18 Mart 2014 Salı

FREUD’DAN KALANLAR



Seçim çalışmaları araya girdiği için yazılara biraz ara verdik ama zaten konu ile ilgili 1-2 yazı yazıp Freud konusunu bitireceğim.Herkes hakkında tam olarak bir şey bilmeden atıp tutuyor,bu vesile belki gerçek Freud’u tanıtma imkanım olur.Sakın yanlış anlaşılmasın,sempatizanı falan değilim ama bir konu hakkında atılıp tutulduğunda Rahmetli Uğur MUMCU’nun “Bilgisi olupta fikri olmayan,fikri olupta bilgisi olmayan iki insanı bir araya getirmek cinayettir”sözü geldiği için yazasım geldi.
 1939’da öldüğü zaman, Freud geniş bir izleyiciler kitlesini esinlendirmiş ve kendini onun düşüncelerini sürdürmeye adayan bir ruhçözümlemeci hareket yaratmıştı. Bu hareket(devim) bugün Uluslararası Ruh-Çözümleme Birliği olarak sürmekte, üyeleri bugün de aşağı yukarı Freud’un uygulamış olduğu yolda sağaltım işlemlerini yerine getirmekte ve ruhçözümsel araştırmayı sürdürmektedirler.
         Bir başka önemli tedavi grup Freud’un görüşlerinden yola çıktılar ama daha sonra şu ya da bu nedenle onun yolundan ayrılarak kendi ‘‘yeni-Freudcu’’ okullarını yaratmaya başladılar. Aralarında Alfred Adler (1870-1937), Carl Gustav Jung (1875-1961) ve Karen Horney (1885-1952) de olmak üzere kimileri Freud’un kuramında eşeyselliğin rolünü aşırı vurguladığına inandılar ve toplumsal ya da ekinsel etmenleri vurgulayan yeni dizgeler geliştirdiler. Otto Rank (1884-1939) gibi başkaları ise tam ruhçözümsel sağaltımın gerektirdiği uzun zamana karşı tepki göstererek süreci kısaltmayı amaçlayan uygulamalar geliştirdiler.
         Örneğin Carl Rogers klasik Freudcu ruhçözümlemecinin rolünde haksız bir herşeyi-bilirlik havası olarak gördüğü şeyin üstesinden gelmeyi amaçlayan bir girişimle hasta-özeksel sağaltımı geliştirdi. Joseph Wolpe ise Freud’un sinircenin temelde yatan nedenleri üzerine bireysel belirtiler pahasına getirdiği vurgu konusunda anlaşmazlığa düştü. Hastasını sağaltım aramaya yönelten tikel belirtilerden çabuk ve belirli bir kurtuluş sağlamaya yönelik girişiminde davranış sağaltımının en yaygın biçimlerinden birini geliştirdi.
                  Ruhsağaltım üzerinde olağanüstü bir etki yaratmış olmanın yanısıra, Freud’un kuramları ruhbilimciler tarafından kişilik gelişimi üzerine yapılan sayısız çalışmayı doğrudan ya da dolaylı olarak esinlendirmiştir. Kişilik araştırma yöntemlerinin birçoğu doğrudan doğruya ruhçözümsel uygulamalardan türemiştir. Örneğin, Rorschach ya da Tematik Tamalgı Testi gibi yansıtmalı testler öznelerin söz gelimi mürekkep lekeleri ya da ikircimli resimler gibi ‘‘yansız’’ uyaranlara karşılıklarının, özgür çağrışımın sonuçlarına oldukça benzer bir yolda, kendilerinin bilincinde olmadıkları çatışmaları ve kişisel ırasalları ortaya serebildiklerini varsayarlar.
         Ruhçözümsel önsavlar kişilik araştırmacıları tarafından birçok değişik kişilik tiplerini açıklamada kullanılmıştır. Yetkeci kişilik—azınlık kümelere karşı önyargılı tutumlara yatkın kişilik—böyle geniş olarak incelenmiş bir tiptir. Araştırmalar çocuk-yetiştirme uygulamalarının yetkeci bireyleri yansıtma olarak adlandırılan savunma düzeneğinin oldukça yoğun bir kullanımına götürdüklerini düşündürür. Bu kişilikler kendi düşmanlıklarını azınlık kümelere yansıtır, ve böylece bilinçli olarak kümeleri onlara düşman olarak görürler. Bundan sonra, yansıtmada bulunanlar azınlıklara karşı düşmanca bir yolda davranabilir ve saldırganlıklarını bir öz-savunma sorunu olarak ussallaştırırlar.
         Kişiliğin gelişiminde çocuk-yetiştirme değişkenleri üzerine vurgu da Freud’dan gelen oldukça önemli genel bir kalıttır. Erken çocukluk yaşantılarının yetişkin karakterin gelişimi için önemini göstererek, Freud bütün bir yeni araştırma alanının kapısının açılmasına yardımcı olmuştur. Ekinimizin çocuk-yetiştirme uygulayımları konusundaki güncel ilgisi Freud’un öncü araştırmasının doğrudan, ama sık sık çarpıtılan bir uzantısıdır.
Freud’un düşünceleri tarafından etkilenen başka güncel araştırma alanları uyku, düşler, hipnotizma, eşeysellik, eşey ayrımları, saldırganlık ve yaratıcılık gibi konuları kapsar. Gerçekte, belki de kişilik ya da anormal ruhbilim araştırmalarının Freud’un düşünceleri tarafından etkilenmiş olmayan hiçbir alanı yoktur.
         Hiç kuşkusuz, Freud’un etkisi ruhbilim ve ilgili bilim dallarına sınırlı kalmamıştır. Bilinçsiz ansal etmenlerin önem ve yaygınlığını betimlemesi öylesine etkili olmuştur ki, bu bir zamanların devrimci düşüncesi bugün aşağı yukarı sorgusuzca alınır. Zamanımızın en iyi sanatı ve yazını insanları kendileri ile çatışma içindeki, kişisel bilinçli denetimlerinin ötesindeki güçlere bağımlı ve kendi öz kimliklerinden habersiz yaratıklar olarak sunar. Freud’un kuramının pek çok özgün yanı sınanmamış ya da sorgulanabilir olarak kalırken, insanlık görüşünün karşılık veren bir tele vurmuş olduğu konusunda hiçbir kuşkuya yer yoktur. Sigmund Freud çalışmaları yalnızca tek bir özelleşme alanını değil ama bütün bir anlıksal iklimi dirimsel olarak etkilemiş az sayıda bireyin arasında durur.
        


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder