17 Temmuz 2014 Perşembe

Pardayan olabilmek

http://www.egehabercisi.com/makale/muzaffer-donmez/pardayan-olabilmek/149.html

Muzaffer DÖNMEZ

Muzaffer DÖNMEZ

E-Posta :muzaffer.donmez@gmail.com
Çocukken belki okudunuz belki okumadınız ama ölmeden önce mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Bugünün Türkiye'si özeti gibi bölümler yer almakta... 'Şövalye Pardayan' fenomeninin oluşmasını sağlayan Zévaco'nun 'Pardayanlar'ı, insanlığa dair pek çok ahlâki konunun altını çiziyor. 'Pardayanlar' serisi, tüm dünyada, kolayca taşınabilir sevimli cep kitapları formatında basılmasıyla tanınıyor. Serinin tanınan özelliği, sadece görsel boyutuyla ilgili değil elbette; yüz binlerce satıyor olması ve elbette, ana kahramanı Şövalye Pardayan'ın, hiçbir koşulda ödün vermediği inanç ve değerleri de her zaman popüler unsurlar. Michel Zévaco'nun kaleme aldığı Pardayanlar'ı, tüm dünyada bu denli popüler ve vazgeçilemez kılan sır nedir peki? Bu sorunun etrafında yanıt amaçlı bir gezintiye çıkmadan önce, Pardayanlar'ın temelde ne anlattığını, ana karakterlerin kimler olduğunu kısaca anlatmakta yarar var. Belki de soru, yanıtını da içinde taşıyordur çünkü. Pardayanlar'ın ana karakteri, iyiliği, dürüstlüğü, dostluğu ve onuru her zaman en üst seviyede tutan Şövalye Pardayan'dır. Kılıcını yalnızca iyilik amaçlı kullanır. Öyle ki, bu özelliği ona bir unvan bile kazandırmıştır; Gibaluee! Yoksulluğun onuru Pardayanlar'ın ikinci önemli karakteri Prenses Fausta ise olağanüstü güzel, Karun kadar zengin bir kadındır ve 'Kadın Papa' olmak için her türlü yöntemi, hiçbir ahlâki değeri gözetmeden deneyecek kadar hırslıdır. Fausta, her türlü alçaklığı, hiç düşünmeden, acımasızca ve köreltici bir hırsla hayata geçirirken karşısında sürekli Şövalye Pardayan'ı bulur ve Pardayan, Fausta'nın kötülüklerinin zarar vermesini bin bir güçlüğü aşarak engeller. Ancak, Fausta'nın, Pardayan'a umutsuzca ve delice âşık olduğunu söylemekte de yarar var; dolayısıyla, Fausta, bir yandan kutsal amacına ulaşmak için çabalarken bir yandan da Pardayan'ı elde etmek için uğraşır ve ona akla hayale gelmeyecek türlü çeşit tuzaklar kurar. Kalbini saf ve temiz Lois'e ayıran Pardayan ise 'iyilik' ve 'onur' kavramlarına öylesine inanmaktadır ki, Fausta'nın ölümcül tuzaklarından kendine has yöntemlerle kurtulmaya çalışırken, bu kötülükler prensesini de bazı tehlikelerden kurtarmaktan geri kalmaz. Yani, Pardayan, gerçek bir şövalye ruhuna sahip olduğunu her fırsatta kanıtlar. Tam bir kahraman olmasına rağmen Pardayan, varsıl değil, aksine, ancak kendine yetebilecek kadar yoksuldur. Buna rağmen, sonradan kendisine düşman olacak Dük de Guise'ın ve Catharine de Medicis'in önerdikleri büyük zenginlikleri elinin tersiyle iter. Önerdiği serveti hiç düşünmeden elinin tersiyle iten Pardayan'a çok öfkelenen Catharine de Medicis, onu Batlille Hapishanesi'ne atar. Pardayan'ın, buradan kurtulma yöntemi hayli eğlencelidir... Michel Zévaco, bu yapıtını aslında son derece basit, birbirinin karşıtı olarak hayatımızın içinde her zaman var olan ve birbirini karşıtlar olarak bütünleyen trükler üzerinde kurmuş; doğruluk/yalancılık, iyilik/kötülük, sevgi/nefret, yoksulluk/zenginlik, adilik/onur, namus/namussuzluk, ahlak/ahlâksızlık gibi... Zévaco, içinde iktidar olma hırsının, aşkın, savaşın, türlü çeşit entrikanın, kumpasın, ölümcül tuzakların, şaşırtıcı kurnazlıkların, güçler savaşının yer aldığı macera romanları yazmıyor anlayacağınız; aynı zamanda, evrensel doğruları ve yanlışları bizlere bir kez daha sorgulatmaya, üzerlerinde düşünmemize çabalıyor. Aslında, bu bağlamda, beslendiği felsefi damarların, klasik kutsal kitaplar olduğunu bile söylemek mümkün; bütün kutsal kitaplar, Zévaco'nun vurgulamaya çalıştığı evrensel iyilik ve kötülük kavramlarını kendi özgün söylemleriyle işlerler bilindiği gibi. Zévaco'nun yaptığı ise bu anlamda hayli yararlı ve 'hayırlı' bir iş; çünkü bu kavramları, ağır, ağdalı, sıkıcı bir konseptten çıkartıp eğlenceli ve akıcı bir macera eşliğinde, yormadan, zorlamadan, usul usul, tatlı tatlı irdeliyor. Yer yer kendi duruşunu, kahramanları aracılığıyla belirlemekten de geri durmuyor bu arada yazar. Sözgelimi, felsefeci Bay Loyola'ya, günümüz iktidarları için geçerliği hala kuşkusuz olan şu sözleri söyletiyor: "Utanarak yalan söylerseniz halk iğrenir ya da iğrenir gibi görünür. Eğer yalanı hararetle söyler ve gereken bütün gücünüzle onaylarsanız, ara vermeden tekrarlarsanız, halk doğruyu söylediğinizi görecek, yalan söylediğinizi anlarsa, yalanınıza inanır gibi yapacak. Bütün gereken de budur. (...) Gerçeğe benzemeyen yalan yoktur; sadece yalan söyleyenin utangaçlığı vardır."(s. 338) İçinde günümüzü çok iyi anlatan,sanki bugünler için yazılmış bölümler var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder