31 Mart 2014 Pazartesi

PLATON VE TÜRKİYE!


  
M.Ö. 427 'de doğan ve M.Ö. 347 de ölen Platon'un binlerce sene önce tarifini verdiği demokrasi ilkesine bir bakalım. ''Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir. Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir. Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar.''


http://www.egehabercisi.com/makale/muzaffer-donmez/platon-ve-turkiye/124.html

29 Mart 2014 Cumartesi

NSA 122 lideri dinlemiş

nsa-122-lideri-dinlemis
ABD Ulusal Güvenlik Ajansı'nın (NSA) 122 devlet ve hükümet başkanı hakkında bilgi topladığına ilişkin yeni bir belge ortaya çıktığı iddia edildi.
29 Mart 2014 Cumartesi 22:23

Alman Spiegel dergisinin NSA eski sistem analisti Edward Snowden'ın sızdırdığı belgelere dayandırdığı haberde, 2009 yılının mayıs ayına ait olan listede NSA tarafından bilgi toplanılan dönemin 122 devlet ve hükümet başkanlarının isimleri yer aldığı belirtildi. Esad da var Haberde, devlet ve hükümet başkanlarının isimlerin listede alfabetik şekilde sıralandığı ve ilk sırada Malezya eski Başbakanı Abdullah Bedevi'nin bulunduğu belirtildi. Örnek olarak 11 ismin açıklandığı listede, söz konusu dönemde ülkelerinde devlet veya hükümet başkanlığı yapan eski Somali Devlet Başkanı Abdullahi Yusuf, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Peru eski Devlet Başkan Alan Garcia, Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko, Guatemala eski Devlet Başkanı Alvaro Colom, Kolombiya eski Devlet Başkanı Alvaro Uribe, Mali eski Devlet Başkanı Amadou Toumani Toure, Almanya Başbakanı Angela Merkel, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve son sırada Ukrayna eski Başbakanı Yulia Timoşenko yer alıyor. Özel olarak oluşturulan bilgi bankasında söz konusu devlet ve hükümet başkanlarıyla ilgili verilerin kaydedildiği, Almanya Başbakanı Merkel hakkında da 300'den fazla verinin yer aldığı belirtilen haberde, Snowden'in belgelerinde bilgilerin “Marina” adlı bilgi bankasında gösterildiği ifade edildi. Savcılık inceleme başlattı NSA'in Almanya'daki casusluk faaliyetlerinden dolayı inceleme başlatan ve bu konuda soruşturma açılıp açılmayacağını gelecek günlerde karar verecek olan Federal Savcılık için de bu belgelerin önemli olabileceği vurgulandı. ABD Ulusal Güvenlik Ajansı'nın (NSA) eski sistem analisti Edward Snowden'ın geçen yılın ortalarında basına sızdırdığı belgelerle NSA'in dünya genelindeki dinleme faaliyetleri ortaya çıkmıştı. Snowden'ın ifşa ettiği belgelerde NSA'in Alman vatandaşlarını ve siyasetçilerini dinlediği iddia edilmişti. NSA'in Almanya Başbakanı Angela Merkel'i de dinlediği ortaya çıkmıştı. Almanya, bunun üzerine müttefiki olan ABD'ye "karşılıklı casusluğu yasaklayan" bir anlaşma imzalamayı önerdi ancak ABD şimdiye kadar bu konuda olumlu cevap vermedi. Alman Meclisi de NSA'nın dinleme faaliyetlerine ilişkin bir araştırma komisyonu kurma kararı aldı. Nisan ayı ortalarında çalışmalara başlayacak olan araştırma komisyonunun ABD ve İngiltere istihbaratlarının Almanya'da yürüttüğü casusluk faaliyetlerini araştıracak.

http://www.egehabercisi.com/haber/asayis/nsa-122-lideri-dinlemis/3691.html

27 Mart 2014 Perşembe

DSP KARŞIYAKA BELEDİYE BAŞKANI MUZAFFER DÖNMEZ'İN MESAJI

dsp-karsiyaka-belediye-baskani-muzaffer-donmezin-mesaji


Seçim sürecine girildiği günden bu güne kadar bilerek ülke Genel Seçim havasına sokuldu ve insanlar kutuplaştırıldı,kafası karışık olanların kafası daha da karıştırıldı. Şunu unutmayın ki,bu seçim sadece YEREL SEÇİM'dir ve Belediyenizi yönetecek kişileri seçmeye yöneliktir.
Okumuşu da cahili de "Oyları bölmeyin" derken ehliyetsiz kişileri de aradan Belediye Başkanı diye koltuğa oturtmaya çalışmaktadır. Bizlere "Koltuk Sevdasını Bırakın"diyen insanlar ne hikmetse "Bizim İçin Koltuk Önemli Değildir"diyememekte ve koltuk paylaşımı yapmaktadır. Bunun içinde kafanızdan bulanıklığı uzaklaştırarak sandığa gitmeniz önümüzdeki beş yıl için önemlidir. Korku ile Oy Kullanılmaz...


21 Mart 2014 Cuma

ÇANAKKALE SAVAŞI KRONOLOJİSİ


Yakasına 2 tl.lik Atatürk Rozeti takan herkes kendini ATATÜRKÇÜ ilan ediyor. Ben tepki gösterince de kızıyorlar. Birileri nasıl bir adama tanımadıkları halde bu ülke de PEYGAMBER muamelesi yapıyor ve KOYUN olarak adlandırılıyorsa aynı şekilde Atatürk hakkında 10 kelimeden fazla bilmeyenlerde başka bir tür KOYUN sürüsüdür. Bundan dolayı da bizim anlayamadığımız bu değerli insanın ne demek istediğini de anlamakta zorluk çektik,bugünlere gelmemizdeki en büyük neden bizim bu cahilliğimizdir,kimse kusura bakmasın ve kendine pay çıkarsın... 


18 Mart Çanakkale Zaferi
Tarihteki ve Ulusal Yaşantımızdaki Yeri
 Kasım 1914 ve 18 Mart 1915 tarihleri arasında Çanakkale Boğazı'nda cereyan eden bir seri deniz savaşlarıyla Gelibolu Yarımadası'nda 25 Nisan 1915 - 8/9 Ocak 1916 tarihleri arasında yapılan kara savaşları, Türk tarihinin en şerefli sayfalarını dolduran birer zafer destanıdır.
Çanakkale Zaferini, büyük Türk Ulusuna, Atatürk gibi dahi bir lider hediye etmiştir. Türk bağımsızlık savaşının temelleri, Çanakkale'nin sularında, Conkbayırı'nda ve Anafartalar'da atılmış, bu zaferler Türk Kurtuluş Savaşına maya çalmıştır.
Türk Ulusu İstanbul'u kurtaran Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Paşayı Çanakkale'den tanımış 19 Mayıs 1919'da O, Samsun'a çıktığı Gün Suriye ve Filistin cephelerinden terhis olarak Anadolu'ya dönen Türk halkı, "bu benim kahraman komutanımdı" diyerek O'nun etrafında kenetlenip İstiklal Savaşı'na katılmıştır.
Türk Ulusu ve dünya O'nu böylece tanırken, O da Conkbayırı'nın, Kocaçimen'in kan deryası can pazarında ulusunun ve Türk askerinin asıl cevherini yakından tanıyarak daha sonra girişeceği Bağımsızlık Savaşını kesin zaferle sonuçlandıracağı kanaatini daha o zamandan edinmiştir. 18 Mart zaferi kazanılmasaydı, düşman donanması, daha 1915'in Mart ayında İstanbul'a girerek Osmanlı İmparatorluğu'nu çökertebilecekti.
Çanakkale Boğazı'nı denizden aşıp İstanbul'a giremeyen İtilaf Devletleri, 25 Nisan 1915'ten başlayarak 8-9 Ocak 1916'ya kadar süren Çanakkale kara savaşlarında Mustafa Kemal tarafından durdurulamasaydı, Birinci Dünya Savaşında Çarlık Rusyası en kısa yoldan müttefiklerinin yardımlarına kavuşacağı için yıkılmayacak, muhtemelen Ekim 1917 Bolşevik İhtilali de olmayabilecekti. Bu durumda Almanya'nın yenilgisi hızlanacak ve 1. Dünya Savaşı belki de 1915'te sona erecekti. Çanakkale Zaferi harbin 4 yıl sürmesine, üç imparatorluğun (Osmanlı, Çarlık ve Avusturya/Macaristan İmparatorlukları) tarih sahnesinden silinmesine neden olmuştur. Gelibolu Yarımadası'nda düşmana kesin darbeler vurarak onları yenilgiye uğratan Alb. Mustafa Kemal'in Anafartalar tepesinde yaktığı zafer meşalesi, Kurtuluş savaşımızın da yolunu aydınlatmıştır.
Böylece 18 Mart deniz zaferimizi taçlandıran 25 Nisandan sonraki kara savaşlarında, Mustafa Kemal'in etkin liderliği sayesinde kazanılan zaferlerin, ulusal tarihimize ve dünya tarihine yön veren etkin rolünü yukarda belirtilen noktalarda toplamak mümkündür.
18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Savaşı ve Öncesi
Boğaz savunması, girişten itibaren "Dış-Orta-İç Tabyalar" olmak üzere üç savunma grubu halinde tertiplenmişti. Boğaz kıyıları boyunca 20 tabyamızda, çoğunluğu kısa menzilli ve eski model, 170 adet top mevzilendirilmişti. İtilaf Devletlerinin savaş gemilerinde çoğunluğu büyük çaplı uzun menzilli 247 adet en modern toplar bulunmaktaydı.
İtilaf Devletlerinin Akdeniz Başkomutanı Amiral Carden, Boğazı geçerek İstanbul'a girmek için üç aşamalı saldırı planı yapmıştı. İstanbul'a bir Ay içinde ulaşacağını hesaplamıştı. Plan gereğince, 3 Kasım 1914 Günü 7 zırhlı ile Boğaza bir keşif taarruzu yaptı. Girişteki tabyalarımız zarar gördü. İkinci saldırıyı 19-25 Şubat 1915 tarihleri arasında 7 gün süreyle devam ettirdi. Türk topçusunun atış
menzili dışından yapılan bombardımanlar etkili oldu. 19 topumuz ve Boğaz girişindeki tabyalarımız kullanılamaz hale geldi. 26 Şubat günü düşman donanması Boğaza girdi orta kesimdeki tabyalar 8 saat süreyle kesintisiz bombardımana tabi tutulup sarsıldı. Bu başarılar üzerine Amiral Carden, Londra'ya çektiği bir telgrafta, 14 gün içerisinde İstanbul'a ulaşabileceğini müjdeliyordu. Amiral, hazırlıklarını tamamlamaktaydı. Son darbe 18 Martta indirilecekti. Ne var ki, Kağıt üzerinde yapılan bu savaş planında, Türk'ün kahramanlığı ve savaş azmi hesaba katılmadığı için evdeki hesap çarşıya uymayacaktı.
18 Mart 1915 Günü Savaşı
18 Mart günü, bundan 85 yıl önce, Çanakkale'de ufukları ümit ve zafer neşesi kaplayan bir gün daha doğdu. İtilaf Donanması 18 savaş gemisiyle Saat 10.00'da boğazı yarıp geçmek üzere girmeye başladılar. İlk ateşi TRIUMPH zırhlısı, Çanakkale'ye 12 Km. mesafedeyken saat 11.15'te açtı. Savunma planımıza göre, gemiler topçularımızın ateş menziline girinceye kadar pusuda bekleyecek ve baskın tarzında ateş açılacaktı. Nitekim böyle yapıldı.
Düşman yaklaştıkça, topçularımızın giderek yoğunlaşan isabetli atışlarıyla karşılaşıyordu. Saat 12.00'ye geldiğinde orta kesimdeki 3 tabyamız ağır hasar almış, ama ayakta kalan diğer topçularımızın hedefini şaşmayan mermileri AGAMENNON zırhlısının çelik yeleğini parçalamış, INFLEXIBLE zırhlısının komuta köprüsü uçurulmuş ve bu arada düşman donanması Çanakkale'ye 7 Km. kadar sokulmayı başarmıştı. Savaşın en şiddetli anları yaşanıyordu. Türk topçuları Boğazı cehenneme çeviriyor, düşman zırhlıları da kıyı şeridindeki mevzilerimizi hallaç pamuğu gibi atıyor, kıran kırana bir savaş oluyordu.
Bu sırada Fransız GAULOIS zırhlısı aldığı ağır yaralarla saf dışı kalmış, BOUVET zırhlısı yırtılan çelik gömleğini yenilemek üzere geriye kaçarken, bir gece önce Dz. Yzb. Hakkı'nın NUSRET mayın gemisiyle boğaza döşediği mayınlara çarparak 639 personeli ile birlikte karanlık limanın sularına gömülerek kayboldu. BOUVET'in imdadına koşan SUFFREN ve GAULOIS da aynı akıbete uğramıştı. Saat 15.00'te IRRESISTIBLE ve onu takiben 16.00'da INFLEXIBLE ve 10 Dakika sonra OCEAN zırhlıları, tam ileri atılacaklarken onların da ayakları Yzb. Hakkı'nın tuzağına takılarak batarken, INFLEXIBLE güçlükle kurtularak römorkör yedeğinde İmroz'a döndü. Böylece 6 Saatte 3 büyük zırhlısını kaybeden, bir bu kadarı da ağır hasara uğrayan gemilerini acıyla seyreden Amiral De ROBECK, kalanları kurtarabilme telaşıyla saat 17.30'da boynu bükük çekilme emrini verdi.
18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ KRONOLOJİK SIRASI
28 Haziran 1914    Saraybosna suikasti. Birinci Dünya Savaşı'nın başlangıcı.
28 Temmuz 1914    Avusturya-Macaristan, Sırbistan'a savaş ilan eder.
1 Ağustos 1914    Almanya Rusya'ya harp ilan eder. Türkiye genel seferberlik ilan etti.
2 Ağustos 1914    Türk-Alman gizli ittifak anlaşmasının yapılması.
3 Ağustos 1914    Harbin öncesinde, donanmanın güçlendirilmesi maksadıyla İngiltere'ye sipariş edilerek yapımı tamamlanmış ve son kuruşuna kadar parası ödenmiş olan Sultan Osman ve Reşadiye isimli gemilerimize İngiltere tarafından el konulmuştu.
16 Ağustos 1914   İstanbul'a ulaşan Goeben ve Breslau gemileri Osmanlı Donanmasına katılarak Yavuz Sultan Selim ve Midilli isimlerini aldılar.
7 Eylül 1914    Çanakkale Boğazı'ndan bütün gemi geçişlerini yasaklaması.
9 Ekim 1914    Alman subaylar yönetimindeki Osmanlı donanmasının Rus limanlarına ve Rus donanmasına ateş açması.
1 Kasım 1914    Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'na katılması. Fransa ve İngiltere Türkiye'ye savaş açtı. Rusya Türkiye'ye savaş açtı.
3 Kasım 1914     İngiliz-Fransız donanması'nın Çanakkale'nin dış tabyaları bombalaması. Bu ilk deniz taarruzu, ilerki aylarda da tekrarlanacaktır.
2 Aralık 1914    Sarıkamış harekatının başlaması. 
13 Aralık 1914    Mesudiye Zırhlısı, İngiliz B-11 Denizaltısı'ndan atılan torpidoyla batırıldı.
3 Ocak 1915    Churchill, Çanakkale'yi abluka altında bulunduran Amiral Garden'den Boğazın yalnız denizden zorlanmasını mümkün görüp görmediğini sorar.
5 Ocak 1915    Amiral Garden'in cevabı gelir.
13 Ocak 1915    Çanakkale'yi geçme planı Amiral Garden tarafından hazırlanmış ve 13 Ocak'ta Savaş komitesi tarafından onaylanmıştı.
20 Ocak 1915    Atatürk'ün Kuruluş halinde bulunan 19. Tümen Komutanlığına (Tekirdağ) atanması. 
2 Şubat 1915    Atatürk'ün Tekirdağ'a gelişi ve 19. Tümeni kurma çalışmalarına başlaması.
19 Şubat 1915    Müttefik Donanması'nın Boğaz'ın dış tabyalarını bombalamaya başlaması.
25 Şubat 1915    Tekirdağ'daki 19. Tümen Komutanlığı'nın Maydos (Eceabat)'a nakli ve Atatürk'ün 19. Tümen Komutanlığı üzerinde olmak üzere Maydos Bölgesi Komutanı olarak görevini sürdürmesi.
7 - 8 Mart 1915    7 Mart'ı 8 Mart'a bağlayan gece Nusrat mayın gemisi düşman gemilerinin projektörlerine aldırmadan Anadolu yakasındaki Akyarlar'a mayınlarını bıraktı.
12 Mart 1915    Hamilton Fransız ve İngiliz Kara Kuvvetleri başkumandanlığına tayin edildi.
16 Mart 1915    Amiral Carden sinirleri bozulduğu için görevden ayrıldı yerine Amiral de Robeck atandı.
18 Mart 1915    Çanakkale deniz zaferlerinin kazanıldığı gün. Fransız ve İngilizler'in Çanakkale'ye yaptıkları deniz saldırısının başarısızlığı.
23 Mart 1915    Gelibolu/Çanakkale'de 5. Ordu'nun kurulması.
24-26 Mart 1915    Alman General Liman von Sanders Çanakkale'de V. Ordu komutanı oldu. Sanders'in Gelibolu'ya gelmesi, yeni savunma planı yapması, Atatürk'ün komutanı olduğu 19. Tümeni ordu ihtiyat kuvveti olarak kendine bağlaması.
18 NİSAN 1915    MUSTAFA KEMAL, Çamyayla (Bigali) köyüne gelerek köy evini Karargah yapmıştı.
22 Nisan 1915    Müttefikler'in Gelibolu'ya çıkarma yapmaları.
25 Nisan 1915    Arıburnu Zaferi kazanıldı.  İtilaf Devletleri'nin, Arıburnu'na asker çıkarmaları üzerine Mustafa Kemal'in Tümeniyle düşmanı önleyerek durdurması. İngiliz ve Fransızların Seddülbahir, Arıburnu ve Kumkale'ye asker çıkarmaları, 9 ay sürecek Çanakkale kara savaşlarının başlaması.
28 Nisan 1915    Seddülbahir'de "1. Kirte Savaşı" olarak bilinen muharebe.
1 Mayıs 1915    Fransız Joule denizaltısı mayına çarparak battı.
2 Mayıs 1915    Van'ın Rus ve Ermeniler tarafından işgali. 
6 - 8 Mayıs 1915    "İkinci Kirte muharebesi".
12 Mayıs 1915    Muavenet-i Milliye torpidobotunun İngiliz Goliath zırhlısını torpilleyerek batırması, Çanakkale Muharebeleri tarihinde önemli bir yer tutar.  19 Mayıs 1915    Liman Von Sanders'in 42 bin kişilik bir kuvvetle Arıburnu çıkarma noktasındaki Anzaklar'a yönelik başarısız saldırısı. Türkler 10 bin kayıp vererek geri çekildi.
19 Mayıs 1915 günü Çanakkale Savaşı'nın en kanlı günlerinden biri yaşanmıştır.
1 Haziran 1915    Atatürk'ün Albaylığa yükselmesi.
4 Haziran 1915    Seddülbahir'de "3. Kirte Savaşı".
6 Ağustos 1915    Arıburnu'nda Anzak'ların cephenin ortasından büyük taarruzu. 
8 Ağustos 1915    Atatürk'ün Anafartalar Grubu Komutanlığına getirilmesi.
9 Ağustos 1915    Birinci Anafartalar Zaferi.
10 Ağustos 1915    Conkbayırı Zaferi.
15 Ağustos 1915    Kireçtepe Muharebeleri.
21-22 Ağustos    İkinci Anafartalar Zaferi.
1 Eylül 1915     Atatürk'e, Anafartalar Grubu Komutanlığı'ndaki üstün başarılan sebebiyle "Muharebe Gümüş Liyakat Madalyası" verilişi.
8 Ocak 1916    Fransız-İngiliz birliklerinin Gelibolu'dan çekilmeleri.
9 Ocak 1916    Mustafa Kemal önderliğindeki Türk Ordusu tüm cephelerde savaşı kazanmış ve İttifak Devletleri Gelibolu Yarımadası'ndan tamamen çıkartılmıştır.
14 Ocak 1916    Mustafa Kemal'in Edirne'de XVI. Kolordu Komutanlığına başlaması.
17 Ocak 1916    Atatürk'e, "Anafartalar Grubu Komutanlığı"ndaki üstün başarıları sebebiyle "Muharebe Altın Liyakat Madalyası" verilişi.
 
Not:Madalya da Osmanlı tarafından verilmiştir.
http://www.egehabercisi.com/makale/muzaffer-donmez/canakkale-savasi-kronolojisi/123.html

18 Mart 2014 Salı

FREUD’DAN KALANLAR



Seçim çalışmaları araya girdiği için yazılara biraz ara verdik ama zaten konu ile ilgili 1-2 yazı yazıp Freud konusunu bitireceğim.Herkes hakkında tam olarak bir şey bilmeden atıp tutuyor,bu vesile belki gerçek Freud’u tanıtma imkanım olur.Sakın yanlış anlaşılmasın,sempatizanı falan değilim ama bir konu hakkında atılıp tutulduğunda Rahmetli Uğur MUMCU’nun “Bilgisi olupta fikri olmayan,fikri olupta bilgisi olmayan iki insanı bir araya getirmek cinayettir”sözü geldiği için yazasım geldi.
 1939’da öldüğü zaman, Freud geniş bir izleyiciler kitlesini esinlendirmiş ve kendini onun düşüncelerini sürdürmeye adayan bir ruhçözümlemeci hareket yaratmıştı. Bu hareket(devim) bugün Uluslararası Ruh-Çözümleme Birliği olarak sürmekte, üyeleri bugün de aşağı yukarı Freud’un uygulamış olduğu yolda sağaltım işlemlerini yerine getirmekte ve ruhçözümsel araştırmayı sürdürmektedirler.
         Bir başka önemli tedavi grup Freud’un görüşlerinden yola çıktılar ama daha sonra şu ya da bu nedenle onun yolundan ayrılarak kendi ‘‘yeni-Freudcu’’ okullarını yaratmaya başladılar. Aralarında Alfred Adler (1870-1937), Carl Gustav Jung (1875-1961) ve Karen Horney (1885-1952) de olmak üzere kimileri Freud’un kuramında eşeyselliğin rolünü aşırı vurguladığına inandılar ve toplumsal ya da ekinsel etmenleri vurgulayan yeni dizgeler geliştirdiler. Otto Rank (1884-1939) gibi başkaları ise tam ruhçözümsel sağaltımın gerektirdiği uzun zamana karşı tepki göstererek süreci kısaltmayı amaçlayan uygulamalar geliştirdiler.
         Örneğin Carl Rogers klasik Freudcu ruhçözümlemecinin rolünde haksız bir herşeyi-bilirlik havası olarak gördüğü şeyin üstesinden gelmeyi amaçlayan bir girişimle hasta-özeksel sağaltımı geliştirdi. Joseph Wolpe ise Freud’un sinircenin temelde yatan nedenleri üzerine bireysel belirtiler pahasına getirdiği vurgu konusunda anlaşmazlığa düştü. Hastasını sağaltım aramaya yönelten tikel belirtilerden çabuk ve belirli bir kurtuluş sağlamaya yönelik girişiminde davranış sağaltımının en yaygın biçimlerinden birini geliştirdi.
                  Ruhsağaltım üzerinde olağanüstü bir etki yaratmış olmanın yanısıra, Freud’un kuramları ruhbilimciler tarafından kişilik gelişimi üzerine yapılan sayısız çalışmayı doğrudan ya da dolaylı olarak esinlendirmiştir. Kişilik araştırma yöntemlerinin birçoğu doğrudan doğruya ruhçözümsel uygulamalardan türemiştir. Örneğin, Rorschach ya da Tematik Tamalgı Testi gibi yansıtmalı testler öznelerin söz gelimi mürekkep lekeleri ya da ikircimli resimler gibi ‘‘yansız’’ uyaranlara karşılıklarının, özgür çağrışımın sonuçlarına oldukça benzer bir yolda, kendilerinin bilincinde olmadıkları çatışmaları ve kişisel ırasalları ortaya serebildiklerini varsayarlar.
         Ruhçözümsel önsavlar kişilik araştırmacıları tarafından birçok değişik kişilik tiplerini açıklamada kullanılmıştır. Yetkeci kişilik—azınlık kümelere karşı önyargılı tutumlara yatkın kişilik—böyle geniş olarak incelenmiş bir tiptir. Araştırmalar çocuk-yetiştirme uygulamalarının yetkeci bireyleri yansıtma olarak adlandırılan savunma düzeneğinin oldukça yoğun bir kullanımına götürdüklerini düşündürür. Bu kişilikler kendi düşmanlıklarını azınlık kümelere yansıtır, ve böylece bilinçli olarak kümeleri onlara düşman olarak görürler. Bundan sonra, yansıtmada bulunanlar azınlıklara karşı düşmanca bir yolda davranabilir ve saldırganlıklarını bir öz-savunma sorunu olarak ussallaştırırlar.
         Kişiliğin gelişiminde çocuk-yetiştirme değişkenleri üzerine vurgu da Freud’dan gelen oldukça önemli genel bir kalıttır. Erken çocukluk yaşantılarının yetişkin karakterin gelişimi için önemini göstererek, Freud bütün bir yeni araştırma alanının kapısının açılmasına yardımcı olmuştur. Ekinimizin çocuk-yetiştirme uygulayımları konusundaki güncel ilgisi Freud’un öncü araştırmasının doğrudan, ama sık sık çarpıtılan bir uzantısıdır.
Freud’un düşünceleri tarafından etkilenen başka güncel araştırma alanları uyku, düşler, hipnotizma, eşeysellik, eşey ayrımları, saldırganlık ve yaratıcılık gibi konuları kapsar. Gerçekte, belki de kişilik ya da anormal ruhbilim araştırmalarının Freud’un düşünceleri tarafından etkilenmiş olmayan hiçbir alanı yoktur.
         Hiç kuşkusuz, Freud’un etkisi ruhbilim ve ilgili bilim dallarına sınırlı kalmamıştır. Bilinçsiz ansal etmenlerin önem ve yaygınlığını betimlemesi öylesine etkili olmuştur ki, bu bir zamanların devrimci düşüncesi bugün aşağı yukarı sorgusuzca alınır. Zamanımızın en iyi sanatı ve yazını insanları kendileri ile çatışma içindeki, kişisel bilinçli denetimlerinin ötesindeki güçlere bağımlı ve kendi öz kimliklerinden habersiz yaratıklar olarak sunar. Freud’un kuramının pek çok özgün yanı sınanmamış ya da sorgulanabilir olarak kalırken, insanlık görüşünün karşılık veren bir tele vurmuş olduğu konusunda hiçbir kuşkuya yer yoktur. Sigmund Freud çalışmaları yalnızca tek bir özelleşme alanını değil ama bütün bir anlıksal iklimi dirimsel olarak etkilemiş az sayıda bireyin arasında durur.
        


17 Mart 2014 Pazartesi

DSP KARŞIYAKA ADAYI DÖNMEZ : "18 MART ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ ONURUMUZDUR"




DSP KARŞIYAKA ADAYI DÖNMEZ 
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ ONURUMUZDUR
18 Mart Çanakkale şehitleri anma günü  ilgili olarak DSP Karşıyaka Belediye Başkan Adayı Muzaffer DÖNMEZ' verdiği demeçte.

18 Mart Türk Milleti'nin  vatanı ve özgürlüğü için gerektiğinde neleri feda edebileceğini bir kez daha kanıtladığı bir dönemi simgeleyen  Çanakkale Şehitlerini Anma Günüdür.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, “Çanakkale Zaferi, Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur” sözlerinde ifadesini bulan bu zafer, aynı zamanda Mehmetçiğin vatan ve millet sevgisinin de ölümsüzlük anıtıdır. 
Şehitlerimiz, ülkemizin bağımsızlığının ve bölünmez bütünlüğünün korunması, huzur ve güven içinde yaşamamız, milli çıkarlarımızın savunulması ve vatanımıza hizmet etmek için canlarını feda etmişlerdir. Üzerinde bağımsız olarak yaşadığımız bu vatanı, bağımsızlığımızın, özgürlüğümüzün, vatan sevgimizin, birlik ve bütünlüğümüzün simgeleri olarak, gönlümüzde yaşayan aziz şehitlerimize borçluyuz. Onların, vatan ve millet için yaptığı fedakârlığın değeri, hiçbir şey ile ölçülemeyecek kadar yüce ve büyüktür.
http://www.egeobjektif.com/2014/03/dsp-karsiyaka-adayi-donmez-18-mart.html

18 Mart Şehitleri Anma Günü

18-mart-sehitleri-anma-gunu


Konu ile ilgili olarak DSP Karşıyaka Belediye Başkan Adayı Muzaffer DÖNMEZ'in mesajı aşağıdadır.

17 Mart 2014 Pazartesi 15:01
18 Mart Türk Milleti'nin  vatanı ve özgürlüğü için gerektiğinde neleri feda edebileceğini bir kez daha kanıtladığı bir dönemi simgeleyen  Çanakkale Şehitlerini Anma Günüdür.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, “Çanakkale Zaferi, Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur” sözlerinde ifadesini bulan bu zafer, aynı zamanda Mehmetçiğin vatan ve millet sevgisinin de ölümsüzlük anıtıdır. 

Şehitlerimiz, ülkemizin bağımsızlığının ve bölünmez bütünlüğünün korunması, huzur ve güven içinde yaşamamız, milli çıkarlarımızın savunulması ve vatanımıza hizmet etmek için canlarını feda etmişlerdir. Üzerinde bağımsız olarak yaşadığımız bu vatanı, bağımsızlığımızın, özgürlüğümüzün, vatan sevgimizin, birlik ve bütünlüğümüzün simgeleri olarak, gönlümüzde yaşayan aziz şehitlerimize borçluyuz. Onların, vatan ve millet için yaptığı fedakârlığın değeri, hiçbir şey ile ölçülemeyecek kadar yüce ve büyüktür.
Kolay kazanılmayan bu toprakların yine müstevlilerin nafile çabaları tarafından kolay silinebileceğini düşünmeleri basiretsizliklerinin göstergesidir.
Türk Halkı gerekli gördüğü yerde atalarının yaptığını bugünde yapabilecek kudret,kuvvet ve azime sahiptir.
Saygılarımla
Muzaffer DÖNMEZ
DSP Karşıyaka Belediye Başkan Adayı

15 Mart 2014 Cumartesi

DSP Karşıyaka Belediye Başkan Adayı Basın Açıklaması


dsp-karsiyaka-belediye-baskan-adayi-basin-aciklamasi
NE YAPACAĞIMIZ KADAR NASIL YAPACAĞIMIZDA ÖNEMLİ DEĞİŞİM SİZİNLE BAŞLAR!
15 Mart 2014 Cumartesi 22:55
1967 Ankara doğumludur.H. Ü. Arkeoloji ve Sanat Tarihi mezunudur.Yedi yılı yurtdışında olmak üzere 1989’dan beri Özel Sektörde Yöneticilik yapmaktadır.Halen bir firma da Koordinatörlük,Kalkınma Ajansı Bağımsız Proje Değerlendiriciliği, Türk Proje Yönetim Meslek Enstitüsü de danışmanlık görevini sürdürmektedir.Bir internet gazetesinde de köşe yazarlığı yapmaktadır. Yayınlanmış bir kitabı bulunmakta ve ikinci kitabının çalışmalarını sürdürmektedir. 25 yıllık çalışma hayatında pek çok proje de görev almıştır,internetten de bu bilgilere ulaşılabilir. Ayrıca,bağlı olduğu çalışma gruplarında Savunma Sanayi,Nükleer Enerji,Yenilenebilir enerji ,Kentsel Dönüşüm,Kişisel Gelişim vb. Bilimsel çalışmaları ve 100’ün üzerinde makalesi bulunmaktadır. Halen, ADD Karşıyaka,İzmir İşadamları Derneği(İZİAD),İzmir Sanayici ve İşadamları Derneği(İZİAD),TBD,Türk-Yunan Dostluk Derneği,Uluslar arası Kardeş Şehirler Derneği(UKASED),Türkiye Ekonomistler Platformu,Ankara Lozan Mübadilleri Derneği,İzmirliler Derneği Üye veya Yönetim Kurulu Üyesi olarak çalışmaktadır. Evli ve bir çocuklu olan DÖNMEZ İngilizce bilmektedir. Belediye Başkanlığı ile ilintili olarak 2’si Altyapı,1’i enerji,4’ü de Ekonomik ve Sosyal Yaşam ile ilgili 7 ana proje ve 41 İkincil proje hazırlanmıştır. Özellikle,Enerji ve Altyapı ile ilgili olarak bir Japon firması ile ön görüşme yapılmış ve yap-işlet-devret modeli ile Belediye’nin kasasından bir kuruş çıkmadan hazırlanacaktır. Projelerin hepsi ayağı yere basan Katastrofik,Sürdürülebilir ve Yenilenebilir ,özellikle katma değer ve iş imkanı sağlayan projelerdir. İlçe’deki kasabamsı görüntü tamamen değiştirilecek ve ticaret,sağlık,otopark,kreş,turizm,spor,eğlence-dinlence,altyapı,temiz hava, unsurları ile herkesin söz sahibi olabileceği ve övünebileceği Karşıyaka yeniden inşa edilecektir. http://muzafferdonmez.blogspot.com.tr/ http://muzafferdonmez.kimdir.com/ muzaffer.donmez@gmail.com
http://www.egehabercisi.com/haber/siyaset/dsp-karsiyaka-belediye-baskan-adayi-basin-aciklamasi/3667.html

14 Mart 2014 Cuma

Osmanlı da latin harfleri

Ekte Osmanlıda Latin harfleri  adlı bir yazı bulacaksınız. Yazı değişimi üzerine  yazar fikir beyan ederken bazı bilgiler veriyor.
Bilgiler doğrudur fakat Peyami Sefa' nın bir gecede zırcahil(!) kalması ifadesi  ile işe girişmesi yazarın bence cehaletinden kaynaklanıyor ,
Peyami  Safa gibi  değerli aydınlarımız ve benzerleri zaten fransızca bildikleri için latin harflerini de biliyorlardı. Yazar tıfıl biri olmalı , acaba Peyami Safa yı ne kadar tanıyor ?
  Milletin çoğunluğu   okur ve yazar olmadığı  için bir gecede milletin cahil bırakılması  iddiası da gülünç geliyor bana.Belki de "cahilin cahilliğini anlaması için bilgili olmalıdır"dedikleri gibi bir sözdür(?).

 Esasen okumayı sevmeyen bir milletiz. Şifahi yani sözlü kültür deniyor ya işte o mesele. Yazı değişince alim mi olduk ? Okumayan yine okumuyor , evine gazete bile girmiyor.

 Yazı devriminde esas acı olan eski el yazmalarının horlanmasıdır, 1ooo küsur yıllık birikim  dışlanmıştır. Yani kocaman bir Milli Kütüphane,elde kalanları gözümüz gibi korumamız gerekiyor. . Özbekistan doğumlu
Harezmi'nin matematik kitabının aslı Oxford kütüphanesinde imiş,
Divanı Lügat' it Türk' ü tesadüfen Ali Emiri bey buldu. nice benzerleri gibi  Batı'ya kaçırılmadan.
  Çok merak eden eski yazıyı öğrenebilir, bir çok kurslar var, öğrenen zenginleşir, bilgi güçtür ,öğrenme yasağı yok. Bu yazını sanat haline gelmesin de de Türklerin büyük payı vardır unutmayalım.
Teşekkürler Nazan.

Daha parlak bir gelecek için yeni bir liderlik


13 Mart 2014 Perşembe

DSP Karşıyaka Belediye Başkan Adayı


GELECEK DAHA NET

Benim de Mentor olarak destek vermeye çalıştığım proje ses getiren bir çalışma olacak.MD.
http://www.gelecekdaha.net/haber/23/ilk-basin-toplantimizi-yaptik.html

Rutherford atom modeli


Ernes Rutherford  tarafından 1911 yılında ortaya konan fiziksel model;
Arkasına film yerleştirilmiş bir altın tabakaya +2 yüklü alfa tanecikleri (He+2 )gönderilerek ışınların levhaya çarptıktan sonra izledikleri yollar çizilmiştir.
Rutherford yapmış olduğu deneyle atomun çapını çok küçük bir sapmayla hesaplamıştır.(22 bin alfa taneciğinden bir tanesi sapmıştır.) Sapmanın nedeni büyük bir olasılıkla o zamanlarda daha hassas bir ölçme yönteminin bulunmamış olmasıdır.
Rutherford atom modeli Güneş Sistemi'ne benzetilmektedir. Güneş, içi Gönderilen ışınların büyük bir bölümü levhadan doğrudan geçmiştir. Proton dolu bir çekirdeğe ve etrafında dönen gezegenler de elektronlara benzetilmiştir.
Deney sonucunda şu bulgulara ulaşılmıştır:

Öyleyse, atomda büyük boşluklar vardır.
·         Işınların küçük bir kısmının kırıldığı ve çok küçük bir kısmının yansıdığı görülmüştür: Öyleyse, atomda + (pozitif) yükler çekirdek adı verilen küçük bir hacimde toplanmıştır.
·         Atomda pozitif yük, kütle merkezinde çekirdek diye adlandırılan çok küçük bir hacimde toplanmıştır.
·         Atomda pozitif yüklü tanecikler kadar elektron, çekirdeğin etrafında bulunur ve atom hacminin büyük bir bölümünü elektronlar kaplar.

Rutherford atom modeli ile Modern Atom Teorisi ve Bohr atom modelinin temelleri atılmıştır.


 Atomun yapısı ile ilgili olarak Faraday, Thomson, Rutherford ve Bohr’un çıkarımlarını basitçe herkes işlemiştir. Bu çıkarımlardan hareketle atomu, çekirdekte nükleonlar ve çekirdek etrafında ise elektronların bulunduğu bir sistem şeklinde tarif etmek mümkündür. Çekirdekteki nükleonları, proton ve nötronlar oluşturur.
Nötronlar yüksüz, protonların ise “pozitif (+) yüklü”dür. Protonların pozitif yüklü olması dolayısıyla çekirdek de pozitif yüklü olur. Nükleonların bir arada bulunuşlarında kütle ve elektriksel çekim kuvveti etkilidir.Proton ve nötron içi yük dağılımı, proton ve nötronu oluşturan daha alt taneciklerden dolayı tam simetrik değildir. Bu durum ise protonlar ve nötronlar arasında çekim etkileri meydana gelmesine neden olur.

Işığı araştıran bilim insanları ışığın yapısı ve özellikleriyle ilgili iki farklı model ortaya sürmüşler ve bu modelleri savunmuşlardır. Bilim insanlarının birçoğu ışığın dalga modeli ile dağıldığını, diğer bilim insanları ise ışığın tanecik modeli ile yayıldığını ortaya atmıştır. Işığın tanecikler hâlinde yayıldığını ilk olarak ortaya atan Newton’dur. Hollandalı fizikçi ve astronom (Gök bilimci) Christian Huygens (Kristın Huygıns), 1678 yılında yani Newton hayatta iken ışık kaynaklarının çok yüksek frekanslı titreşimler meydana getirdiğini ve bu titreşimlerin saydam ortamlarda dalgalar
hâlinde yayıldığını ileri sürdü.

Işık, elektromanyetik ışımanın gözle görülen bölümüdür. Elektromanyetik ışımanın hem dalga hem de parçacık yapısında olma özelliği
vardır. Elektromanyetik ışımanın dalga kuramı, gözlenen pek çok özelliği açıklar. CD üzerinde ışığın kırılması ile görülen gökkuşağı renkleri,
elektromanyetik ışımanın dalga girişimine örnek teşkil eder. Işıma enerjisinin parçacık özelliği için Max Planck (Maks Plank,1858-1947) tarafından kuantum kuramı önerilmiş, enerjinin ancak belli bir büyüklük hâlinde alınıp verilebileceği belirtilmiştir. Belli bir büyüklük hâlinde alınıp verilebilen bu enerjiye kuantum, ışıma enerjisine ise kuantlanmış enerji denir.


10 Mart 2014 Pazartesi

YENİ DÜNYA DÜZENİ VE KLEPTOKRASİ

Biraz araştırınca görüyorsunuz ki düzen değişse de düzülen değişmiyor.
Ülkelere göre farklılık sadece düzülmek isteyen insanların kendi düzenleri ile beklentileri ile doğru orantılı...
İnternetten araştırın,Çeşit çeşit ülke yönetimi var: Demokrasi, monarşi, oligarşi, vs... Bu terminolojiye bir yenisi eklenmiş: “Kleptokrasi...” 
Bizim ülkemizdeki bunlardan hiçbiri değil.
Bizimki, Başbakan’ın açıkladığı ve bildiğiniz gibi “İleri Demokrasi...”Bizim ülkemizdeki yönetim biçimiyle yakından uzaktan hiçbir ilgisi olmayan şu “Kleptokrasi”yi biraz açmak istiyorum.
Hastalık olarak 
Malum, “Kleptomani” sözcüğü hırsızlığı anatan bir tür hastalıktır. Ruh doktorları, kleptomaniyi “çalma dürtüsünün denetlenememesi” olarak açıklar.
Kleptomanlar, daha çok gereksinme duyulmayan nesneleri çalmayayöneliktirler. O nedenle özellikle geri kalmış toplumlarda zengin çalarsa“kleptomani”, yoksul çalarsa “hırsızlık” denir...
Kleptomani, tedavisi olan bir hastalıktır. Ölümcül değildir. Hasta tedavi olduktan sonra normal yaşama dönebilir. Tedaviyi kabul etmezse, yaşamının sonuna dek çalmaya devam eder, çocuklarını da, yakın çevresini de çalmaya teşvik eder...
Yönetim biçimi olarak 
Gelelim yönetim biçimi olarak “Kleptokrasi”ye...
Kleptokrasi, halkın kendi hırsızını kendi oylarıyla seçmesidir. Bu yönetim biçimi üzerine biraz araştırma yaptım. İşte bulduklarım
Vikipedi, Özgür Ansiklopedi’ye göre: “Kleptokrasi, bir ülkede iktidarı elegeçiren bir ailenin ya da siyasal grubun, o ülkenin kaynaklarını sistemli olarak soyması demektir ve kısaca Hırsızlar rejimi anlamına gelir. Demokrasinin bütün kurumlarıyla yerleşmediği ülkelerde görülen bu durum, o ülkelerin gelişmesinin önündeki en büyük engellerden biri olmaktadır.”
Bu tür bir yönetimn sonuçları ise şöyle belirleniyor:
“Hırsızlar rejiminin egemen olduğu bir ülkede, yerli sanayi ve tarımsal üretim zayıflar ve iç pazar büyük sermaye gruplarına açılır. Siyasal alanda da insan haklarını çiğneyen, baskıcı bir yönetim kendini gösterir (düşük ücretler, rüşvetsiz iş yapmayan bir bürokrasi vb). Etnikmilliyetçiliği, ırkçılığı ya da dini kullanarak geniş kitleleri yönlendirmeleri, bu tür yönetimlerin en karakteristik özellikleri arasındadır.”
Yolsuzluk karşıtı çalışmalarıyla tanınan Almanya merkezli NGOTransparency International örgütü, 2004 başlarında şu bilgileri veren bir rapor yayımladı:
Dünyadan örnekler
Bizim ülkemizde asla olmayacak bu yönetim biçimine yazık ki dünyada sık rastlanıyor. Yolsuzluk karşıtı çalışmalar yapan NGO Tranparency International (STK Uluslararası Saydamlık) Örgütü 2004 raporunda şu örnekleri vermiş:
Eski Endenozya Devlet Başkanı Suharto (15 milyar ile 35 milyar dolar arası).
Eski Filipinler Devlet Başkanı Ferdinand Marcos (5 milyar- 10 milyar dolar arası). Eski Zaire (bugünkü Kongo) Devlet Başkanı Mobutu Sese Seko (5 milyar dolar).
Eski Nijerya Devlet Başkanı Sani Abacha (2 milyar - 5 milyar dolar).
Eski Yugoslavya ve Sırbistan Devlet Başkanı Slobodan Miloševic (1 milyar dolar).
Eski Haiti Devlet Başkanı Jean-Claude Duvalier (300 milyon -800 milyon dolar).
Eski Peru Devlet Başkanı Alberto Fujimori (600 milyon dolar).
Eski Ukrayna Başbakanı Pavlo Lazarenko (114 milyon- 200 milyondolar).
Eski Nikaragua Devlet Başkanı Arnoldo Alemán (100 milyon dolar).
Eski Filipinler Devlet Başkanı Joseph Estrada (78 milyon-80 milyon dolar).
Çok şükür ki biz de sadece zekat dağıtanlar var...