Freud ile ilgili benim yazabileceklerim bu kadar.Umarım daha önce yazılanlarla birlikte bu yazıyı okuduğunuzda kendisini biraz daha fazla tanıma imkanı bulursunuz.
Kendi
histeri kuramıyla ilgili güçlükleri çözdükten sonra, Freud insan güdülenişinin
doğası üzerine güç bir düşünme sürecine girmek zorunda kaldı. Hastalarının ki
çoğu görünürde saygın ve ahlaksal olarak erdemli insanlardı.Gizlice ve
bilinçsizce genel olarak toplumda kolay kolay kabul edilemeyecek eşeysel
düşlemler ve dilekler taşıdıkları yolunda kanıtlar ortaya çıkarmıştı. Dahası,
bu dilekler eşeyselliğe yönelik bir çocukluk
ilgisini belirtecek denli gerilerden geliyor gibi görünüyorlardı. Daha
önceleri, Freud insanlarda eşeysel içgüdünün erginliğe dek normal olarak uykuda
olduğu yolundaki genel 19.yy. inancını paylaşıyordu. Böylece başlangıçtaki
önsavının nasıl olmuş olması gerektiği çıkarılabilir: histerikler anormal ölçüde
erken gelişmiş bir eşeysellikten acı çeken, çocuklukta güçlü eşeysel dürtüler
yaşamış ve bunun sonucunda yetişkinlikte histeriye başkalarından daha büyük bir
yatkınlık kazanmış olan bireyler olmalıydılar. O zaman histerideki gerçek
nedensel etmen eşeysel dizgenin fizyolojik temelli bir sapması olarak
görülebilirdi.
Kısa bir süre içinde böyle bir önsavın ne denli çekici
görünse de desteklenebilir olmadığını anladı. Bunu reddetmesinin doğrudan
nedeni büyük ölçüde kişisel ve acılı bir nedendi. 1896’dan 1898’e dek Freud kendini baştan sona bir çözümlemeden
geçirdi, düşlemlerini, düşlerini ve açık davranışlarını özgür çağrışımlarına
konu yaptı. Bu öz-çözümlemenin bir sonucu olarak, Freud kendisinin de, tıpkı
histerik hastaları gibi, çocukluktan başlayan bilinçli olarak kabul edilemez
eşeysel dilekler altında olduğu vargısına ulaştı.
Öz-çözümleme 1896 sonbaharında babasının ölümünden kısa bir
süre sonra başladı. Yaşlı ve hasta babasının ölümü beklenmedik olmamışsa da,
Freud olay tarafından beklediğinden çok daha fazla sarsıldığını gördü. Bir
arkadaşına ‘‘sanki köklerinden kopmuş’’3 olduğunu duyduğunu yazdı ve
daha sonra bir babanın ölümünün ‘‘bir insanın yaşamındaki en önemli olay, en
acılı yitiş’’4 olduğunu belirtecekti. Babasının ölümünün ardından
aylar geçtikten sonra bile Freud endişe ve çöküntüden kurtulamadı, yeniden
çalışma yeteneğine kavuşamadı. Belirtilerinin ağırlığı sonunda onu kendisini
bir hasta olarak görmeye götürdü ve belirtilerini ve düşlerini özgür çağrışım
altına alarak kendi öz-çözümlemesine girişti. Çağrışımlar çok rahatsız
ediciydiler.
Bir çocukluk düşünün yorumu Freud’un öz-çözümlemesinin
önemli bir bölümünü oluşturdu. Düşün anısı her zaman diri kalmıştı, ve zaman
zaman belli parçaları yetişkinlik düşlerinde geri döndüler. Çocukluk düşünü
şöyle betimliyordu: ‘‘Bütün yüzüne yayılan tuhaf denebilecek denli barışçıl,
uykulu bir anlatımla sevgili annemi gördüm, kuş gagalı iki (ya da üç) insan
tarafından odaya taşındı ve yatağın üzerine yatırıldı.’’5 Bunun
oldukça yoğunlaşmış açık bir düş imgesi olduğu ortaya çıktı, çünkü özgür
çağrışım imlemli bir gizli düşünceler karışımı üretmişti. İlkin, düşün ölümle
ilgili olduğu açıktı. Gagalı şekiller Freud’un aile İncil’inde görmüş olduğu
Mısır cenaze tanrılarının kimi resimlerini anımsatıyordu. Daha öte çözümleme
annesinin yüzündeki tuhaf anlatımın gerçekten ona özgü olmadığını, ama ölümünden kısa bir süre önce büyükbabasının yüzünde görmüş olduğu
bir anlatımla özdeş olduğunu ortaya serdi. Yatağa bırakılan şekil o zaman bileşik şekil olarak sözü edilen bir
tip yoğunlaşma idi ve bunda tek bir düş karakteri iki ya da daha çok gerçek
bireyin özelliklerini üstlenerek tümünü de aynı zamanda simgeliyordu. Şekil hem
annesini hem de ölmekte olan büyükbabasını temsil ediyordu. Annesini ve ölmekte
olan büyükbabasını bileştiren imgeden ölmekte olan bir baba düşüncesine varmak için yalnızca kısa bir çağrışım adımı
yeterliydi, ve Freud düşte anlatılan önemli gizli dileklerden birinin babasının
ölümü için olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Bir şokla bilinçli olarak sevdiği
babasına karşı erken çocukluğa dek giden bir dönemde bilinçsiz düşmanca
dilekler barındırmış olması gerektiğini anladı.
Nahoş düş yorumu burada durmadı. Daha öte çağrışım düşün
açık eşeysel anıştırmaları
olduğunu da gösterdi. Freud eşeysel birleşme için Almanca argo sözcüğün (vögeln) kuş (Vogel) sözcüğünden türemiş olduğunu anımsadı. Dahası, argo
terimi ilk kez Philip adında
ondan biraz büyük bir arkadaşından öğrenmişti, ve gagalı varlıkların
imgelerinde imlenen aile İncil’i Eski Ahit’in Philipson İncili olarak bilinen bir basımıydı. En kötüsü daha
gelmemişti: düş tarafından eşeysel bir dileğin anlatılmış olması gerektiğine
karar verdikten sonra, Freud çocukluk eşeysel dileğinin nesnesinin annesi olmuş
olması gerektiği vargısını kabul etmek zorunda kaldı. Küçük bir çocukken
yetişkin eşeyselliğinin doğasını ancak eksik olarak anlamış olsa da, büyük bir
tensel haz içerdiğini açıkça biliyordu. Ayrıca annesini anlayabileceği eşeysel
hazzın en istenebilir kaynağı olarak görmüştü. Böylece, tam bir dürüstlükle,
Freud annesine ilişkin gizli düş düşüncelerini eşeysel doğada olarak
sınıflandırmak zorunda kaldı.
Ödipus Karmaşası*. Freud’un çocukluk düş imgesi böylece itici ama gene de
derin olarak duyumsanan iki dileği temsil eden karışık bir yoğunlaşma olarak ortaya
çıktı: babanın ölmesi için dileği, ve annenin eşeysel bir nesne olarak
kullanılabilir olması için dileği. Ölüm ve eşeysellik kavramları küçük bir
çocuk için bir yetişkin için taşıdıklarıyla bütünüyle aynı anlamı
taşımıyorlardı, çünkü bir çocuk için ölümün birincil anlamı yalnızca birinin yokluğu demekti, ve eşeysellik her
tür tensel, fiziksel doyumu içeriyordu. Buna karşın, Freud düşünde anlatılan
duyguların yetişkin ölüm ve eşeysellik kavramlarının açık ön habercileri
olduğunu kabul etmek zorunda kaldı.
Freud’un öz-çözümlemesinin başka yanları bu duyguların
çocuklukta varolmuş oldukları yolundaki buluşunu doğruladı, ve dahası bunların
birçok yanının yetişkinlikte de sürdüklerini düşündürdü. Babasının ölümüne
karşı tuhaf tepkisinin bir bölümü ölümün uzun süreli bir çocukluk dileğinin
gerçekleşmesi olmasıyla açıklandı. Böyle bir dilek anlaşılacağı gibi
kişiliğinin bilinçli yanı tarafından kabul edilemez olarak görüldü. Bu yüzden
ağır bir çatışma gelişti ve sözü edilen belirtilerde sonuçlandı.
Bu çocukluk dileklerinin ortaya çıkarılması Freud için çok
acılı olmuş olsa da, sonunda bunları duymuş olduğu için özellikle olağandışı ya
da sapık olmadığını gördü. Tersine, kendini dürüst olarak çözümlemeye bırakacak
herkesin benzer dileklerin
izlerini ortaya çıkaracağını buldu. Histerik hastalarının ‘‘ayartılma anıları’’
şimdi iç-zina dilekli düşlemler olarak göründüler. Dahası, ‘‘normal’’ kişilerin
düş ve davranışlarının çözümlemeleri, ayrıca bir dizi ortak mit ve efsanenin
irdelenişi, Freud’un karşı-eşeyden ebeveyni eşeysel olarak elde etme ve
aynı-eşeyden ebeveynden (karşı-eşeyden ebeveynin duyguları için başlıca hasım)
kurtulma isteğinin çocukluk yaşantısının aşağı yukarı evrensel bir sonucu
olduğuna inandırdı. Büyük Yunan trajedisi Kral Ödipus bu çocukluk dileklerinin yerine getirildiği bir
durumu konu aldığı için (kahraman, Ödipus, bilmeden babasını öldürür ve annesi
ile evlenir), Freud bu evrensel dilekler öbeğini Ödipus Karmaşası olarak adlandırdı.
Daha öte araştırma Freud’un Ödipus dilek ve düşlemlerinin çocukluğun
karşı çıkılabilecek biricik kalıntıları olmaktan uzak olduklarını gösterdi. Sık
sık, ağzın ve anüsün bir yetişkinin bakış açısından ancak iğrenç ya da sapık
olarak görülebilecek etkinliklerini ilgilendiren çağrışımlar doğuyordu. Freud
bunların da çocukluktan gelen dilekleri temsil ettikleri vargısına ulaştı,dilekler
ki kişiliğin bilinçli, yetişkin yanı tarafından dehşetle karşılanıyor, ama
birincil süreç düzenekleri yoluyla anlatım kazanmak için bilinçsizce baskı
yapmayı sürdürüyorlardı. Bu buluşların bir sonucu olarak Freud hem çocukluk hem
de eşeysellik üzerine yeni ve devrimci bir görüşe götürüldü,bir görüş ki
yürürlükteki törellik tini ile doğrudan karşıtlık içindeydi.
Ödipus Karmaşası*. psikanaliz teorisine göre erkek çocuğun annesine karşı duyduğu cinsel istek ve bu sebeple babaya karşı duyduğu nefret olarak tanımlanan davranış bozukluğu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder