Ali Özsoy
http://www.turksolu.org/282/ozsoy282.htm
Deniz CHP’yi mahkum edeli 50 yıl olmuş
CHP her yıl duyuru yapıyor. 6 Mayıs’ta Deniz’lerin idamını anıyorlar. Kocaman bir afiş görüyoruz. Üstünde Deniz’in resmi altında CHP’nin imzası…
Çok anormal bir haber mi? O kuşak genelde CHP’ye oy vermez mi? Hatta CHP’li olup siyaset sektörüne girmez mi?
İyi de Deniz Gezmiş yaşıyorken, emperyalizme karşı savaşıyorken, idam ediliyorken zaten bu parti vardı. İnsanlar şunu nasıl soramaz? Bu parti o zaman ne yapıyordu?
Deniz, kolay yolu seçmeyi bilmiyor muydu? O da CHP’li olabilirdi. Kendinden önceki devrimcileri yüceltir, böylelikle kendi devrimcilikten vazgeçer ve iyi bir avukat olurdu.
Deniz pekâlâ CHP’li olabilirdi. Ve hatta ailesi CHP’liydi. İlkokuldayken sınıf resmine bile parmaklarıyla Atatürk’ün Altı Ok’unu işaret ederek poz veriyordu. DP iktidardaydı ve neredeyse CHP’nin kapatılması söz konusuydu. Ama o çocukken bile militandı ve sınıfta sürekli politik kavgalara giriyordu.
O kuşağın hepsi çocukken CHP’li değil miydi? Ancak Deniz, Haydarpaşa Lisesi’ne gidiyorken CHP’nin artık Atatürk’ün partisi olmadığını, hatta Altı Ok’un, devrimin karşısına geçtiğini çoktan görmüştü. Sokaklarda Amerikan askerleri, parlamentoda Amerikan uşakları, Kore’de şehit düşen Mehmetçiğin kanı hem DP hem CHP’nin ellerinde…
Peki ama manzara buyken ailesinden onlarca şehit veren Deniz nasıl hâlâ CHP’li olabilirdi? Babasından Kurtuluş Savaşı öyküleri dinleyen çocuk büyümüş ve ateşli bir genç olmuştu. Bu öyküleri yok sayabilir miydi?
Atatürk’ü, Kurtuluş Savaşı’nı, tam bağımsızlığı mı seçecekti yoksa tüm bu değerlere ihanet eden parti için “CHP Atatürk’ün partisidir” mi diyecekti? Bakın babasına yazdığı son mektupların birinde ne diyordu:
“Baba,
Sana her zaman müteşekkirim. Çünkü Kemalist düşünceyle yetiştirdin beni. Küçüklüğümden beri evde devamlı Kurtuluş Savaşı anılarıyla büyüdüm. Ve o zamandan beri yabancılardan nefret ettim.
Baba biz Türkiye’nin İkinci Kurtuluş Savaşçılarıyız. Elbette ki hapislere atılacağız, kurşunlanacağız da. Tıpkı Birinci Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi. Ama bu toprakları yabancılara bırakmayacağız. Ve bir gün mutlaka yeneceğiz onları.
Düşün baba, bugünkü hükümet, işini gücünü bırakmış bizimle uğraşıyor. Çünkü bizden başka gerçek muhalefet kalmamış durumda. Ve hepsi Kemalist çizgiden sapmışlar. Ve tarih önünde hüküm giymiş durumdalar. Biz çoktan onları tarihin çöplüğüne atmış durumdayız.
Ya vatan ya ölüm!”
İsmet Paşa ise Deniz’in bu sözlerine şu yanıtı veriyordu: “Şimdi 25 yaşında delikanlı, nereden, nasıl bir kuvvetle ve hangi anlayışla tahriklere alet olarak kurtuluş savaşı yaptığını ilan edebiliyor?”
Oysa o “kuvvet” Atatürk’ün Bursa Nutku ve Gençliğe Hitabesi’nde bahsettiği kuvvetti.“Damarlardaki asil kandan” geliyordu. Ve Atatürk ihaneti önceden görmüş, gençlere devrimcilik görevi yüklemişti. Devrimcilikten kopan CHP ve İnönü bu yüzden gençleri anlayamıyordu.
Böylelikle daha bundan 50 yıl önce Deniz CHP’li olmayı bırakıyor ve 2. Kurtuluş Savaşçısı olmayı seçiyordu. Aslında Atatürkçüler CHP’yi bırakmıyordu. CHP çoktan Atatürkçülüğü bırakmıştı. Ve 16-17 yaşındaki gençler bunu haykırmaya ilk cesaret edenlerdi.
Ne acı! Şimdi O’nun arkadaşları tekrar CHP’li oluyor…
“Selam olsun Kurtuluş Savaşı şehitlerine”
Hüseyin mahkemede şöyle diyordu:
“50 yılın bütün hesabını 20 gençten soruyorlar... Tarih asıl suçluları affetmeyecektir. Mahkemenin sonucu ne olursa olsun dediklerimiz gerçekleşecektir!”
Asıl suçlular Kurtuluş Savaşı’yla kazanılan, Atatürk’ün emaneti kutsal bağımsızlığa ve devrimlere ihanet edenler değil midir? İnönü’nün CHP’si en az DP ve AP kadar suçlu değil midir? Atatürk ölür ölmez devrim düşmanları affeden, İngilizlerle ticaret anlaşmaları imzalayan, Almanlarla dans eden ve sonunda Türkiye’yi Amerikalılara teslim eden kimdi?
Deniz ve arkadaşları savunmalarında kendilerinden sorulmak istenen 50 yılın hesabının asıl AP, DP ve CHP dâhil Atatürk’e ihanet eden herkese sorulması gerektiğini belirtiyordu. Deniz’leri yargılamak isteyenler kendileri yargılanıyordu.
Deniz’lerin mahkeme savunmasının girişinde şu sözler vardı:
“Türkiye, emperyalizme karşı ilk Kurtuluş Savaşı’nı veren ve onu dize getiren ülkedir. Bütün ezilen uluslara ışık tutan ve Kurtuluş Bayrağını dalgalandıran Türkiye halkı, bundan 50 yıl önce görevini yapmıştır. Ne yazık ki, o zaman yurdumuzu terk etmek ve yenilgiyi kabul etmek zorunda kalan emperyalist ülkeler, sonradan bir avuç satılmışın menfaati uğruna tekrar yurdumuza girdiler ve Kurtuluş Savaşı’nda gerçekleştiremedikleri emellerini bugün gerçekleştiriyorlar. Ulusumuz, Amerikan emperyalizminin sömürüsü altında ezilmektedir. Kurtuluş Savaşımızda şehit düşen yüz binlerin onurları ve cesetleri üzerinde yabancı pençesi cirit atmaktadır. Yurdumuzun bağımsızlığı için giriştiğimiz bu kavgada Kurtuluş Savaşımızda şehit olanların onurlarını ve ulusumuzun kaderini korumaya kararlı olduğumuzu bildiriyoruz.
Kurtuluş Savaşımızın tüm şehitlerine selâm olsun...”
Deniz’ler mahkeme heyetinin sadece devrimcileri değil Mustafa Kemal’i, O’nun ilkelerini ve tam bağımsızlık anlayışını da yargıladıklarını söylüyordu. Savunmalarında gerçek ulusçuların kendileri olduğunu, ulusu bir tek devrimcilerin savunduğunu, emperyalizmin tıpkı Kurtuluş Savaşı yıllarındaki gibi ulusu ve ülkeyi bölmek istediğini söylüyor ve haykırıyorlardı: “Biz İkinci Kurtuluş Savaşçılarıyız.”
CHP’nin sorumluluğu
Peki Deniz’lerin asılmasında CHP’nin ne kadar payı vardı? İşte şimdi hafıza zamanı…
Mecliste 450 milletvekili vardı. Bunlar idamı onaylayacaktı. Milletvekilleri büyük bir telaş ve öfke seline kapılmıştı. 50 yılın hesabını onlardan soran bu üç genç cezalandırılmalıydı. Kürsüye çıkan AP’li ve diğer sağcı milletvekilleri kudurmuş gibiydi. Sıralardan “üçe üç” sloganları atılıyordu. Hemen hemen tüm konuşmacıların söyledikleri şuydu: “Mahkeme de asla pişmanız demediler.”
İlginçtir. Daha sonra savcı Baki Tuğ ve hâkim Ali Elverdi de bir tek şu savunmayı yaparlar:“Pişmanız deselerdi affederdik.” Ve idam kararı çıktıktan sonra Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın önüne gelince karar, yine baskılar başlar gençlere: “Pişmanız diye yazılı açıklama yapın affedelim.”
CHP’nin tavrı ise bugünler için tam bir derstir. Bazı CHP’li milletvekilleri kürsüye çıkıp kararın aleyhinde konuşmuştu. Ancak dayanakları şuydu: Gençler suçlu olabilir ama bu oranda ceza fazla.
Bir tek Mehmet Ali Aybar açıkça haykırıyordu: Gençler suçlu değil, kurbandır. Gerçek suçlular sağcı Amerikancı düzen ve savunucularıdır.
AP’liler CHP’nin karşı koymayacağını anlamıştı. Sola hakaret eden AP’li milletvekili CHP sıralarına sesleniyordu: “Sözlerim sol düşünce sahiplerine aittir. Sol düşünceye sahip olmayan CHP’lileri tenzih eder, saygılar sunarım.”
Ne yazık ki bu çağrı karşılıksız kalmayacaktı. Parlamentoda yapılan ilk oylamada 238 kabul, 53 ret oyu kullanılmıştı. Ret oylarının biri Mehmet Ali Aybar’a diğeri bağımsız milletvekili Celal Kargılı’ya aittir. CHP sıralarından 51 ret oyu çıkmıştı. Oysa 1972’de parlamentodaki CHP’li sayısı 142’ydi. Yani CHP’lilerin yarısından çoğu idamlar için ret oyu kullanmamıştı. Bunların önemli bir kısmı meclise bile gelmemişti. Bir kısmı ise anlaşılan kabul oyu kullanmıştı.
İnönü ve Ecevit’in sorumluluğu
Senato’da yapılan seçimde de CHP’lilerin tavrı aynıydı. Oysa sağ blok toplu halde idam diyordu. Burada sorumluluk iki kişiye aitti. CHP’ nin genel başkanı İsmet İnönü ve fiili başkanı (idamdan iki gün sonra İnönü’yü devirecekti) Bülent Ecevit. Partiye grup kararı aldırmamış ve parti disiplini uygulatılmamıştı. Kendi haline bırakılan CHP’lilerin yarısından çoğu ret dememiş ve fiilen kabul cephesine geçmişti.
Ancak kamuoyunda büyük tepki vardı. Bu yüzden İnönü ve Ecevit ret oyu vermişti. Kararı bazı CHP’lilerin Anayasa mahkemesine götürmesine de karşı çıkmadılar. Mahkeme 8’e karşı 7 oyla idam kararını usul yönünden iptal etti.
Meclisler yine süratle çalışmaya başladı. Ancak artık İsmet İnönü’nün tavrı iyice değişmişti. Mahir’lerin Deniz’ler için eyleme geçmeleri bu “eski tüfeği” kızdırmıştı:
“Zorla yanlış maksatlarını yürütmek isteyen genç ya da yaşlı insanlara zorla sakat fikirlerini tatbik edemeyeceklerini devletin onların kafasına dank edecek kadar sokması gerekir.”
İnönü Mahir’leri anlayabilir miydi? Mahir’ler tabii ki meclise güvenmiyor ve öleceklerini bile bile Deniz’leri kurtarmak için son kez harekete geçiyorlardı. Bu devrimciliğin gereğiydi. Oysa yaşlı İnönü gençken bile statükocuydu. Bunu anlayamazdı.
İnönü’nün olumsuz tavrı çıkacak sonucu kesinleştirdi. İkinci oylamada parlamentodaki ret oyları 53’ten 48’e, Senato’da ise 36’dan 34’e düştü. Parlamentodaki kabul oyları ise 238’den 273’e çıkmıştı. Özellikle Senato’da CHP’lilerin neredeyse yarısı kabul oy vermişti. Senato’daki 34 ret oyunun 17’si ise 27 Mayıs Devrimi’nin doğal senatörleri olan MBK üyelerinindi.
Bundan sonra hızla darağaçları kuruldu. Ancak idam hâlâ engellenebilirdi. Tekrar Anayasa Mahkemesi’ne bu sefer idam kanununu esastan bozmak için dava açılabilirdi. Ancak İnönü “hayır” dedi.
Senato’da gerekli olan 35 imzanın 27’si toplanmıştı. Ancak geri kalan 8 imzayı CHP’liler vermedikleri gibi, daha sonra 6 tanesi de imzalarını çekti.
Meclise CHP’li olarak giren ancak sonradan Dev-Gençlilerle bir üniversitede oturma eylemine katıldığı için bağımsız olmak zorunda kalan Kargılı çareyi Ecevit’e başvurmakta buldu.
İnönü Anayasa Mahkemesine gitmeyi reddediyordu, ancak asıl lider Ecevit’ti. Nitekim idamdan iki gün sonra milletvekillerinin de desteğini alıp, parti meclisinde İnönü’yü devirip kendisi genel başkan olacaktı.
Ecevit’in elinde güç vardı. İstese CHP grubunu harekete geçirip Anayasa Mahkemesine ikinci bir başvuruda bulunabilirdi. Mahkeme ise büyük ihtimalle kararı bozacaktı. Ancak Ecevit bunu seçmedi.
Ve Senato’daki oylamadan dört gün sonra jet hızıyla idamlar infaz edildi. “Üçe üç” diye sıralara vurarak tempo tutan AP’lilerin lideri Demirel kadar İnönü ve Ecevit de bu infazdan sorumluydu.
Yaşananlar çok doğaldı. Eğer devrimciler asılmasaydı meydan “Karaoğlan”a kalır mıydı?
İnönü’nün ise en korktuğu, hiç hazmetmediği şey devrimcilik değil miydi?
O ki Menderes asılmasın diye gece gündüz çalışmış ancak Talat Aydemir ve Fethi Gürcan asılsın diye elinden geleni ardına koymamıştı.
Yine eli kanlı cuntaya başbakanlık etmesi için CHP’li Nihat Erim’e o izin vermemiş miydi?
Kimse Ecevit ve İnönü’yü vicdansızlıkla suçlayamaz. Çünkü politikada aktör olanlar kesin sınıfsal, ulusal ve toplumsal kurallara boyun eğerler. Çıkarlar doğrultusunda karar verirler. Demirel ve Türkeş devrimciliğe ne kadar karşıysa, Ecevit ve İnönü o kadar devrimcilikten korkuyordu. Hepsini birleştiren ortak çıkar bu oldu.
Ancak o gün Deniz’lerin safında olan devrimciler, daha sonra düzene boyun eğdi ve CHP’li oldu. İşte bu sadece siyasi çıkarla değil yozlaşmayla açıklanabilir. Çünkü yozlaşanlar bir zamanlar devrimci olanlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder