İdeoloji
Althusser’in dediği gibi bireylerin gerçek varoluş koşullarıyla kurdukları
hayalî ilişkinin bir temsilidir. Sembolik gerçekliğin içindeki kurguyu çekip
çıkarırsak sembolik gerçekliği de ortadan kaldırmış oluruz. Burada altı
çizilmesi gereken en önemli nokta Gerçek ile sembolik gerçeklik arasındaki
farktır; denebilir ki hayâli olan, Gerçek ile sembolik gerçeklik arasındaki
sanal köprüdür. Gerekli bir yanılsama olan söz konusu sanal köprü yıkılırsa
bilinçdışı tamamen bilincin yerini alarak özneyi psikoza sürükler ve hiçliğe
mahkûm eder.
Marx ideolojiyi “negatif ideoloji” biçimi ile alır.
Yani Marx’a göre ideoloji egemen sınıfın tabi sınıf üzerindeki hakimiyetinin
zihinsel/algısal/bilişsel uzamını oluşturur. Marx’ın yazılarında ideoloji
tasavvuru ile ilgili ilk ipuçlarını , gerçekliğin bilince yansımasını ,eşyanın
görüntüsünün bir fotoğraf makinasının merceğinden geçerek filme baş aşağı
yansımasına benzettiği “camera
obscura” metaforunda bulabiliriz. Bu ideoloji
anlayışı günümüz ideoloji paradigmaları arasında “yanlış bilinç” olarak
ayrıştırılır…
K.Marx’tan alıntı:
Eğer her ideolojide
insanlar ve onların ilişkileri bize camera obscura‘da
imişçesine başaşağı görünüyorsa ,bu olayda,tıpkı nesnelerin,gözün ağ tabakası
üzerindeki tersliğinin onun doğrudan fiziksel yaşam sürecinden ileri gelmesi
gibi,onların tarihsel yaşam süreçlerinden ileri gelir.
Yukarıdaki
tanımlama ile, ideolojinin maddi gerçekliğin tersine dönmüş ifadesi olduğu
ileri sürülmektedir. Öyleyse ideoloji maddi-gerçek koşulların yansıması değil,farklı
olarak bu koşulların yanlış bilgisidir… Bu tanımın sonucu ,yanlış bilginin
kaynağı olan ideoloji ile doğru bilginin kaynağı olan bilimin, birbirini
dışlayıcı kavramlar olarak tanımlanmasıdır.
Ancak
Marksın yazılarında ideoloji yalnızca yanlış bilinç olarak geçmez.
Marx’tan alıntı:
Gerçek,etkin insandan
hareket edilir,onların gerçek yaşam sürecinden hareketle bu yaşam sürecinin
ideolojik yansı (reflexes) ve yankılarının (echoes) gelişimini ortaya
koyabiliriz. Ve hatta insan beyninin hayalleri (phantoms) bile deneysel olarak
saptanbilen ve maddi temellere dayanan,insanların maddi yaşam süreçlerinden
doğan yüceltmelerdir…..Yaşamı belirleyen bilinç değildir,bilinci
belirleyen yaşamdır
Burada,ideolojinin
,insanın gerçek yaşam pratiği karşısında bir refleks olarak tanımlanması
yanılsamadan çok yansıma anlamı taşımaktadır:ideolojik olgular maddi koşulların
yansıması ile oluşur..
Marx’ın
üçüncü ideoloji yaklaşımı egemen sınıfın düşüncesinin tüm sınıfların düşüncesi
haline geldiği yaklaşımdır. Egemen sınıfların toplumun maddi güçlerini olduğu
kadar entelektüel güçlerini de yönetmesi dolayısı ile egemen sınıfın
düşüncelerinin ona tabi sınıfın düşünceleri haline gelmesi (hakim olması) söz
konusudur burada..
Marx’tan alıntı
Yöneten sınıfın düşünceleri
her dönemde yöneten düşüncelerdir,yani toplumun maddi
güçlerini yöneten sınıf aynı zamanda entelektüel güçlerini de yönetir.Maddi
üretim güçlerini kendi elinde tutan sınıf aynı zamanda zihinsel (mental)
üretimi de denetler,yani,bu sayede ,genel olarak söylemek gerekirse,zihinsel
üretim araçlarından yoksun olanların düşünceleri de tabi hal gelir
Bu
tanımdaki sorun ,egemen sınıfların sınıfsal çıkarları ile bu çıkarların
ideolojik olarak tanımlanması arasındaki tekabüliyet ilişkisinin neden emekçi
sınıf için de geçerli olmadığıdır.Burjuva sınıfı nesnel çıkarlarını bilip
bunları ideolojik düzeye taşıyabilirken neden emekçi sınıf aynı şeyi
yapamamaktadır?
Marks,”ekonomi politiğin eleştirisine katkı”
yapıtında, ekonomik temelin oluşturduğu alt yapı ile altyapıdaki değişmelerin
belirlediği hukuk,din,siyaset,estetik ve felsefi vb üst yapının ideolojik
biçimleri arasındaki belirlenim ilişkisinden söz eder.Bu yazıdaki anlatım göz
önüne alındığında ideoloji artık, üretimin ekonomik
koşullarının maddi dönüşümüne paralel olarak açıklanabilecek,insanların
yaşadıkları çelişkilerin bilincine vardıkları ve bu bilincin yarattığı bir
mücadele içinde konumlandıkları alan olarak tanımlanmaktadır.
Şimdi
“somut-gerçek” olanın, Marx’ın bahsettiği şekliyle nasıl gözümüze
“dinsel/teolojik mahiyette ” göründüğü sorunsalına yaklaşabiliriz.
Bu çözümlemeye Marksın Kapitalinde “meta fetişizmi” kavramı bağlamında gidilmektedir.Maddi pratik (praxis)
bilinçte izdüşümü yaratmakta ve bilinci belrilemektedir.Yani praxisin bilince
çarpık/ters yansıması söz konusu değildir.Ancak çarpık olan bir şey vardır ve o
da nesnel gerçekliktir.”Meta fetişizmi” ve “para/kar dürtüsü” yaşamını
sürdürmek için zorunlu olarak emeğini kullanan insanın “iş bölümüne dayalı
kapitalist üretim biçiminin” dişlileri arasında “emeğinin ürününe
yabancılaşmasına” yol açan çarpık unsurlardır.Para
nın basit bir mübadele aracı olmaktan çıkarak ölümcül kar dürtüsünün enstrümanı
haline gelmesi ,insanın kullanmak için değil kar etmek için meta üretimine
soyunması ve dünyanın, emekleri ile değer yaratan insanların birbirleri ile
değil ürettikleri metaların kendi aralarında ilişki kurduğu bir görünüme
bürünmesi çarpık,adeta dinsel/teolojik mahiyette gerçekliklerdir..
İşte ideoloji dosdoğru bir şekilde bu
çarpık ,teolojik mahiyetteki gerçekliğin algılanmasından başka bir şey
değildir.
BUNALTTIYSAM ÖZÜR DİLERİM….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder