 1927’ye kadar
Ege Makedonyası’nda 945 yerleşim yerinin adı değiştirildi. 1927’de çıkartılan
bir yasa ile eski isimleri kullananlara ceza öngörülmeye başlandı. 1918’den
1927’ye kadar toplamda 1497 yerleşim yerinin adı değişti. Örneğin Türk kasabası
Koylari Ptoletamis, Caldızları ve Haydarlı, Philotas ve Klitos adını aldı. Bazı
köyler orjinal Slavik isimlerini korudu. Cakoni köyünün ismi buna bir örnektir.
Yetkililer köyün ismini biri Kostor’da diğeri Meglen’de yaşayan Yunan Cakoni
kabilesiyle ilişkilendirdiler. İlişki hususunda haklılardı ancak Cakoniler,
daha sonra Helenleşmiş Slavik kökenli bir kabileydi ve doğal olarak isimleri de
Slavca’dan geliyordu.
Hatırda tutulması gereken hususlardan biri yer isimlerini
değiştirme amaçlı politikalara sözkonusu yerleşim yerinin sakini olan
Makedonyalıların isim ve soyadlarının da zorla değiştirilmesinin eşlik
ettiğidir. Bu isimlerin çoğu yokolmuştur. Ancak bir kısmı sadece Yunancadan
gelen bir sonek olarak varlığını korumuştur. Bu değişimi geçirmiş isimler
diğerlerinden kolayca ayırt edilebilir. Bozinov/ski Mpozinis haline gelmiş, Gusev/ski
Gusidis, Bogdanov/ski Mpogdanis, Zeljikov Zalkis haline gelmiştir. Bu biçimde
başka örnekler de bulunmaktadır.
Bütün bu bahsedilenlerden bağımsız olarak, Ege
Makedonyası’ndaki yerleşim yerlerinin ve diğer yerlerin isimlerinin
değiştirilmesine diğer sömürgeleştirme ve asimilasyonyöntemleri eşlik etmiştir.
Bunların amacı Makedonya’nın orjinal etnik niteliklerinin kaybettirilmesi ve
onun tarihsel olarak saf bir Yunan yurdu olduğunu göstermektir.
V. Makedonyalıların
Yunan İç Savaşı Sırasında Yerlerinden Edilmesi ve Zorla Göç Ettirilmesi
Yer isimlerinin isimlerinin zorla değiştirlmesi,
sömürgeleştirme ve asimilasyon II. Dünya savaşı sırasında geçici olarak durduruldu.
Belirtmek gerekir ki Makedonyalılar Greko-İtalyan savaşında ön cephede
kahramanca savaştılar. Bunu uluslararası bir borç, insanlığın ortak düşmanı
engelleme çabasına bir katkı olarak gördüler. Bu süreçte Makedonyalılar yeni
bir anti Faşist Yunanistan’da haklarının verileceğini ummuşlardı. Ancak daha
savaş sırasında bu durumun gerçekleşmeyeceğinin ayırdına vardılar. İşgalcilerle
beraber hareket eden Yunan kuvvetler daha ileri gitmiş ve Makedonyalıların yaşadıkları köy ve kasabalara saldırmış, burada
zulüm hareketlerine girişmişlerdi.
Çeşitli tarihsel koşulların sonucu Yunnanistan’daki anti
faşist kuvvetler silah bıraktılar kaderleri 1845 Varkiza anlaşması ile
belirlendi. Bunun ardından Makedonyalılar için durum daha da kötüleşti.
Katliam, kadınların ve genç kızların tecavüze maruz kalması, evlerin yakılıp
yıkılması ve terör her gün karşılaşılan olaylar haline geldi.
Aslında Aralık 1944 gibi erken bir tarihte Yunan aşırı
sağcı partilerin yetkilileri 120.000 Makedonyalının ana yurdundan zorla göç ettirilmesi
için ayrıntılı planlar yapmışlardı. Planlanan bu suçun temeli Yugoslavya
Federal Cumhuriyeti çerçevesinde egemen bir Makedonya devletinin kurulmuş
olması ve Makedonya’nın Ege tarafından gelen Makedonyalılarn anti-faşist
güçlerin tarafını tutmalarıydı.
Yunan İç Savaşı üç yıldan fazla sürdü ve demokrat
güçlerin yenilgisiyle sonuçlandı. Bu savaşın sonucunda onlarca köy boşaltıldı. Yunan
hükümet güçlerinin de faaliyetleri sonucu birçok köy tamamen terk edildi. Bu
süreçte 20000 kurbana, tamamen yok edilen binlerce köye ek olarak 60000
Makedonyalı evlerini terk etmeye ve uygun olmayan koşullar altında sınırı
geçmeye zorlandı. 120,000 Makedonyalının evlerini terk edilmesi için yapılmış
plan, 1944 yılı Aralık ayı itibariyle gerçekleşmişti.
VI. Ege Makedonyası’ndan
deniz aşırı ülkelere zorunlu göçler ve Yerleşim Yerlerinin İsimlendirilmesine
Devam Edilmesi
Yukarıda bahsedilen çabalara rağmen Ege Makedonyası’nda
halen 250,000 kişinin yaşıyor olması Yunan
yetkilileri endişelendiriyordu. Yunan devletinin ayrımcı ve
asimilasyoncu politikaları devam etti. Bu sefer yöntem Makedonyalıların deniz
aşırı ülkelere göç ettirilmesiydi. Daha önce de uyugnlanan bu yöntem esas
olarak politik göçmenlere uygulanmış olsa da işgücü arzının önemli bir kısmını
azalttı. Yunan İç Savaşı’nın bitişinden sonra Yuan yetkililerin ayrımcı
politikaları sebebiyle bu politkalar hızlandı. Yunan yetkililer ABD, Kanada ve
avustralya’ya yönelen bu göçleri teşvik etmek için elinden geleni yaptı.
Bu “gönüllü” göçlerle birlikte doğumda başlayan,
çocuklukta ve okul öncesi eğitimle devam eden ve bütün hayatları boyunca
Makedonyalılarla birlikte olan asimilasyon politikaları da hızlandı. Buna 4
Aralık 1945 tarihli 697 sayılı yasa uyarınca yapılan yerleşim yerlerinin
isimlerinin değiştirilmesine tekrar başlanması da eklendi. 1950-1970 arası
dönemde Ege Makedonyası’nda 135 yeni yerleşim yerinin adı değiştirildi.
1919’dan bugüne kadar isimleri değiştirilen yerleşim yerlerinin toplam
sayısının 1700ü aştığıdır. Bu rakam, bu konudaki ana kaynağımız olan idari
Gazete’de yayınlanmamış isim değiştirmeleri ve basitçe Makedonca’dan Yunancaya
çevrilerek dayatılmış isimleri kapsamamaktadır.
Bu Atlas, 19.yüzyıldan bu yana Ege Makedonyası’na ait
olarak kabul edilmiş yerlerin tamamını kapsamaktadır.
[1] Todor Hristov Sımovski, Atlas of the Inhabited Places of the Aegean
Macedonia, Eski ve Yeni İsimler, Ankara, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek
kurumu Türk Tarih Kurumu ;Yayınları , 1999
[2] Orjinal metinden
sadeleştirilerek tercüme edilmiştir. Dipnotlarda yer alan Kiril alfabesi ile
yazılmış kısımlar tercüme edilmemiştir. İngilizce haricindeki dilde yazılmış
kaynaklar, tercüme metne de aynen geçirilmiştir.
[3] Makedonya Halkları
Tarihi, Cilt 2, Skopje, 1969, sf.376-378. Makedonyanın küçük bir kısmı yeni
kurulmuş Cezayir devletinin sınırları içinde kalmıştır. Mala Prespa ve daha
güneydeki toprakların bir kısmında, 1913-1923 arasında Yunanistan devletinin
sınırları içinde kalmış 14 köy, 1923’te bu devletin topraklarına eklendi. Bu
köyler o ana kadar Kostur (Kastorca) nahiyesine bağlı olan Vernik, Zagradec,
Vidova, Kapesnica ve Trsteni, ve Lerin nahiyesine bağlı olan Globaconi, Gorna
ve Dolna Gorica, Tumenec, Cerje, Sulin, Pustec, Leska ve Zrnvosko’dır.
[4] Makdeonya Halkları
Tarihi, Cilt 3, sayfa 7 ve 170; Yunan istatistikleri Ege Makedonyası bağlamında
her zaman aynı rakamları vermemektedir. Bu durumun bebebi, Densko (Aetomilica),
Leptokarija ve bunlar gibi Epirus ve Thessaly civarındaki diğer yerleşim
alanlarının bazılarının Makedonyaya ve diğerlerinin Epirus ve Thessaly’ye ailt
olmasından kaynaklanmaktadır. Yunan hükümetinin 3 Aralık 1923 tarihli 349
sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmış 21 Kasım 1923 tarihli kararı uyarınca Drama
nahiyesindeki 20den fazla köy ayrılmış ve yeni kurulmuş olan Ksanti’nin
Thracian nahiyesine bağlanmıştır. Bu köyler o dönemin Eni Koy, Kozludja ve
Sarnic’e bağlıdır ve toplamda 300 kmkarelik bir alanı kapsamaktadır.
[5] Todor Simovski, The
Balkan Wars and Their Repercussions on the Ethnic Situation in Agean Macedonia,
(Balkan Savaşları ve Ege Makedonyası’ndaki Etnik Duruma Etkileri), Institute of
History Bulletin, Yıl: XVI, No: 3, Skopje, 1972, sf. 62
[6] Bucharest Peace,
Belgrade, 1914 ( Bükreş Barışı, Belgrad, 1914 ); Dr. Petar Stojanov, Macedonia
During the Period of the Balkan Wars and the First World War (1912- 1918)
(Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı süresince Makeonya), Skopje, 1969,
sf. 58- 63
[11] Survey of the balkans,
sf. 185; 1924’ten bu yana Bulgaristan’daki göçmen nüfusun yaş ve coğrafi
kökenine göre tasnif edilmiş liste ve tablosu. Liste, Moloff Koleksiyonuna
aittir ve Sofya’daki Vasil Kolarov Ulusal Müzesi’nde saklanmaktadır. Bu
belgenin bir fotokopisi yazarın kişisel arşivinde bulunmaktadır.
[15] Survey of the Balkans, Makedonya
Arşivi, Makedonya Ulusal Komitesi Koleksiyonu, Sofya. Bu koleksiyonda bu
sorunla bağlantılı olarak çok geniş bir blege arşivi bulunmaktadır.
[21] Bu istatiksiklere göre,
1928 tarihli nüfus sayımında, Yugoslavyada doğmuş kişiler, bütün bir
Yunanistan’da 15 504 olarak sayılırken,
yalnızca Ege Makedonyası’nda bu rakam 13 038 idi. Önceki dönemlerde bir
kısmının öldüğünü ve onların altsoyunun, iskan yerinde doğmuş olduklarından, bu
kapsamda kaydedilmemiş olduğunu dikkate alırsak, bu insanların sayılarının
1928’de resmi olarak kaydedimiş olandan bir miktar daha yüksek olduğu farz
edilebilir.
[24] Ibid. Bulgarisan sınırındaki bölgelerden özellikle Dojran ve Gevgeljia’dan
göçmüş Makedonya göçmenlerinin yaşadığı trajedi ve bu trajedinin katlanmak
zorunda oldukları sonuçları bağlamında, yukarıda değinilen Makedonya Arşivi’nde Sofya’daki Makedonya
Ulusal Komitesi Kolleksiyonu arşivinde bu yönde fazlaca belge ve kayıt
şekilinde delil mevcuttur. Ayrıca, Vlado Kartov, Gevgeljia and the Gevgeljia Region from the Balkan Wars to the
Liberation 1912- 1944 (Balkan Savaşları’ndan Bağımsızlığa Kadar Gevgeljia ve
Gevgeljia Bölgesi), Skopje, 1969, sf. 51 ve 56 ve MitoTemeenugov Zelezni, Dojran ve Dojran Area in the Past and Today
(Geçmişte ve Bugün Dojran ve Dojran Bölgesi), Skopje, 1972, sf. 230- 244
[27] Yunan ve büyük Yunanistan propagandasından etkilenen Patriarşik Makedonyalıların büyük kısmı Balkan
Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı sırasında Yunanistan’a hareket ettiler. Ancak
sadece, düşündüklerinin aksine Yunan
olmadıkları ve olamayacakları gerçeği ile yüz yüze geldiler. Bunun neticesinde
şartlar nomalleştikten sonra kendi topraklarına geri döndüler. Bu tip örneklere
en sık, Strumica ve çevresi bölgelerde, Gevgeljia, Dojran, Bitola ve civarından
gelen Makedonyalılar arasında rastlandı. (Yazarın kişisel araştırmalarından)
[29] “Yunanistan ve Bulgaristan arasında azınlıkların karşılıklı ve
gönüllü göçü” başlıklı bu sözleşme Bulgaristan’da
ve Yunnanistan’da dönemin gazetelerinde yayınlandı. Metnin tamamı Wurfbain
Andre, Sci. Polit., L’echange Greco
Bulgare des minorities ethiques, Lausanne- Geneve- neuchatel- Vevey-
Montreux- Berne- Bale, 1930 ’da “Convention entre la Grece et la Bulgaria
relative a l’emigration reciproque, signee a Neuille- Sur- Siene le 27 novembre
1919” başlığı altında, sf. 183- 187’de yayınlandı. Sözleşme 11 madde içeriyordu
ve Yunan tarafından Başbakan Eleftherios Venizelos ve Dışişleri Bakanı Nilolaos
Politis tarafında, Bulgaristan tarafında
Bulgaristan Başbakanı ve Dışişleri bakanı Aleksandar Stamboliski
tarafından imzalandı.
[30] Wurfbain’in yukarıda atıf
yapılmış çalışması sf. 45-46. Ek olarak Jacques Frou Dupard, La protection de
minorities, Paris, 1922, Sf. 215’e bakınız.
[32] Yunanistan’ın ısrarı
üstüne Türkiye, Rum patrikhanesinin ve Konstantinopol’deki Rum nüfusun Lozan
Anlaşması uyarınca gerçekleştirilecek zorunlu nüfus mübadelesine tabi
tutulmamasını kabul etti. Yunanistan, böyle bir maddenin gelecekte boğazları ve
Konstantinopol’ü geri almasında faydası olmasını umut etmekteydi. Buna karşılık
olarak, Türkiye de, Batı trakya’da yerleşik Müslüman nüfusun nüfus mübadelesine
tabi tutulmamasını kabul ederek, içten içe, ileride gerçekleşebilecek daha
uygun tarihsel koşullar altında bu toprakları yeniden kazanabileceği inancını
taşımaktaydı. 24 Temmuz 1923 tarihli
zorunlu mübadeleye ilişkin olarak Lozan Anlaşması’nı inceleyiniz.
[33] Bu resmi istatistiklere
göre 1922 yılı ve daha sonraki dönem boyunca 538 595 kişi Ege Makedonyası’na
gitti. Bundan önce, daha önceki dipnotlarda da belirtildiği gibi, 107 748
kişigitmişti. Bu halde, 1928’e kadar toplamda 640 343 yerleşimci Ege
Makedonyası’na doğru harekete geçti.
[35] Bu seride yayınlanan 707
belgenin büyük kısmı bu tür basklılara işaret etmektedir. Bu durum, Wurfbain’in
daha önce bahsedilen çalışmalarında da yer almııştır. Ayrıca: Makedonya Arşivi,
Makedonya Ulusal Komitesi Koleksiyonu, Sofya’da bulunan belgelere bakınız.
[36] Bir önceki dipnotta atıf
yapılan belgelere bakınız. Les cahiers de droits de l’homme no:24/ 25, 30.XI.
1927’ye göre 1 Ocak 1919’dan itibaren 104 kişi katledildi, 26’sı 14 yaşından
daha küçük kızların maruz kaldığı 95 tecavüz vakası yaşandı, 3464 kişi mahkum
edildi, 2327 kişiye işkence yapıldı ve 1165 ailenin, malları yağma edildi ve bu aileler evlerinden zorla
uzaklaştırıldı.
[37] Trlis’teki katliamlarla
ilgili olarak: Rapport du Dommandant Marcel de Roover et du Lt. Col. A.A.
Corfe, Membres de la commission mixte nommes par le Conseil de la societa des
Nations relatif a l’emigration greco- bulgare sur les evenements de 26 et 27
julliet 1924 dans la region de Tarlis, 1924 sayfa XXXVII- XXXIX’a bakınız.
Hemen hemen bütün Avrupalı gazeteler 1924 Temmuzunun sonunda ya da Ağustos
başındaki sayılarında Avrupa’da yoğun tepkilere yol açan bu zalim katliamdan
söz etmişlerdir. Bu konuda başka birçok kaynak Belgrad’daki Awala Haber
Ajansı’nın raporlarında ve Bitola’da yerleşik Güney Yıldızı’nın raporlarında
bulunabilir.
[38] Bu elyazmaları Ulusal
Tarih Enstitüsü’nde tutulmaktadır. Bu çalışma, Neuily sözleşmesi uyarınca
Bulgaristan’a göç eden bütün Makedonyalıların toplam sayısını vermektedir.
Toplam sayı 32 232 kişidir. Bahsedilen dönemde Sırbistan, Hırvatistan ve Sloven
krallıklarına göç eden kişilerin toplam sayısı da aşağı yukarı aynıdır ve bu
sayı yazarın kendi araştırmasına dayanmaktadır.
[39] Bu sayı, 1919’da Neuilly
Anlaşması’ndan önce “gönüllü göç” adı altında, daha önce değinilen Molotof
Koleksiyonunda korunan liste ve tabloya göre göç eden Makedonyalıları ve 1919’dan sonra
yukarıda bahsedilen anlaşma sonucu göç eden 33 000 Makedonyalı’yı içermektedir.
[40] Aslında, 1928 ve 1940
arasındaki süreçte, Ege Makedonyası’ndan dışarı önemli bir göç vardır. Ege
Makedonyası’nda 1928’de olduğu gibi 1, 408, 784’den 1, 759, 130’a artışının
doğal artıştan kaynaklandığı kesin olarak söylenebilir. Makedonya nüfusu, yani Makedonyalı
yerleşimciler, bu doğum oranındaki ana faktördür. Örneğin, şu Makedonya
köyleri, 1928 tarihinde şu yerleşimci sayılarına sahiptir: Zervi – 304; Cegan –
1024; Mokreni – 924, Zagoricani – 890; German – 1622; Banica – 2450; Gornicevo
– 1577...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder