3 Nisan 2014 Perşembe

FREUD’UN ÖZ-ÇÖZÜMLEMESİ



Freud ile ilgili benim yazabileceklerim bu kadar.Umarım daha önce yazılanlarla birlikte bu yazıyı okuduğunuzda kendisini biraz daha fazla tanıma imkanı bulursunuz.
Kendi histeri kuramıyla ilgili güçlükleri çözdükten sonra, Freud insan güdülenişinin doğası üzerine güç bir düşünme sürecine girmek zorunda kaldı. Hastalarının ki çoğu görünürde saygın ve ahlaksal olarak erdemli insanlardı.Gizlice ve bilinçsizce genel olarak toplumda kolay kolay kabul edilemeyecek eşeysel düşlemler ve dilekler taşıdıkları yolunda kanıtlar ortaya çıkarmıştı. Dahası, bu dilekler eşeyselliğe yönelik bir çocukluk ilgisini belirtecek denli gerilerden geliyor gibi görünüyorlardı. Daha önceleri, Freud insanlarda eşeysel içgüdünün erginliğe dek normal olarak uykuda olduğu yolundaki genel 19.yy. inancını paylaşıyordu. Böylece başlangıçtaki önsavının nasıl olmuş olması gerektiği çıkarılabilir: histerikler anormal ölçüde erken gelişmiş bir eşeysellikten acı çeken, çocuklukta güçlü eşeysel dürtüler yaşamış ve bunun sonucunda yetişkinlikte histeriye başkalarından daha büyük bir yatkınlık kazanmış olan bireyler olmalıydılar. O zaman histerideki gerçek nedensel etmen eşeysel dizgenin fizyolojik temelli bir sapması olarak görülebilirdi.
         Kısa bir süre içinde böyle bir önsavın ne denli çekici görünse de desteklenebilir olmadığını anladı. Bunu reddetmesinin doğrudan nedeni büyük ölçüde kişisel ve acılı bir nedendi. 1896’dan 1898’e dek Freud kendini baştan sona bir çözümlemeden geçirdi, düşlemlerini, düşlerini ve açık davranışlarını özgür çağrışımlarına konu yaptı. Bu öz-çözümlemenin bir sonucu olarak, Freud kendisinin de, tıpkı histerik hastaları gibi, çocukluktan başlayan bilinçli olarak kabul edilemez eşeysel dilekler altında olduğu vargısına ulaştı.
         Öz-çözümleme 1896 sonbaharında babasının ölümünden kısa bir süre sonra başladı. Yaşlı ve hasta babasının ölümü beklenmedik olmamışsa da, Freud olay tarafından beklediğinden çok daha fazla sarsıldığını gördü. Bir arkadaşına ‘‘sanki köklerinden kopmuş’’3 olduğunu duyduğunu yazdı ve daha sonra bir babanın ölümünün ‘‘bir insanın yaşamındaki en önemli olay, en acılı yitiş’’4 olduğunu belirtecekti. Babasının ölümünün ardından aylar geçtikten sonra bile Freud endişe ve çöküntüden kurtulamadı, yeniden çalışma yeteneğine kavuşamadı. Belirtilerinin ağırlığı sonunda onu kendisini bir hasta olarak görmeye götürdü ve belirtilerini ve düşlerini özgür çağrışım altına alarak kendi öz-çözümlemesine girişti. Çağrışımlar çok rahatsız ediciydiler.
         Bir çocukluk düşünün yorumu Freud’un öz-çözümlemesinin önemli bir bölümünü oluşturdu. Düşün anısı her zaman diri kalmıştı, ve zaman zaman belli parçaları yetişkinlik düşlerinde geri döndüler. Çocukluk düşünü şöyle betimliyordu: ‘‘Bütün yüzüne yayılan tuhaf denebilecek denli barışçıl, uykulu bir anlatımla sevgili annemi gördüm, kuş gagalı iki (ya da üç) insan tarafından odaya taşındı ve yatağın üzerine yatırıldı.’’5 Bunun oldukça yoğunlaşmış açık bir düş imgesi olduğu ortaya çıktı, çünkü özgür çağrışım imlemli bir gizli düşünceler karışımı üretmişti. İlkin, düşün ölümle ilgili olduğu açıktı. Gagalı şekiller Freud’un aile İncil’inde görmüş olduğu Mısır cenaze tanrılarının kimi resimlerini anımsatıyordu. Daha öte çözümleme annesinin yüzündeki tuhaf anlatımın gerçekten ona özgü olmadığını, ama ölümünden kısa bir süre önce büyükbabasının yüzünde görmüş olduğu bir anlatımla özdeş olduğunu ortaya serdi. Yatağa bırakılan şekil o zaman bileşik şekil olarak sözü edilen bir tip yoğunlaşma idi ve bunda tek bir düş karakteri iki ya da daha çok gerçek bireyin özelliklerini üstlenerek tümünü de aynı zamanda simgeliyordu. Şekil hem annesini hem de ölmekte olan büyükbabasını temsil ediyordu. Annesini ve ölmekte olan büyükbabasını bileştiren imgeden ölmekte olan bir baba düşüncesine varmak için yalnızca kısa bir çağrışım adımı yeterliydi, ve Freud düşte anlatılan önemli gizli dileklerden birinin babasının ölümü için olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Bir şokla bilinçli olarak sevdiği babasına karşı erken çocukluğa dek giden bir dönemde bilinçsiz düşmanca dilekler barındırmış olması gerektiğini anladı.
         Nahoş düş yorumu burada durmadı. Daha öte çağrışım düşün açık eşeysel anıştırmaları olduğunu da gösterdi. Freud eşeysel birleşme için Almanca argo sözcüğün (vögeln) kuş (Vogel) sözcüğünden türemiş olduğunu anımsadı. Dahası, argo terimi ilk kez Philip adında ondan biraz büyük bir arkadaşından öğrenmişti, ve gagalı varlıkların imgelerinde imlenen aile İncil’i Eski Ahit’in Philipson İncili olarak bilinen bir basımıydı. En kötüsü daha gelmemişti: düş tarafından eşeysel bir dileğin anlatılmış olması gerektiğine karar verdikten sonra, Freud çocukluk eşeysel dileğinin nesnesinin annesi olmuş olması gerektiği vargısını kabul etmek zorunda kaldı. Küçük bir çocukken yetişkin eşeyselliğinin doğasını ancak eksik olarak anlamış olsa da, büyük bir tensel haz içerdiğini açıkça biliyordu. Ayrıca annesini anlayabileceği eşeysel hazzın en istenebilir kaynağı olarak görmüştü. Böylece, tam bir dürüstlükle, Freud annesine ilişkin gizli düş düşüncelerini eşeysel doğada olarak sınıflandırmak zorunda kaldı.
         Ödipus Karmaşası*. Freud’un çocukluk düş imgesi böylece itici ama gene de derin olarak duyumsanan iki dileği temsil eden karışık bir yoğunlaşma olarak ortaya çıktı: babanın ölmesi için dileği, ve annenin eşeysel bir nesne olarak kullanılabilir olması için dileği. Ölüm ve eşeysellik kavramları küçük bir çocuk için bir yetişkin için taşıdıklarıyla bütünüyle aynı anlamı taşımıyorlardı, çünkü bir çocuk için ölümün birincil anlamı yalnızca birinin yokluğu demekti, ve eşeysellik her tür tensel, fiziksel doyumu içeriyordu. Buna karşın, Freud düşünde anlatılan duyguların yetişkin ölüm ve eşeysellik kavramlarının açık ön habercileri olduğunu kabul etmek zorunda kaldı.
         Freud’un öz-çözümlemesinin başka yanları bu duyguların çocuklukta varolmuş oldukları yolundaki buluşunu doğruladı, ve dahası bunların birçok yanının yetişkinlikte de sürdüklerini düşündürdü. Babasının ölümüne karşı tuhaf tepkisinin bir bölümü ölümün uzun süreli bir çocukluk dileğinin gerçekleşmesi olmasıyla açıklandı. Böyle bir dilek anlaşılacağı gibi kişiliğinin bilinçli yanı tarafından kabul edilemez olarak görüldü. Bu yüzden ağır bir çatışma gelişti ve sözü edilen belirtilerde sonuçlandı.
         Bu çocukluk dileklerinin ortaya çıkarılması Freud için çok acılı olmuş olsa da, sonunda bunları duymuş olduğu için özellikle olağandışı ya da sapık olmadığını gördü. Tersine, kendini dürüst olarak çözümlemeye bırakacak herkesin benzer dileklerin izlerini ortaya çıkaracağını buldu. Histerik hastalarının ‘‘ayartılma anıları’’ şimdi iç-zina dilekli düşlemler olarak göründüler. Dahası, ‘‘normal’’ kişilerin düş ve davranışlarının çözümlemeleri, ayrıca bir dizi ortak mit ve efsanenin irdelenişi, Freud’un karşı-eşeyden ebeveyni eşeysel olarak elde etme ve aynı-eşeyden ebeveynden (karşı-eşeyden ebeveynin duyguları için başlıca hasım) kurtulma isteğinin çocukluk yaşantısının aşağı yukarı evrensel bir sonucu olduğuna inandırdı. Büyük Yunan trajedisi Kral Ödipus bu çocukluk dileklerinin yerine getirildiği bir durumu konu aldığı için (kahraman, Ödipus, bilmeden babasını öldürür ve annesi ile evlenir), Freud bu evrensel dilekler öbeğini Ödipus Karmaşası olarak adlandırdı.
         Daha öte araştırma Freud’un Ödipus dilek ve düşlemlerinin çocukluğun karşı çıkılabilecek biricik kalıntıları olmaktan uzak olduklarını gösterdi. Sık sık, ağzın ve anüsün bir yetişkinin bakış açısından ancak iğrenç ya da sapık olarak görülebilecek etkinliklerini ilgilendiren çağrışımlar doğuyordu. Freud bunların da çocukluktan gelen dilekleri temsil ettikleri vargısına ulaştı,dilekler ki kişiliğin bilinçli, yetişkin yanı tarafından dehşetle karşılanıyor, ama birincil süreç düzenekleri yoluyla anlatım kazanmak için bilinçsizce baskı yapmayı sürdürüyorlardı. Bu buluşların bir sonucu olarak Freud hem çocukluk hem de eşeysellik üzerine yeni ve devrimci bir görüşe götürüldü,bir görüş ki yürürlükteki törellik tini ile doğrudan karşıtlık içindeydi.
        

Ödipus Karmaşası*. psikanaliz teorisine göre erkek çocuğun annesine karşı duyduğu cinsel istek ve bu sebeple babaya karşı duyduğu nefret olarak tanımlanan davranış bozukluğu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder