30 Ocak 2014 Perşembe

2023 EŞİĞİNDE TÜRKİYE GENÇLİĞİNİN SORUNLARI




Muzaffer DÖNMEZ

E-Posta : muzaffer.donmez@gmail.com
www.egehabercisi.com gazetemde yayınladığım makalem.
Türkiye´de yapılan araştırma sonuçları karşılaştırıldığında 1970´ler ve 2000´lar gençliğinin pek çok açıdan farklılık gösterdiği görülmektedir. Türkiye´de gençliğin çok farklı sorunları vardır. Bu sorunların önemi zaman süreci içinde farklılık gösterse de bazı sorunların kalıcı olduğu görülmektedir; 1-Türkiye´nin ve Türkiye gençliğinin değişmeyen sorunlardan biri eğitim sorunudur. Cumhuriyet´in kuruluşundan bu yana eğitime önem verilmişse de, bir türlü çağdaş bir eğitim sistemine geçilememiştir. Öte yandan okullaşma oranı, Batı ülkelerine göre düşüktür. Eğitimdeki alt yapı yetersizliği, kaynak yetersizliği, yöntem eksiklikleri, plansızlık ve ezberci niteliği bugün de tartışılmaktadır. 2-Gençlerin öteki önemli sorunlarından biri de işsizlik sorunudur. Yatırımların yetersizliği ve nüfusun hızla artması nedeniyle gençlerin önemli bir kısmı iş bulamamaktadır. Diplomalı işsizlerin oranı her gün artmaktadır. Bu durum özellikle okuyan gençliği ve ailelerini rahatsız etmektedir. Eğitimde mesleki yönlendirmenin yetersizliği de işsizliğin başka bir nedenidir. 3-Gençliğimizin değişmeyen sorunlarından biri de kuşak çatışmasıdır. Toplumdaki hareketliliğe, gelir dağılımındaki dengesizliklere ve hızlı toplumsal değişmeye bağlı olarak, gençlerle yaşlı kuşaklar arasındaki kültürel farklar artmaktadır. Eğitim ve kitle iletişim araçları gençlerin değerler sisteminin daha hızlı değişmesine neden olmaktadır. Özellikle gençlerle yaşlı kuşaklar arasındaki kültürel çatışmanın nedenlerinden biri de değerler sistemindeki farklılaşmadır. 4-Öte yandan toplumdaki demokratikleşme sürecinin yavaşlığı da gençleri rahatsız etmektedir. Gençler otoriter toplum yapısı, otoriter aile yapısı ve otoriter eğitim sisteminden yakınmaktadır. Daha demokratik bir ortam ve daha çok özgürlük istemektedir. 5-1970´ler gençliği paraya önem vermezken, 2000´ler gençliği mutlu olmanın temel aracı olarak parayı görmektedir. Günümüz gençliği için para, değerler sisteminde en üst sırada yer almaktadır. 1970´ler gençliği eğitim ve mesleği para kazanmanın araçları olarak görürken, 2000´lar gençliği için zengin olmanın yolları miras, şans oyunları ve politikadır. Politikanın bir para kazanma yolu olarak algılanması son yıllardaki siyasal yozlaşmaya bağlanabilir. Bu konu ayrıca araştırılması gereken bir konudur. 6-1970´ler gençliği kendine güvenen ve toplumsal bir misyonu olduğuna inanan bir gençliktir. Oysa, 2000´ler gençliği, bireyselleşme ve yabancılaşma süreçleri sonucunda kimlik arayışı içinde olan bir gençlik niteliği göstermektedir. Toplumcu olma niteliğini yitirmiştir. 7-1970´ler gençliği daha örgütlü ve politize bir gençlikken, 2000´larda gençliğin büyük ölçüde depolitize olduğu ve örgütsüzleştiği görülmektedir. Çağdaş demokrasi örgütlü demokrasi olduğuna göre bu, demokrasi açısından olumsuz bir sonuçtur. Gençlerin toplumsal yaşamla ilgilenmesi gelecek açısından önemlidir. 12 Eylül hareketiyle birlikte Türkiye´de en çok suçlanan toplum kesimlerinden biri gençlik olmuştur. Türkiye´nin 12 Eylül öncesi içine düştüğü toplumsal-ekonomik bunalım ve çalkantıların ve siyasal terörün sorumluluğu çoğu kez aydınlarla birlikte gençlik kesimine yüklenmek istenmiştir. 12 Eylül harekâtından sonra da gençlik kesimi ciddi bir biçimde denetim altına alınmaya çalışılmıştır. Gerçekten de Türkiye gibi gelişme süreci içinde bulunan, ciddi ekonomik ve toplumsal sorunları olan bir toplumda, ülkenin geleceği olan gençliğin dikkatle yetiştirilmesi ve yönlendirilmesi gerekir. 2013´lerin Türkiyesi´nde nüfusun büyük bir kesiminin gençlerden oluştuğunu hatırlatırsak, gençlik konusunun toplumumuzun geleceği açısından ne denli önemli olduğu kendiliğinden ortaya çıkar. Gençliğin enerjik, dinamik ve esnek bir potansiyel güç olması nedeniyle, dikkatle yönlendirilmesi ve eğitilmesi gerekir. Hele Türkiye gibi hızlı toplumsal değişim süreci içinde bulunan toplumlarda, toplumun geleceği açısından bu sorun daha da güncellik kazanır. Sağlıklı toplumsal ilişkilerin geliştirilmesinde karşımıza çıkan sorunlardan biri de gençliğin yetiştirilmesi, gençliğin güç ve enerjisinin çağdaş değerler doğrultusunda kanalize edilmesi sorunudur. Zaten Atatürk´ün, Cumhuriyet ve devrimlerin koruyuculuğunu Türk gençliğine bırakması da onun gençliğe verdiği önemi açıkça vurgulamaktadır. Çünkü her zaman ve her toplumda gençlik toplumun geleceğidir. Günümüzün gençliğinin acil çözüm bekleyen pek çok sorunu vardır: İşsizlikten en çok etkilenen toplum kesimi gençliktir. Genç işsizlerin toplam işsiz sayısı içindeki oranı yüksek ve bu oran gittikçe artmaktadır. Yasalar gençlere “çalışma hakkı” tanımış ancak milyonlarca genç işsizlikten kıvranmaktadır. Eğitim sürecindeki gençler öğrenimlerini tamamladıktan sonra “diplomalı işsizler” ordusuna katılma yani iş bulamama endişesiyle karşı karşıya kalmakta, stress ve psikolojik bunalımlara girmektedirler. Hayat pahalılığından ve yüksek enflasyondan en çok etkilenen kesim gençlik kesimidir. Çünkü enflasyon, satınalma gücünün zayıflamasına, gelir ya da ücretlerin düşmesine neden olmaktadır. Gençler aşırı hayat pahalılığının yıkıcı etkilerini yaşamaktadırlar. Emek sömürüsü, azgelişmiş ülkelerde kadınlar gibi gençleri de etkilemektedir. Çocuk emeğinin yeterince korunmaması, çocuk emeğine düşük ücret ödenmesi, yeersiz işgüvenliğinin yarattığı iş kazaları, çalışan gençliğin çalışma yaşamındaki en önemli sorunlarındandır. Gençlik kesimi suç oranının yüksek olduğu bir kesimdir. Bozuk toplumsal koşullar gençliği suça iten bir ortam oluşturmaktadır. Günümüzdeki hızlı değişimlerin en çok etkilediği toplum kesimlerinden biri de gençlik kesimidir. Hızlı kültürel değişimler yeni değerlerin ve davranış biçimlerinin ortaya çıkmasına, bu ise kuşak çatışmasına neden olmaktadır. Bu kültürel değişim sürecinde, sürekli arayış içinde olan gençlerin en önemli sorunlarından biri kimlik sorunudur. Baskıcı aile yapısı ve otoriter toplumsal yapı ile yeni değerlere yönelen gençler arasında ortaya çıkan çatışmalar, gençlerin kendilerini özgürce ifadelerini kısıtlamakta ve yabancılaşmalarına neden olmaktadır. Öte yandan toplumsal çelişkilerden, siyasal ve kültürel yozlaşmadan en çok etkilenen toplum kesimi de gençliktir. Gençliğimize sahip çıkmamız, onların sorunlarını ciddi biçimde incelememiz, araştırmamız ve gerekli önlemleri almamız gerekir. Bu ise konuya yeni bir yaklaşım gerektirir. Gençliğin sesine kulak verelim. Gençliğe güvenelim ki, o da kendisine güvensin. Düşüncelerini özgürce ifade etmelerine fırsat verelim. Gençliğin politika ile ilgilenmesinden korkmayalım. Gençlere, kendilerini kanıtlama fırsatı verelim. Gençlere, yetki ve sorumluluk vermekten korkmayalım. Gençliği eğitim sürecinde “yarış atı” “test çocuğu”olmaktan çıkaralım ki, mutlu olsun, geleceğine güvenle bakabilsin. Gençliği çağdaş insan felsefesine uygun bir biçimde eğitelim ki, kişilik sahibi olsun, kendi kimliğini kazansın özgür, sorumlu ve yaratıcı olsun. Gençlerin politika ile ilgilenmelerini engellemeyelim. Tam tersine, politikanın en üst düzeyde toplumsal yaşama katılma süreci olduğunu onlara öğretelim ki, politikadan korkmasınlar, depolitize olmasınlar ve sorumlu birer yurttaş olarak yetişsinler, kendilerine ve topluma sahip çıksınlar. Onlar bizim yarınlarımız,bizim hatalarımızla onları donatmak yerine kendi doğrularını bulmaları için teşvik edelim. Unutmayalım ki,onlar bizim tapulu malımız değil evlatlarımızdır . Ben onlara en az kendime güvendiğim kadar güveniyorum… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder